“Evrim bağlamında “maymundan mı geldik?” sorusunun evrimsel biyolojinin teori ve pratiği ile ilişkisi “kafamıza elma düştüğü için mi dünya dönüyor?” sorusunun fizik bilimiyle ilişkisi seviyesinde anlamlı olacaktır”

Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy: Evrim kuramı ile bir dine inanıp inanmama arasında bağ bulunmuyor

CAN UĞUR

Evrim kuramı dünyanın neredeyse tamamında bilimsel eğitimin olmazsa olmazı olarak kabul edilirken, bizde ise müfredattan çıkarılıyor. İslamcıların en çok saldırdığı alanların başında bilim gelirken AKP iktidarının evrim teorisi ile olan sorunlu ilişkisi ise şaşırtmıyor. Türkiye’de evrim kuramına yönelik saldırılar her geçen gün artarken evrim kuramının öğrenilmesine ve topluma anlatılmasına yönelik mücadeleler de müdahalelere rağmen ciddi biçimde sürdürülüyor. Birçok bilim insanı ve yayın söz konusu alanda ciddi ve nitelikli eserler ortaya koyuyor. O isimlerden bir tanesi de Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nden Doç. Dr. Ergi Deniz Özsoy. Bilim ve Gelecek gibi bilim-kültür-politika alanında nitelikli çalışmalara yer veren aylık dergiler başta olmak üzere ulusal ve uluslararası hakemli dergilerde çalışmaları yayımlanan Doç. Dr. Özsoy ile evrim kuramına dönük müdahaleleri, evrim kuramını bilmenin, öğrenmenin ne anlama geleceğini konuştuk.

» Türkiye’de evrim tartışmaları ‘maymundan mı geldik?’ düzeyinde seyrediyor. Bir bilim insanı olarak ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de evrimin bu tür yanlış, yüzeysel ve konuyla ilgisiz şekilde ele alınmasının temel iki nedeni var. Birincisi, kanımca en önemlisi, bilimsel metodun nasıl çalıştığı, bilim icra ederken sorulması gereken soru biçimlerinin nasıl kurulması gerektiğine dair birikim eksikliği, kısaca, bilimin insanın gündelik işlerinden uzakta tutularak özümsenmiş olması gereken sınırlarına tecavüz edilmesi. Bir bilimsel disiplini, onun kuramsal içeriğini es geçerek, “şöyle mi olduk, böyle mi daha iyiydi” türünden “şahsi” mesafelerden yapacağınız ve “maymundan gelme” gibi ilgisiz sonuçlara vararak kavramaya çalışmak garip bir akıl tutulması. Ancak Türkiye’deki bilim eğitiminin, orta öğretimden üniversiteye, oradan hayatın değişik mecralarına akarken geçen ezberci, sentetik birikim oluşturmayı hedeflemeyen yapısı böyle bir zihin atmosferinin elbette birincil sebebi. Evrim bağlamında “maymundan mı geldik?” sorusunun evrimsel biyolojinin teori ve pratiği ile ilişkisi “kafamıza elma düştüğü için mi dünya dönüyor?” sorusunun fizik bilimiyle ilişkisi seviyesinde anlamlı olacaktır. Fakat evrim söz konusu olduğunda elbette Türkiye’deki 12 Eylül darbesinin yarattığı çürümenin hemen ilk yıllarına karşılık gelen evrim karşıtlığının resmi eğitime girişinin tetiklediği kafa karışıklığı ve bilgi kirliliği çok belirleyici olmuştur. Ama yine de evrimsel biyolojinin kavranışındaki bu tuhaflığın, bilim eğitiminin ülkemizde neredeyse istikrarlı bir şekilde yarım yamalak icra edilmesinin genel sonuçlarıyla çok daha yakından ilgili olduğunu düşünüyorum.

