Diyanet ve siyaset
Fotoğraf: AA

Anayasal bir kurum olan Diyanet dokuz doğuruyor. Seçimler yaklaştı. Diyanet arpalığından beslenenler panik halindeler. Çünkü iktidar talimatıyla bağlı oldukları Anayasa’ya ve kanuna aykırı çalışıyorlar.

Anayasa ve DİB Kanununda belirtilen görev ve yetki tanımlarının dışına çıktılar. Her alana müdahil oldular.

İktidarın seçim ve propaganda merkezi gibi çalışıyorlar. Anketler, AKP’nin gidici olduğunu gösterdikçe, din bürokrasisinin panik halleri artıyor.

Diyanet İşleri Başkanı apar topar müftülükleri toplantıya çağırıyor. Gündemsiz, basına kapalı ve sonuç bildirisi yok! Gizli! Gizli çünkü iddiaya göre önce müftüleri ikaz edilmiş; “konuşulanları sakın sızdırmayın” denildikten sonra siyasi görev fetvası verilmiş; "Seçime dokuz ay kaldı. Kazanırsak hep beraber kazanırız, kaybedersek hep beraber kaybederiz. Herkes ev ev gezsin"!

Siyaset dinselleştikçe, dinsel olan da siyasileşiyor. İkisi birbirini besleyince, siyasal dinbazlık her alanın belirleyicisi olma hakkını kendinde görüyor! Diyanet’in yaptığı bu.

Dolayısıyla “Anayasal kurum” olarak Diyanet, görev alanını ve yetkilerini aşan, Anayasa’ya rağmen eylemleri onu tekrar tartışmalı hale getiriyor.

Diyanet’in Anayasal görevi ne?

Kendisini Merkez Bankası Başkanı ve Maliye Bakanı’nın yerine mi koymak? Artan pahalılık ve enflasyon karşısında açlıkla, işsizlikle ve yoksullukla kuşatılmış halka, “Fiyatları tayin eden Allah’tır” diye, iktidarın ekonomik politikalarının yanlışlığına itiraz etmeyin çağrısı yapmak mı?

Her siyasal ve ekonomik krizi fırsata çevirip, uhrevi fetvalar vererek, iktidarın yanlışlarına destek vermek mi?

Diyanet her şeyi kadere bağlıyor. Siyasi ve ekonomik kriz yok! Kader var kader! Açlık kader! Yoksulluk kader! İşsizlik kader! “Allah böyle istemiş!”

Milyonlarca insan günde 1 dolar ile geçiniyor. TUİK’e göre 23 milyon 789 bin yoksul varmış! Bunun sebebi dünyevi siyaset mi? Uhrevi keramet mi? 23 milyon 789 bin insanın yoksulluğundan Allah mı sorumlu?

Yoksa uğruna seçim propagandası yapmak ve kapı kapı dolaşıp oy toplamak istediğiniz AKP iktidarı mı?

Siyasi İktidar Güdümlü Diyanet’i Koruyor ve Kolluyor

Dinin toplumsal siyasal alan üzerindeki etkisi ve yaptırım gücü biliniyor. Bu nedenle siyasi iktidarlar Diyanet’i korumak ve kollamaktan geri durmamıştır. Özellikle AKP’li yıllar ise Diyanet’in gücünü, yetkisini ve müdahale alanını en yoğun ve yaygın şekilde örgütlediği dönemdir.

Özellikle 1 Temmuz 2010 tarihinde kabul edilen 6002 Sayılı Kanun ile Diyanet gücüne güç, kurumsal yapısını ve yetkilerini oldukça genişletti.

Kuruluş yılındaki sınırlı görev alanın oldukça dışında, kamusal, sosyal, hukuksal, siyasal, sağlık, eğitim ve siyaset gibi hayatın her alanına müdahale hakkını kendinde gören devasa yapı haline gelmiştir. AKP iktidarının tercihleri doğrultusunda “hizmet” yürüten ve siyasal iktidar ve İslamcı cemaatler ve tarikatlar tarafından araçsallaştırılmasına itirazı olmamıştır.

Yani Diyanet’in üstlendiği yeni görev alanları ve ideolojik misyon değişikliği sadece faaliyetleriyle değil, artan devasa din bürokrasisi ve dinin finansmanına aktarılan kamu bütçesi üzerinden de okumak mümkündür.

Diyanet devletin tabu kurumudur. Toplumda güvenirliğini kaybetmesine, giderek artan eleştirilere, laikliğe, eşitliğe ve özgürlüklere karşı faaliyetleri ve söylemlerinden doğan tartışmalara rağmen, siyaset ve devlet arasındaki karşılıklı ilişkilerden beslenerek güçlü çıkan taraf ve dokunulmaz ilahi bir siyasi güç olmuştur.

Diyanetin Görevi Nedir?

Piyasa düzenine, siyasal alana, özel hayata, farklı dini kimliklere ya da inanmayanlara ayar verecek müdahalelerde bulunmak mı?

Toplumsal kutuplaştırmanın merkezi haline gelmek mi?

Diyanet iktidarın güdümünde, iktidar lehine fetva veren aracı bir ideolojik kurum gibi çalışıyor!

Oysa Diyanet’in ya da Din İşleri Yüksek Kurulu’nun, her alana, her kesime, her siyasal ve ekonomik krizi manipüle etmek için fetva verme yetkisi yoktur.

Anayasa’nın 136. Maddesi Diyanet’in görevini tarif etmiş; “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.”

Yani Anayasa Diyanet İşleri Başkanı Erbaş’a diyor ki;

• “Laiklik ilkesi doğrultusunda” hizmet ver! Devlet ve siyaset işine burnunu sokma!

• “Bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kal” Siyasi partizanlık yapma! AKP’nin seçim ve propaganda merkezi olmak gibi bir yetkin ve görevin yok diyor!

• “Milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edin”! Toplumsal çeşitliliğin barışına hizmet et, toplumu mezhepçilik ekseninde kutuplaştırma!

Sayın Erbaş Suç İşliyor!

Bırakın Anayasa’yı, Diyanet’in Başkanı kendi kanuna aykırı davranıyor. Şöyle ki; 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 1. maddesi Diyanet’in görev tanımını “din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek” ile sınırlandırmıştır.

Hatta Diyanet personelinin siyasetle ilişkisini ve siyasetle ilgilenme hakkına dair, yine Diyanet kanunun 25. maddesinde “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluşunun her derecesinde görev alan personel, Memurin Kanununun hizmetliler için yasak ettiği siyasi faaliyetten başka, dini görevi içinde veya bu görevin dışında, her ne suretle olursa olsun, siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışını övemez ve yeremez. Bu gibi hareketleri tahkikatla sabit olanların, ilgili ve yetkili mercilerce işine son verilir” diyerek düzenlemiş.

Bu 25. maddenin iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmuştu. Bu başvuru Yüksek Mahkemece esastan görüşüldü. 25. Madde Anayasa'ya uygun bularak iptal istemini, Aralık 2017 yılında OY BİRLİĞİ ile reddedilmişti.

Şimdi Diyanet İşleri Başkanı ve il müftülerine sormak lazım; Anayasa’nın DİB Kanunun maddeleri çok açık değil mi? Kim Anayasa’ya ve 633 sayılı kanuna rağmen alenen suç işliyor? Sizi kime şikâyet etmeli? Savcıya mı, kadıya mı?

Tabi nereden baktığınıza bağlı; Laik hukuk mu, Şer’i hukuk mu?