‘Doğa ve Bilim’, bana geniş ve esnek bir bakış açısı sağlayan güzel bir dönemdi

1980 Eylül’ü sonrasındaki ortamı benim anlatmama gerek yok; cezaevlerini, sokakları, evleri, kültürel hayatı, siyaseti ve bu ortamlardaki değişimi anlatan çok sayıda yazı çizi bulabilirsiniz. Sola ilgisi entelektüel çıkışlı olan birçok genç gibi ben de hem ürkmüştüm, hem umutsuzlaşmıştım. Ağır basan duygu ise, “bir şeyleri eksik yaptım, karşı oluşumu ortaya koymak için başka yollar bulmalıyım” oldu. Yazma-çizme en yatkın olduğum ifade biçimiydi. Bilimi ‘herkesin anlayacağı’ basitlikte ama aslına sadık bir dille anlatma arzusunu hep duydum. Bu arzuyu ilk ne zaman hissettim, bilmek zor; ama orta-lise yıllarında tutkuyla okuduğum Scientific American’ın etkisini yadsıyamam. Scientific American’ın sol bir bakış ile hazırlanmış biçimini oluşturmak mümkün müdür sorusu, 1980’lerin ‘durgunluk’ ortamında bulduğu ilk fırsatta kendini ortaya koydu.

1981 yılında beni en çok tatmin eden yazı-çizi işi, popüler bilim ve bilim felsefesi ağırlıklı ‘Doğa ve Bilim’ dergisine yaptıklarım oldu. Bilimsel makale tercümesi diye başlayıp, dergideki yazılara vinyet çizme işini çıkarttım; dergi yayımcıları fikirlere açık insanlardı. Ayrıntılar zihnimde önemli ölçüde silindiyse de, Erdal Sidar’ı hatırlıyorum. Pavlonya sokaktaki dergi yazıhanesine, birkaç kez de evine gidip konuştuğumuzu. Birçok başka değerli insanla ya yazılarını gidip evlerinden teslim almak gibi gündelik görevlerle evlerine ya da işyerlerine gittiğimde (örneğin, Gençay Gürsoy’u veya Beno Kuryel’i yazılarını almaya gittiğimde beni kapıdan içeri buyur edişleri ile), ya yazılarını baskı için gözden geçirir veya yazıları için vinyetler hazırlarken (örneğin Abidin Nesimi, Yılmaz Öner, Hüseyin Draman gibi bilim felsefesi ve sosyalizm üzerine kafa yoran, sıradanlık neyse onun tersini temsil eden insanlar) tanışma fırsatı buldum.

Dergiye ilgim o kadar fazlalaştı ki, İzmir’deki gazete bayilerine, kitapçılara dağıtma işini üstlendim. İzmir temsilcisi olarak adımın derginin künyesine yazılması coşkumun ödülü oldu. Bazen kitapların teşekkür bölümünde çok sayıda insana teşekkür ettiğime şaşıranlar ya da bilimsel makale veya sunularda ‘asistan’larıma benden ön sırada yer vermeme dudak bükerek bakanlar olduğunda, Doğa ve Bilim’de bir örneğini gördüğüm, ‘emeğe değer verme’ ilkesini uygulamaya çalıştığımı anlatsam, anlarlar mı?  Neyse, konuyu dağıtmayayım.

Okuyucunun dergisini sorduğu, yeni sayının yolunu gözlediği zamanlar geride kalmaktaydı. Dergilerin görünür yerde sergilenmesinin önemini o zaman anladığımı söyleyebilirim. Gazete bayilerine dergiyi tezgâha koymaları için nasıl yalvardığım, satılan dergilerin paralarını tahsil etmek gibi bir ‘ticari’ işlemi nasıl yaptığım ise benim için anlaşılması hâlâ zor bir iş.

Bana geniş ve esnek bir bakış açısı sağlayan güzel bir dönemdi. Derginin sayfalarına çizdiklerimden birkaç örneği ekliyorum. Çizgilerin kalitesini yaş ve dönemin atmosferini göz önünde tutarak değerlendirin lütfen.

[1] Yazı, “Söz Uçmuş Yazı Kalmış” (Aralık, 2010, DK) kitabımdan. Bu haftanın yazısını yetiştiremeyince imdadıma koştu.