» Evrimin topluma anlatılması noktasında nelerin yapılması gerekiyor?
Bilim eğitimi ve de evrim konusunda hal böyle olunca, yapılması gereken ilk iş, Türkiye’de ve dünyanın benzeri kafa karışıklığının muhtemelen oldukça benzer sebeplerle oluştuğu diğer ülkelerde karşımıza çıkan, evrim-inanç çatışmasının yersizliğinin ikna edici bir şekilde ortaya konması. Evrim ile bir yaratıcıya inanıp inanmama ya da bir dinin mensubu olup olmama arasında herhangi bir ilişkinin bulunmadığının net bir şekilde ortaya konması gerekiyor. Ayrıca evrimin, evrimsel biyolojinin herhangi bir ahlaki, toplumsal-kültürel taraf ya da kategori tercihi için bir çıkış noktası ya da güvenli bir sığınak teşkil etmeyeceğinin de iyi anlatılması lazım. Ortak kökenden doğal seçilimle, genetik sürüklenmenin seçilime kaleidoskopik bir manzara da verebilmesiyle gerçekleşen ve sonu yeni türlere ve tür üstü taksonomik kategorilere varmış olan ve varabilen doğal süreçler toplamının bilişsel olarak çok ayrıntılanmakla birlikte, nihayetinde bir primat türü olan insana yansıtılarak tarif edilmesi, değerlendirilmesi oldukça garip. Bu “mücadelenin” her iki tarafı için de böyle: evrim karşıtlığı zaten malum, üzerinde çok laf etmeye değmez. Fakat diğer kutuptaki, evrimsel biyolojinin kuramsal araçlarını ve olgularını beşeri tarihin lokal ve global sonuçlarına yansıtarak, insanın toplumsal-bireysel hallerinin değişik yüzlerinin izahı için kullanmaya çalışan, çoğu kez bu araçları doğal olarak bağlamından çıkarıp, ele aldığı beşeri sorunlar için sonuçta ortaya kötü karikatürler koyan avam bir “evrimcilik” de var. İnanç ya da din söz konusu olduğunda, iktisadi değişimlerin coğrafya özgülüğü ya da takındığı global çehreler söz konusu olduğunda, tarih ve antropolojinin yarattığı devasa bilgi birikimi ve konuya özgü incelmiş kuramlar yerine, biyolojik olarak net biçimde tanımlanabilmiş özelliklerdeki değişimin çevresel zorlayıcılar karşısında izlediği tarihsel yolu (doğal seçilim) izah aracı olarak kullanmaya çalışmak da hayli garip. Sözün özü, evrimi-evrimsel biyolojiyi, kendi mecrası içerisinde, kendi nesneleri bakımından icra etmek esas olmalı. Bu böyle yapıldığında ortada ne evrim karşıtlığı kalır

-meyve sineği üzerinden insan genetik hastalıklarının genom düzeyinde çalışıldığı bir zamanda bütün canlıların kozmik bir trajedi sergilemek üzere aynı anda hop diye, “mükemmelen”, “bir değseniz yıkılıverir indirgenemez bir karmaşıklıkta” ortaya çıktığını söylemek bu mecrada zaten ciddiyeti bulunmayan bir akıl tutulmasından ibarettir-

