Milliyet’in “Milliyet olduğu” zamanlardan kalan az sayıdaki değerli gazetecilerden biri olan Doğan Heper’i 9 Haziran 2017 Cuma günü kaybettik.

Hasan Pulur, Nail Güreli, Refik Erduran’dan sonra Doğan Heper’i de bugün (12 Haziran 2017) sonsuzluğa uğurlayacağız.

Doğan Heper’in soyadı “Haber” olsa yeriydi. Haberle yatıp, haberle kalkar sözü en çok ona yakışırdı.

Eski Milliyet gazetesinin eski binasının bulunduğu Cağaloğlu’na geldiğinde, kapıdan girmeden mesaisine başlardı.

Nasıl mı?

Aracından inerken elini ceketinin düğmelerine atar, asansörü bekleyerek zaman kaybetmemek için -gazetenin adeta yürümek için yapılmış- merdivenlerinden hızla tırmanırken, ceketini de çıkartmış olurdu.

• • •

Doğan Heper, hukuk fakültesi diplomasının yanına bir de gazetecilik enstitüsü mezuniyeti ekleyerek Babıali’ye girmişti. Hem de Abdi İpekçi’nin Milliyet’ine üstüne üstlük Abdi İpekçi’nin çağrısıyla…

Bu durum bir sinema oyuncusunun Oskar ödülünü alarak ilk filmine başlaması gibi bir şeydi. Doğan Heper, herkesin “Abdi Bey” diye hitabettiği Genel Yayın Yönetmenine “Hocam” demesi bu yüzdendi. Gazetecilikte onun okuldan hocasıydı Abdi İpekçi.

Milliyet gazetesine 1964 yılında başladı. Sonraki yıllarda acı tatlı binlerce haberi aldı, kontrol etti, yayınladı. Ama en acısı her halde 2 Şubat 1979 tarihli Milliyet olanıydı. Doğan Heper’e gazeteciliği öğreten, onu Milliyet’e getiren, sağ kolu yapan Hocası için attığı “Abdi İpekçi Öldürüldü” manşetiydi. İlerleyen yıllarda bu haberin takibiyle ilgili daha pek çok Milliyet gazetesi hazırlayacaktı.

Doğan Heper 24 saat üzerinden haftada yedi gün gazeteciydi. Tatilleri yok muydu? Vardı ama bir eli hep gazetenin üzerinde olurdu. Zaten bir haftalık tatillerini genel olarak üç günde bitirip Milliyet’e dönmüş olurdu.
Doğan Ağabey ile uzun yıllar birlikte çalışma şansına sahip oldum. Gazete içinde hep ciddi yüz ifadesiyle dolaşırdı. Sanki sıcak bir savaşı cepheden yöneten komutan gibiydi.

Kendisine sürekli olarak şu şekilde bilgiler akardı:

-Abi dış haberler sayfası hazır!

Ya da “manşetin arkası geliyor” gibi herkesin kolay anlamayacağı cümleler akar giderdi.

Doğan Heper eğer sürücü olsaydı, onu kesinlikle Formula-1 pistlerinde görebilirdik. Gazeteciliğin zamanla yarış olduğunu en iyi o gösterirdi.

1992 yılı Şubat ayının bir akşamüstü Milliyet’in Cağaloğlu binasının yazı işleri katında Haber Müdürü Zeki Sözer’in odasında oturmuş çay içiyorlardı. Zeki Sözer’in telefonu üzerine yanlarına gittim.
O yıllarda Sovyetler Birliği dağılmış, Ortaasya’daki Türk Cumhuriyetleri “bağımsız” olmuşlardı. Babıali gazeteleri de o ülkelere muhabirlerini yolluyorlar, seri röportajlar yayınlıyorlardı. Milliyet’te de böylesi dizi yazılar eksik olmuyordu.

