Görevi yaptırmamak için direnme suçu var mesela… Bu davada olduğu gibi benzer her meselede savcılarımızın göz bebeği! Kamu malına zarar verme, var. Kırılan otobüs camının, kırılan kafatasından daha kıymetli, daha öncelikli olduğunu idrak ettiriyor bize. Hele bir de kanuna aykırı toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme ve yönetme var ki, suçların piri, iddianamelerin süper yıldızı. İş ve çalışma hürriyetinin ihlalini unutmayalım. Herhangi bir şeyin işçiden, halktan yana olmasının maddi bir faydası olmadığından elbette, hep patrondan yana… İddianamelerini bu güzide suçlarla dolduran savcılarımızın hedef kitlesi ise, 14 yaşındaki çocuktan 80 yaşındaki dedeye kadar olabildiğince geniş.

***
Geçen yıl, Tokat’ın Zile ilçesinde, Çekerek nehri üzerinde yapılması planlanan HES’lere karşı yürüyüşe katılan 54 kişi hakkında, 16 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı. Savcının iddianamesi yine bildiğiniz gibi… Direnmeden gösteri düzenlemeye kadar bir suçlar kokteyli! Ne de olsa, “bu vadide satılık su yok” pankartıyla yürümek vatana ihanetle eşdeğer. Polisin, halkın üzerine gaz bombaları yağdırdığı ve şans eseri kimsenin hayatını kaybetmediği saldırıda, AKP’li Zile Belediyesi’nin en büyük derdi, güvenlik görevlilerine tahsis edilen otobüslerin kırılan camları olduğundan, köylülerden şikâyetçi olmuş. Gazetemizden Rabia Yılmaz’ın dikkatimize getirdiği davanın ilk duruşması 10 Mayıs’ta Zile Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

***
HES’lerin, binlerce dönümlük, birinci sınıf tarım arazilerine can veren Çekerek Irmağı’nı kurutacağını bilen çevre köylerin tek geçim kaynağı pancar. Binlerce çiftçinin, geçimini sağladığı toprağa ve onu besleyen suya sahip çıkmaktan başka çaresi yok. Bu, bir ekmek meselesi, hayatta kalma mücadelesi. Irmağın beslediği köylerin muhtarları, yaşam alanlarını kurtarmak için adalete başvurmuş. Görüldüğü üzere, saray konuşması dinlemekten başka yapacak işleri olan muhtarlar da var. Şahidi olduğumuz pek çok örnek sayesinde, tabiatın ölümünü paraya çevirmek için acele edenler için verildiğini idrak ettiğimiz acele kamulaştırma kararının iptali için Danıştay’a dava açmışlar. Böylece ortaya çıkmış ki, köylülerin eyleminden iki gün sonra, HES’i kuracak şirketin proje değişikliğine gitmesi nedeniyle karar iptal edilmiş.

***
Irmakları kuruyacak diye sabahlara kadar gözlerine uyku girmeyen köylüler, kararı “ekmeğimize, özgürlüğümüze kavuştuk” diyerek sevinçle karşılamışlar. Hakkı olanı gasp edenlere karşı gösterdiği direnişin zaferle sonuçlanmasının insanı ne kadar mutlandırıp umutlandırdığını, güç ve güven verdiğini iyi bilen devletlilerin iktidarında, kamulaştırma kararı iptal edilmiş olsa da, elbette yok edilmesi gereken daha büyük bir tehlike vardı: Halkın mücadele azmi! 1 yıl sonra, toprağına suyuna sahip çıkmak için kendini TOMA’nın önüne atan, jandarmanın kalkanına göğüs geren köylülerin, beş ayrı suçtan 16 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacak olmasının tek ve biricik amacı, işte köylülerir bu azim ve birliğini parçalamak!

***


Suyuna sahip çıkmanın bir hayat mücadelesi olduğunu anlayamayanlara, görmezden gelenlere, copla polisle sindirmeye çalışanlara kötü bir haberim var. Bu kavga bitmez. Çabalasanız da,“suyumuzu kimseye vermeyiz!” diye çayır çimeni dolduran köylüden dış mihrak yaratamazsınız. Memleketin, “Cerattepe bizimdur, başlatma madenuna, siçturma madenuna” diye yerel dilden şarkılar yazıp söylemeye başlayan ajanlar tarafından ele geçirildiğine kimseyi inandıramazsınız. Biliyorum, üstleri çıplak, deri eldivenli adam fantezisinin Kabataş yalancıları, “eyvah Gezi” diye nefes darlığı çekmeye başladı. “Yavru Gezici” benzetmeleriyle yine bir çevre mücadelesi terörize edilmeye çalışılıyor. Bu tavrın tek kazananı, efsane kapaklarına bir yenisini ekleyen Uykusuz olur. Yapmayın, etmeyin… İktidar mücadelenizi hayat mücadelesiyle yarıştırmayın.