ne de tarihi/toplumsal halleri doğal seçilimin sonuçları olarak görmek. Evrim karşıtlığı ve avam evrimcilik, aynı cehalet sopasının entelektüel açıdan ciddiyetsizlik sıvasına bulanmış iki ucudur. Tabii bu inançla, ahlakla, dinle, kültürel meselelerle evrimi birbirine temas ettirmemek ve bu temassızlığın meselenin özü olduğunu vurgulayıp anlatmak işin birinci, belki de en önemli kısmı. Fakat evrimin anlatılmasındaki bir diğer ve hayli önemli nokta, giderek uzman bilgisine doğal olarak dönüşmüş olan ve biyolojinin hemen tüm alanlarından oluşan kapsamının son derece sofistike bir evrimsel genetik omurgaya sıkı sıkı yapışmasıyla, ciddi mesai harcanmadan kavranması mümkün gözükmeyen bir bilimsel disiplin haline gelen evrimin uygun yalınlık ve netlikle anlatılabilmesi. Şunu görmek lazım: evrimsel biyoloji, evrim, bütün bu devasa kuramsal yapısına karşın, ortak köken, doğal seçilim ve genetik sürüklenme üç ayağı üzerinden rahatlıkla kavranabilecek genel bir izah yapısına sahiptir. Bu üç ayağın olgularla ilişkisini doğru şekilde kurmak için gerekli mesai harcandıktan sonra da, herhangi bir evrimsel mevzu, konuya yabancı olana kolaylıkla anlatılabilir. Öncelikle anlatıcının doğru evrimsel biyoloji alt yapısına sahip olması gerekir. Ve tabii evrim konusu popülerliği itibarıyla hem evrim karşıtlığı hem de avam evrimcilik cephesinden şovmenler yaratabildiğinden, sadece bilmek değil, elbette şahsi duruşun da gururun okşanmışlığının vaatlerine kapalı olması, yani anlatıcının toplumsal seyir karşısında soytarılaşmaması da şarttır. Türkiye’de evrim karşıtlığının gündemden düşmesi mücadelesine hayli zarar vermiş olan bu avamlaşmaya karşın, özellikle son on yılda, evrimi doğru anlatmayı temel almış, Evrim Ağacı, Evrim Çalışkanları, çeşitli evrimsel biyoloji etkinlik toplulukları, sadece evrimi anlamak ve anlatmak için bir ortaya gelmiş gevşek bağlı inisiyatifler çok güzel işler çıkarıyorlar. Bir kısmı avam evrimcilik çizgisinden gitse de çok isabetli evrim kitapları çevrildi, yazıldı, çevriliyor, yazılıyor. Evrimsel biyolojinin değişik yüzlerini, farklı açılardan, farklı renklerden yorumlayan ciddi popüler bilim dergileri de var. Önemli olan nokta, evrim karşıtlığının, “ara form yok”, “bilmem kaç amino asitlik şu protein bir anda tesadüfen ortaya çıkamaz” gülünçlüğün kafası karışıkların haricinde, artık Türkiye’de de miadının dolmuş olması. Böyle bir tayfın uygun bir noktasından evrimi anlatabilmek için herkese ait bir yerin artık mevcut olduğunu düşünüyorum.

doc-dr-ergi-deniz-ozsoy-evrim-kurami-ile-bir-dine-inanip-inanmama-arasinda-bag-bulunmuyor-305574-1.

» Dünyada ve Türkiye’de evrime tepkinin arkasında egemen sınıfların örgütlü duruşu da var. Türkiye bağlamında siyasal İslamcılar neden evrime karşı çıkıyor?
Evrim karşıtlığı söz konusu olduğunda egemen sınıflar tanımının da lokal yapılması gerektiğini vurgulamamız lazım. Türkiye’de son 35 yılda evrim karşıtlığı öyle ya da böyle hükümetlerin hep desteğini aldı. Ancak örneğin Avrupa ve Amerika’nın iktisadi refah ve siyasi müdahale gücü bakımından tanımlayabileceğimiz üst ya da orta egemen tabakaları, sınıfları evrimsel biyolojinin tarım, tıp, bilişim teknolojisi uygulamalarının yarattığı dönüşümlerin, yeniliklerin kattığı değerle de öyleler. Tabii evrim öğrenmek ve çalışmanın toplumdaki sınıfsal uçurumları derinleştirip yoksulu daha yoksul yaptığı türünden bir saçmalığı dile getirmek istemiyorum. Bilimin gökten zembille inmiş, fildişi kulelerinden dolaysız üretim yapan, iktidar ilişkilerinden bağışık salt doğayı anlamak için ve “insanın iyiliğini amaç edinmiş” bir icraat olduğunu düşünmek saf dillik olur. Ancak, yeri geldiğinde, bilimsel metodun ne olduğuyla bütün insani tabanlara yayılma biçimindeki tercihler arasında kalın bir çizgi çekilebileceğini düşünen biri olarak, bu bilime günah kesp etme işinin uzatılmasının sınıfsal ayrımların yakıcılığına karşı verilebilecek mücadeleye vurulacak ketlerden biridir diyorum. Siyasal İslam meselesine gelince. Bence İslam adına evrim karşıtlığı yapanların çıkış noktası tarihsel olarak konuyla çok ilgisiz. Bir kere, bildiğim kadarıyla, İslam tarihindeki entelektüel tartışma ve çatışmaların bağlamında evrim ya da evrimsel değişime benzer hallerin yorumları üzerinden temellenmiş entelektüel, devindirici, ağırlıklı bir unsur yok. Böyle bir unsurun Hristiyanlık ve Museviliğin tarihsel-toplumsal bağlamında ise yeri, malum olduğu üzere, var. İkincisi, Türkiye ve diğer İslam’ın yaygın inanç unsuru olduğu diğer ülkelerdeki evrim karşıtlığı radikal Hristiyanlığın bir bölümünden ithal. Türkiye’de özellikle 1980’lerin ortalarında, dönemin hükümetinin Milli Eğitim Bakanı tarafından radikal Hristiyan bir topluluğun abuk sabuk, evrim karşıtı görüşlerinin bizzat müfredata sokulduğu iyi bilinen bir konu. Evrim karşıtlığını İslam adına yapanların durumundaki asıl garabet ise, evrim karşıtlığının alındığı radikal Hristiyan grupların, özellikle Amerika’nın aleni Müslüman karşıtlığı da yapan, ana akım kiliselerin kendi teolojik ve toplumsal çerçeveleri uyarınca dışladığı üstü örtük ırkçı, ayrımcı, küresel ısınmanın materyalistlerin bir oyunu olduğuna inanan yobazlardan oluşmuş olması. İslam adına evrim karşıtlığı yapanların bence oturup iki kez düşünmesi gerekiyor.