Doğan Heper bana böylesi bir özet geçtikten sonra bir başka konuya geçti:

-Herkes Ortaasya’ya gidiyor ama bizim Batı’da da soydaşlarımız var. Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya’da… 1966’da Yılmaz Çetiner ‘Şu Bizim Rumeli’ adıyla bir seri röportaj yayınlamış, çok da sükse yapmıştı.
Ben konunun nereye geleceğini kavramaya çalışırken Heper, pat diye sordu:

-Sen böyle bir röportaj yapar mısın?

Sevinçten Zeki Sözer’in masasına sıçrayacaktım ama sakin biçimde “Tabii yaparım” dedim. Bundan sonrası tam bir Doğan Heper klasiği şeklinde gelişti:

-İyi! Şimdi Yılmaz’ın (Çetiner) evine bir araba yolla, onun Şu Bizim Rumeli kitabını versin, bu gece oku, yarın sabah da yola çık!

Yabancı ülkelere gitmek, pasaport, vize, para, irtibat kurma… Bunların hepsini bir gecede nasıl halledeceğim?

Hepsini gözlerimle Zeki Sözer’i sordum. O da “tamam hallederiz” işareti yaptı. Heper 15 dakika sonra beni odasına çağırdı, kalın bir zarf içinde iki bin dolar harcırah verdi, “hadi hemen çık” dedi. Konuştuğumuz saatlerde bankalar kapanmıştı, nasıl yaptı bilmiyorum ama yaptı işte.

Ertesi gün saat 17.00’de Yeni Bosna’dan Gümülcine’ye hareket eden taksi dolmuşun ön koltuğuna oturmuş, Yunanistan’a doğru yola çıkmıştım. Pasaportum, sabah Ankara’ya yollanmış, diplomasi muhabirimiz Nilüfer Aydın Yunanistan Büyükelçisinden rica etmiş, hızlı bir vize alınmış, 15.00’de de Milliyet’e gelmişti.

Bunu ancak Doğan Heper yapabilirdi!

Daha hızlısı da var. Bir gece Milliyet’in televizyon reklamlarında yazı dizisi yapacağımı öğrenmiştim! Doğan Heper önce reklâm vermiş, sonra bunu muhabirine bildirmişti.

• • •

Doğan Heper habercilik denildiğinde gözünü budaktan sakınmazdı. Türkiye’de ilk Abdullah Öcalan röportajı Milliyet gazetesinde onun yönetiminde Mehmet Ali Birand imzasıyla Coşkun Aral fotoğraflarıyla yayınlanmıştı.

Milliyet’in Diyarbakır Bürosu her hafta birkaç kez gazetenin manşetine çıkardı. Ertuğurul Pirinççioğlu’nun şefi olduğu Diyabakır Büro Babıali’nin tozunu attırırdı.

Devlet Cudi dağına Türk Bayrağı diktik diye hava atarken, Milliyet muhabirleri Cudi Dağındaki PKK Kampına gidip esir alınmış astsubaylar ile röportaj yapmış olurdu.

Doğan Heper de bu gazetecilik başarısını manşetten yayınlamaktan çekinmezdi.

Onun her şeyi Milliyet’ti…

Peki Milliyet ona karşı aynı özende davrandı mı?

Heper’in “Milliyet’te 50 Yıl” kitabına rağmen bu soruya “evet” demek mümkün değil. 28 Şubat 2001’de Mehmet Y. Yılmaz Milliyet Genel Yayın Yönetmeniyken başta Doğan Heper olmak üzere, Turan Selçuk, Bedri Koraman, Duygu Asena, Umur Talu, Yalçın Doğan, Zeynep Oral gibi adları gazeteyle özdeşmiş isimlerin hepsinin iş akitlerini feshetti. Yılmaz’ın bu kadar büyük bir operasyonu tek başına yapmış olması elbette düşünülemez.

Doğan Heper daha sonra Milliyet’e yazar olarak döndü ama ortada bir “cam kırığı” oluşmuştu.

Babıali’nin habercilik efsanesini kalbimize gömerken böylesi kırılmışlıkları da unutmamamız gerekiyor. Onun için yazılmış bu yazı eksik kalırdı.

Bunca yılın ardından onu her andığımızda şöyle diyeceğiz:

-Doğan Heper her anı haber!