Google Play Store
App Store

Ekoloji örgütleri ile STK’lerden görüş alınmadan hazırlanan İklim Kanunu’na tepkiler büyük. Muhalefet, teklifi eksik ve ticari odaklı olarak değerlendirirken, yaşam savunucuları ise ‘‘İklimin değil sermayenin kanunu’’ değerlendirmesi yaptı.

Doğayı sermayeye kurban etmeyin
Fotoğraf: Ekoloji Birliği
Sibel Bahçetepe
Sibel Bahçetepe
sibelbahcetepe@birgun.net

Doğa ve çevreyi korumaktan çok ekonomik kaygılarla hazırlanan, halk sağlığını, canlı yaşamını, iklimi, tarımı etkileyecek, karbon emisyonunu ticarete açacak İklim Kanunu Teklifi’ne tepkiler sürüyor. Yaşam savunucuları “İklimi korumanın değil yok etmenin kanunu. Siyasi parti temsilcilerine sesleniyoruz: Bu kanunu geri çektirin, yeni ve gerçek bir İklim Kanunu hazırlayın’’ çağrısı yaptılar,

AKP milletvekillerinin imzasını taşıyan teklif, şubat ayında TBMM Çevre Komisyonu’nda kabul edildi. Önceki gün TBMM Genel Kurulu’na gelen teklifin geneli üzerindeki görüşmeleri tamamlandı. CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal, ‘‘Getirilen İklim kanunu ülkemizin ormanlarının, suyunun, toprağının korunmasını sağlamaz tam tersi ticarete açar. Yasanın geri çekilmesi için bütün çabamızı göstereceğiz’’ dedi.

TUTARSIZLIK VAR

İklim Adaleti Koalisyonu’ndan Deniz Gümüşel, BirGün’e yaptığı değerlendirmede, kanun teklifinin eksiklerle dolu olduğunu belirterek ‘‘İklim kanunu demek mümkün değil. Sadece sera gazı azaltımını hedefleyen bir piyasa mekanizması kuruluyor. Aslında ne sera gazlarının azaltılması için yeterli, ne de kanunun geri kalan kısmı iklim krizinin getireceği toplumsal bedelleri ortadan kaldırmaya yönelik bir perspektif çiziyor" dedi. Gümüşel, şöyle devam etti: ‘‘Örneğin kentlerin iklim değişikliğine uyum sağlaması, burada yaşanabilecek can kayıpları ile maddi kayıpların engellenmesi için yapılması gereken çok fazla şey var. Ancak kanun teklifinde buna dair hiçbir şey yok. Ya da sektörel politikaların değişmesi gerekiyor. Örneğin bugünkü madencilik, sanayi ya da turizm ve yapılaşma politikalarıyla devam edersek, bizim iklim krizinden çıkışımız için çok değerli olan ormanlar, tarım alanları, deniz ekosistemleri yok olmaya devam edecekler. Ama İklim Kanunu’nda bu yıkımı durdurmaya yönelik hiçbir önlem yok. Dolayısıyla hükümetin politikaları arasında çok fazla tutarsızlık var.klim krizinden en çok etkilenecek alanlardan biri halk sağlığıdır. Hem aşırı hava olayları hem değişecek ekolojik sistemler nedeniyle yeni hastalıkların ortaya çıkması, var olan hastalıkların şiddetlenmesi ve sıklığının artması gibi riskler var. Sağlık sistemimiz buna hazır değil. Ama kanunda bunu öngören hiçbir şey yok. Diyelim ki kanun başarılı oldu ve sera gazı azaltımı sağlandı. Bu ekonomi, sanayide ve enerji gibi sektörlerde çok önemli bir değişim yani yapısal bir değişim anlamına geliyor. Eğer sektörlerde iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik birtakım değişiklikler bekliyorsanız o zaman bunun emekçilere olan etkilerini de göz önünde bulundurmalı, ekonomik ve sosyal haklarını koruyacak girişimlerde bulunmalısınız. Bu bir sermaye kanunu. Halkın ve emekçilerin kanunu değil.’’

Milletvekillerine ve siyasi partilere çağrıda bulunan Gümüşel ‘‘Meclis’ten bu kanunun geçirilmesi engellenmeli’’ dedi.

∗∗∗

10 MADDEDE İKLİM KANUNU

Kanun teklifi, sermaye gruplarına ve büyük şirketlere yeni piyasa alanları açarken, somut bir sera gazı azaltım hedefi öngörülmemekte; kirletme hakkı ile doğa alınıp-satılabilir bir metaya dönüştürülmektedir. Sermayenin değil, doğanın ve toplumun ortak geleceği olmalı.

• Kömür ve diğer fosil yakıtlardan çıkış için net bir takvim belirlenmemiş, fosil yakıt teşviklerinin sonlandırılmasına ve yeni projelerin durdurulmasına dair somut bir düzenleme getirilmemiştir. Bilimsel verilere dayanarak öncelikli kömür olmak üzere fosil yakıtlardan çıkışı net tarihler vererek hedeflemeli, bu geçişi adil ve güvenceli olacak şekilde planlamalıdır.

• Teklifi, adil geçiş tanımı yapmasına karşın, bu geçişe ilişkin somut bir mekanizma içermemektedir. Adil bir geçiş mekanizmasının kurulması gerekmektedir.

• Toplumun en çok ezilen kesimlerinin haklarını koruma altına alarak iklim krizinden en az etkilenmelerini sağlayacak bir adalet güvencesi vermelidir.

• Toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifiyle oluşturulmamıştır. İklim krizinin etkilerine karşı kadınları ve tüm farklı cinsel yönelimli bireyleri güvence altına almalıdır.

• İklim krizi sürecinde gelişen sağlık risklerine dair herhangi bir önlem ortaya koymamakta, insanların ve diğer tüm canlıların sağlıklı yaşam hakkını güvence altına almamaktadır. Çevre ve sağlık sorunlarını da ele alan bütünlüklü bir iklim eylemi planlamalıdır.

• Ekosistemler plansız ve kâr odaklı madencilik, enerji, sanayi, endüstriyel tarım ve hayvancılık projeleri ve yapılaşma baskısından kurtarılmalı; ormanlar, sulak alanlar, denizler ve kıyılar rant ve talana karşı korunmalıdır.

• Kanun teklifi, mevcutta yaşanan ve gelecekte sıklığı ve şiddeti artarak yaşanacağı öngörülen afet etkileri konusunda uyum politikalarına değinmemektedir. Tespit, önleme, hazırlık ve yönetim gibi bir dizi süreçle planlanması gereken afet yönetimi sürecinin güçlendirilmesi gerekliliği açıktır.

• Sivil toplum kuruluşlarının, meslek örgütlerinin, sendikaların ve bilim insanlarının hazırlık sürecine katılımı kısıtlanmış, toplumun tüm kesimleri paydaş olarak ele alınmamıştır. Katılımcılığa açık olmalı ve toplumun tüm kesimlerinin fikirlerini içermelidir.

• Tasarı, mevcut hâliyle sadece uluslararası piyasalarla emisyon ticaretini düzenlemektedir. Bağlayıcı ve caydırıcı yaptırımlar uygulanmalı ve iklim suçları asla cezasız kalmamalıdır.