» Evrim karşıtlığının bir geleceği var mı? Mesela 100 sene sonra yine aynı tepkiler olabilir mi sizce?
Evrimsel biyolojinin bir bilim olarak icra edilmesi, gelişmesi tarihine baktığımızda evrim karşıtlığının herhangi bir engelleyici etkisinin bulunmadığını görürüz. Aslında evrim karşıtlığının bu manada hiçbir zaman geçmişi olmadığını, geleceğinin de hiç var olmamış olduğunu söyleyebiliriz. Charles Darwin’in Türlerin Kökeni’ni yayımlaması ardından görece iki kolun evrim tartışmaları açısından tezahür ettiğini söyleyebiliriz. Biri, doğa bilimlerinin bir dalı olarak biyoloji içindeki bilimsel tartışmalar ve bunların açtığı, kuramı olgunlaştıran yan yollar diğeri ise 19.yüzyıl'da iyice keskinleşen eski düşmanlıkların kavga arenasına evrimin itilmiş olmasından kaynaklanan, evrim karşıtlı-avam evrimcilik ekseninde çiğnenen popüler evrim-evrimcilik yolu. Bu iki yol, aradan geçen 150 yılı aşkın süreye baktığımızda, farklı kısımlarında farklı yoğunluklarda elbette kesişmiş olmasına karşın ve hakikat gri bölgelerin arasına zaman zaman sıkışmış olmakla birlikte, 20 Yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren iyice birbirinden ayrılmış ve evrim karşıtlığının-ve ne yazık ki avam evrimcilik şeklindeki ruh ikizinin-ayrı telden çaldığı, biyolojik evrim çalışmalarının ise temelinde popülasyon genetiği bulunan devasa bir kurama olgunlaştığı iki farklı mecraya akmıştır. Bu durumu şöyle de görebiliriz: örneğin, Amerika’da evrim öğrettiği için mahkemelik olan öğretmenin meşhur “maymun davası”nın görüldüğü 1920’lerin hemen hemen aynı döneminde, Ronald Aylmer Fisher’in doğal seçilimi matematik diliyle Mendel genetiğiyle harmanladığı “Doğal Seçilimin Genetik Kuramı” kitabını yayımlıyordu. Sonraki 10 yıl dâhilinde ise evrimsel biyolojinin modern sentezinin bütün köşe taşları da döşenmiş olacaktı. Zaten paleontoloji, karşılaştırmalı anatomi ve morfoloji, biyocoğrafya üzerinden tesis edilmiş, ortak köken ilişkileri üzerine kurulu, evrimleşmenin olgusal tarafını bütün çıplaklığıyla sergileyen muazzam bir bilgi birikimi de ortadaydı. Tennessee’li öğretmenin başına gelenler elbette çok acıdır. Bu biyoloji öğretmeninin öğrencilerinin öğrenme hakkı elbette gasp edilmiştir. Amerikan Anayasa'sı temel hak ve özgürlükler açısından elbette çiğnenmiştir. Ancak ne bu davaya saik olan evrim karşıtlığı tipi ne de sonrakiler-Genç Dünyacılar, William Paley’in anakronik düşündaşları akıllı tasarımcılar v.b.-evrimsel biyolojinin kuramsal yapısının incelmesini, olguları izah gücünün yetkinliğine giden yolları herhangi bir şekilde etkilediler. Buradan yola çıkarak, genel eğitim öğretim sisteminin bir parçası haline getirildiğinde evrim karşıtlığının yaratacağı-yarattığı tahribatı elbette küçümsemiyorum. Ancak bilimle hayatın iç içe geçtiği, bilimsel sonuçların iktisadi eğilimleri bu denli belirlediği bir dünyada evrim karşıtlığının yaratacağı etki, siyasal arenada çarpışan aktörlerin terlerini kurulayan havlu mertebesini geçmeyeceğinin de görülmesi gerekir. Evrim karşıtlarının ya da evrimi savunmak adına evrimsel biyoloji üzerinden toplumsal değişim peşinde olanların asıl dertlerine dönerek, uygun siyasal araçlarla dertlerinin çareleri üzerine düşünmeleri gerekiyor kanımca. “Tanrı Yanılgısı” yerine “Serbest Rekabet” yanılgısını telaffuz edebildiğiniz, din adına size dayatılan dünya kavrayışının altındaki kimin elinin kimin cebinde gerilimini anlayabildiğiniz oranda umut vardır diyorum.

