Doğal afet değil, sermaye yapımı felaket

Hakan YURDANUR

Depremlerin ardından sel baskınlarının getirdiği toplumsal ve ekolojik yıkımlarla karşı karşıyayız. Bu yıkımların “oluş” anlamında bilimsel temelleri farklı olsa da, “sonuç” anlamında sosyoekonomik ve ekolojik temelleri aynıdır. Bu temeller, doğal afetmiş gibi gösterilen sermaye yapımı felaketlerdir! Bu bir felaketler zinciridir; önce sermayenin kentleşmesi ardından kentlerin betonlaşması ve en sonunda da betonun ölüm saçması ile devam eder. Zincirleme devam eden bu felaketler özü itibarı ile, sosyal ve ekolojik cinayetlerdir. Bu cinayetler, insan - toplum ve doğa arasındaki organik ilişkileri, güçlü alış verişleri bozar ve kesintiye uğratır. Anılarla dolu geçmişin yıkımı, kötü şimdinin ve olması istenmeyen geleceğin inşası felaketin metalaşmasının göstergeleridir. Bu aynı zaman da bin bir emekle var edilen değerlerin yitirilmesidir.

Sermayenin felaketleri ekonomik, sosyal, kültürel, psikolojik ve ekolojik yıkımları kendine doğru yontar, adeta afetten nimet yaratır! Nimetin ilk ve en önemli göstergesi kentsel bölüşümdür. Dönüşüm değil bölüşümdür çünkü içinde yağma, talan, rant ve rüşvet vardır.

Felaketin ilk anları dayanışma ağlarının sıkıca örüldüğü, kendiliğinden örgütlenmenin hızlıca inşa edildiği zamanlardır. Bu “normal dışı“ anlarda oluşan ve yükselen paylaşım, yardımlaşma, insanüstü çalışma, karşılıksız alışveriş gibi eylemler sermaye için en kısa sürede eski haline yani “normale“ döndürülmesi gereken tehlikelerdir. Çünkü bu zamanlar, sermayenin ve onun koruyucularının soluksuz sorgulandığı bölümlerdir. Normale dönülmesi sermayenin yeniden üretimi, korunması ve yayılması için şarttır. İşte bu nedenle felaketin ilk anlarında dayanışma yerine birlik, bütünlük mesajları verilir. Amaç, dayanışmayı değersizleştirmektir.

Felaketin ilerleyen zamanlarında sistem, dayanışma ağlarını ele geçirmeye, ehlileştirmeye, tekrar düzen içine çekmeye çalışır. İlk hedef, kitlede oluşan keskinliğin yumuşatılarak hedef saptırma mekanizmalarını devreye sokmaktır. Devreye ilk giren STK‘lardır. STK‘ların (tabi ki burada hepsini kastetmiyoruz) gücü, bilerek ve isteyerek abartılır. “Siz yapamazsınız, STK‘lar yapar“ algısı yaratılır. Halkın buna izin vermemesi durumunda zorla STK‘lara alan açılır. STK‘lar yalnız, çaresiz, muhtaç insanın tek yardımcısıdır ve çaresizliğe, muhtaç olup olmamaya karar veren de yine STK‘lar ve yöneticileridir. Sadaka zihniyetinin özel bir versiyonu olan bu anlayışta asıl amaç dayanışma ağlarına son vermektir.

Felaketin ilk anları kapitalizme mola verilen anlardır. Bu anlar kapitalist sistemin empoze ettiği kişisel çıkar, hırs, mülkiyet, bencillik gibi insan doğasına aykırı ve uyumsuz unsurların nasıl yok edildiğinin göstergeleridir. Mola uzadıkça kapitalizmin sorgulanması artar, para gücünü yitirerek değersizleşir, fiyat mekanizması işlevini yitirir. O nedenle bir an önce para ve fiyat devreye sokulmaya çalışılır.

Acele, plansız, alt yapısız kurulan kentler, sermaye yapımı felaketler karşısında çaresiz ve korumasızdır. Unutulmamalıdır ki, kent planlaması ülke planlamasından bağımsız değildir.

Başladığımız gibi bitirelim. İnsanı ve doğayı toptan tehdit eden, doğal afetler “miş” gibi gösterilen sermaye yapımı felaketlerdir!