Google Play Store
App Store

Zonguldak'ta din görevlileri kent merkezindeki bir plajın haftada bir gün kendilerine ayrılmasını istedi. Akademisyen Parlak, "Diyanet AKP rejiminin öznesi oldu. Toplumda ise İslamlaştırma çabasına direnç var" diyor.

Diyanet'in talepleri bitmek bilmiyor: Önce otobüsler şimdi de plajlar

Özde Çelikbilek

Diyanet İşleri Başkanlığı ile ona bağlı kurumların ve kişilerin toplumsal hayatın düzenlenmesine yönelik müdahale istekleri son günlerde sık sık gündeme geliyor. Diyanet'in otobüs seferlerinin namaz saatine göre ayarlanması talebinin ardından Zonguldak’taki imam ve müezzinler, şehir merkezinde bulunan Kapuz Plajı’nın haftada 1 gün kendilerine ayrılmasını istedi. AKP’li Zonguldak Belediye Başkanı Ömer Selim Alan ise talebi değerlendireceklerini dile getirdi.

Söz konusu konuyu Zonguldak’ın yerel gazetesi Pusula’da “Din görevlileri, kayalıklardan denize girsin” adlı yazısında kaleme alan Öznur Güneş, kendisine gelen bir mesajı, belediye başkanına ilettiğini belirtti. Mesajda, bir din görevlisinin plajın kadınlara ayrıldığını hatırlattığı ve aynı şeyin din görevlileri için de yapılmasını yazıldığını aktaran Güneş, bu talebi Başkan Ömer Selim Alan’a ilettiğini ve “Plajdaki arkadaşlarla konuşuruz, bir bakarız” yanıtı aldığını ifade etti.
AKP iktidarında imam ve müezzinler, İslami kurallara uygunluğunu tayin eden ve toplumu yeniden inşa etme iddiasında rejimin önde görünen figürleri haline getirilirken Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş ise AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en yakın çalışma arkadaşlarından biri konumuna yükseldi. Son uygulama da bunun bir parçası. Akademisyen Deniz Parlak, bu taleplerin dile getirilmesinin siyasal sürecin bir sonucu olduğuna dikkat çekiyor. Parlak, “Toplumsal hayatı düzenleyen fikirlerin din görevlileri tarafından daha sık dile getiriliyor olması, rejimle kurdukları bağ ile ilişkili. Özellikle son 5-6 yıllık süreçte çok daha fazla İslamcılaşma ve gündelik hayatın pratiğini çepeçevre saran bu anlayış Diyanet’i de bir aktör konumuna yükseltti. Bu dönemde bu pratiğin yükselmesi din görevlilerinin de Diyanet'in de rejimin içerisinde bir özne olarak daha fazla yer almasının uygun koşullarını yarattı.

Bugüne baktığımız zaman AKP rejimi kadar diyanet de toplumda bir özne. Diyanet gün geçtikçe Türkiye’de toplumsal hayatta neyin doğru neyin yanlış neyin tartışmalarda siyasal ve toplumsal pratikte fikri istenen özneye dönüştüğünü görüyoruz. Çünkü bunun zemin iktidar eliyle oluşturuldu. Ali Erbaş, Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında onunla birlikte hareket eden bir aktör olarak yer alıyor" dedi.

İSLAMCI DİKİŞ TUTMUYOR

Diyanetin siyasal pratikte İslamlaşan bir faaliyet olarak yer aldığını söylemek mümkün diyen Parlak, "Diyanetin geçtiğimiz hafta otobüs sefer saatlerinin namaza göre düzenlenmesini talep etmesi dahil ederek sadece son bir yılda pek çok örnek sayabiliriz. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesi’deki öğrenci eylemleri, LGBTİ+’lar, Ayasofya’nın yeniden ibadete açıldığı gün kılıçla minbere çıkıp vaaz vermesi ve figür olarak neredeyse bir Fatih’i hatırlatır biçimde aktör olarak ortaya çıkması bunun en büyük göstergelerinden biri" ifadelerini kullandı.

2010 yılından sonraki istifalarla birlikte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın AKP'ye uygun kurumsallaşmasının ve değişmesinin gözle görünür biçimde başladığını belirten Parlak, toplumu islamlaştırmaya yönelik şeylerin bireysel dindarlığın çok ötesinde okumak gerektiğinin altını çiziyor. Parlak şunları aktarıyor: “Bugün toplumda ve medyada tartışılan Türkiye gün geçtikçe daha İslamlaşıyor mu? tartışmalarının toplum nezdinde büyük bir karşılığının olduğunu düşünmüyorum. Burada sadece büyük kentlerden bahsetmiyorum. Türkiye’nin gittikçe kentleşmeye başladığı özellikle son yıllarda artan biçimde toplumu islamcılaştırma çabasına karşı ses yükseltme ve direnç var. Pek çok araştırma ve pek çok veri de bunu gösteriyor. Örneğin kendini ateist olarak tarifleyen isanların sayısı artıyor ya da ibadet pratikleri azalıyor. İktidar eliyle yoğun bir baskı altında olsalar dahi LGBTİ+ hareketinin gün geçtikçe daha görünür olması islamcılaştırma hamlelerinin toplum nezdinde o kadar karşılık bulmadığını gösteriyor."