» Evrim teorisinin bilimsel temelde öğrenildiği bir toplumda nasıl bir değişim olur? Somut olarak ne sunar bize bu kazanım?
Evrim kuramı öğrenmenin yaratacağı etkiyi, bu kuramı öğrenmekle toplumsal örgütlenmenin değişik kademelerinde meydana gelecek değişimle ölçmek mümkün. İyi evrim kuramı bilirseniz, iyi bir biyolog olursunuz, güncel gelişmeleri izleyebilen çok daha iyi bir hekim olursunuz. Tarımsal problemlerin çözümleri için akılcı ve gerçekçi planlar yapabilen bir çiftçi, ziraat mühendisi, tarım ve orman, çevre bakanı olursunuz. Ülkenizin ve dünyanın biyoçeşitliliğinin tarihsel seyirler üzerine inşa olunan kırılgan yüzlerini görerek, insanı hırsları makul seviyede tutacak önlemleri hayata geçirebilecek bir siyaset planını gözetebilir, böyle bir plan ya da planlarla sonraki kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakma uğraşında katkı sahibi olursunuz. Ülkenizin-dünyanın iktidar arenasında elbette ülkenizi-dünyayı kendi kısa vadeli hırslarına kurban etmekte tereddüt etmeyecek kişiler, iktidarlar, kulisler, gruplar v.b. hep olacaktır. Ama evrimsel biyolojinin katacağı bu bilinçle, yani bu bilince sahip insanların sayıca artmış olmasıyla, oluşturacağınız cephe sağlam ve geniş kalacaktır. Fakat bence hepsinden temel olanı, evrimsel biyolojinin öğretilmesinin, pek çok farklı olguyu bir araya getiren bir kuramsal zenginlikle yoğrulan diri bir zihin yaratabilmesidir. Aklın yolu hakikaten de bir. Bu yoldaki araçlar ise sayısız ve evrimsel biyoloji bilimi bunlardan sadece biri, ama ağır vasıta diyebileceğimiz bir cinsten elbet.