Gıda ve tarım sorununa dikkat çeken CHP PM Üyesi Günaydın “Tarım ve gıda meselesi, derhal olumlu ve etkin bir müdahale söz konusu olmazsa, çok daha ağır boyutlarda Türkiye’nin karşısına çıkacaktır” diyor

Doğru politikalar sorunu çözebilir

Konuk Yazar: Gökhan GÜNAYDIN - CHP Parti Meclis Üyesi

CHP’li Belediyeler Tarımsal Kalkınma Zirvesi, 30 Eylül – 2 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da toplanıyor.

Zirve’ye 160 CHP’li belediye yanında 300 kooperatif katılıyor. Zirve kapsamında, her türlü engellemeye rağmen CHP’li belediyelerin tarımsal / kırsal hizmetleri ve kentlerde uyguladığı sosyal yardım – dayanışma politikaları açıklandıktan sonra, 2024 – 2028 döneminde uygulanacak CHP tarım politikaları da kamuoyuna tanıtılacak.


Bu bağlamda, Zirve’nin toplandığı süreçte Türkiye tarım ve kırsalının durumunun ana hatlarıyla ortaya konulmasında yarar vardır.

Türkiye, Anadolu coğrafyası ve Trakya toprakları üzerine kurulu, tarım potansiyeli yüksek bir ülke.

Anadolu’nun Bereketli Hilal diye anılan bölgesinde tarım devriminin başlamış olması, insanlığın avcılık-toplayıcılık dönemindeyken, bitki üretmeyi keşfederek ilk kez yerleşik yaşama geçmesi şüphesiz tesadüf değil. Çünkü Anadolu, verimli topraklar, su ve güneşin birlikte bulunduğu kadim bir coğrafya. Üstelik, Anadolu’da 4 bini endemik olmak üzere 12 bin bitki taksonu yaşıyor. Bu veriler, Türkiye’nin bitki çeşidi varlığının, 40 civarında ülke barındıran Avrupa kıtasından fazla olduğunu ortaya koyuyor. Başka bir deyişle, bir gen bankası üzerinde yaşıyoruz.

ORTADA BİR YÖNETİM SORUNU VAR

Buna karşın Türkiye, sürekli yükselen gıda fiyatlarını, tarım ve gıdada artan ithalat baskısını, üretici iflaslarını konuşuyor.

Ülkede 20 yıla yakın süredir devam eden bir iktidar var. Eğer bu potansiyele rağmen 20 yılda sorunlar çözülmemiş tersine giderek ağırlaşarak kamuoyunun bir numaralı gündem maddesi haline gelmişse, demek ki ortada her şeyden önce bir yönetim sorunu var.

Önce iktidar cephesinden sorunun nasıl göründüğünü saptayalım. Mutfaktaki yangın artık yandaş basının gündem saptırma çabalarıyla dahi gizlenemez hale gelince, iktidar sorunun kaynağı olarak zincir marketleri gördüğünü ifade ederek, beş zincir markette denetim başlatacağını kamuoyuna açıkladı. Bunun yanında, gıda fiyatlarında dünyada yaşanan artışın, Türkiye’ye de yansıdığı ileri sürülüyor.

Oysa verilere dayalı gerçek bir analiz, sorunun asıl boyutlarını ortaya koyuyor. Sırasıyla başlayalım.

Yağ, tahıl, şeker, süt ve et fiyatlarındaki değişimin ortalamasını yansıtan Dünya Gıda fiyatları endeksi ile TÜİK’in açıkladığı ulusal gıda fiyatları karşılaştırıldığında, 2008’li yıllardan bu yana süren farklılaşmanın, 2019’dan itibaren bir kopuşa dönüştüğü ve Türkiye gıda fiyatlarının dünya fiyatlarına göre üç kata yakın düzeyde yüksek olduğu görülmektedir.

Diğer taraftan, tarımda kullanılan girdiler ile çıktıların fiyatlarını karşılaştıran iç ticaret hadleri, tablonun tarım ve üretici aleyhine dönüşünü açık biçimde ortaya koymaktadır. Bu bağlamda, 2002 fiyat düzeyi 100 kabul edildiğinde 2020 yılında buğday 837, mısır 465, süt 875 ve kırmızı et 509 iken; buna karşılık gübre 1752, mazot 668 ve süt yemi 1335 olmaktadır. Bu durum, gıda fiyatlarındaki üretim artışının bir kısmının girdi fiyatlarına bağlı olduğunu, buna karşılık üreticinin girdi fiyatları zamlanma oranına paralel biçimde ürettikleri ürüne fiyat bulamadığını ortaya koymaktadır. Bu çerçevede bir ton buğday karşılığında satın alınabilen üre gübresi miktarı 2002’de 923 kg iken 2021’de 438 kg a düşmüştür. Benzer şekilde, 1 litre süt karşılığında alınabilen süt yemi miktarı 2002’de 1,60 kg iken 2021’de 1,04 kg’dır.

TÜRKİYE’NİN KARŞISINA ÇIKACAK

Üretici, hal, pazar ve market fiyatları ise zincirin son halkası niteliğindedir. Bu çerçevede TZOB’un 2021 yılı Temmuz ayında yaptığı çalışmaya göre 1 kg lahananın üretici fiyatı 0,68 TL iken, aynı lahana halde 1,14, pazarda 1,54 ve markette 2,79 TL olmaktadır. Bu bağlamda, üretici fiyatlarıyla karşılaştırıldığında hal fiyatı % 68, pazar fiyatı % 126 ve market fiyatı % 310 düzeyinde pahalı olmaktadır.

Son olarak, bir emekli memurun gıdaya ulaşma konusunda son bir yılda yaşadıklarına değinelim. 2020 Temmuz’unda 2.814 TL olan memur emeklisi maaşı 2021 Temmuz’unda 3.021 TL olmuştur. Aynı dönemde bir kg sivri biberin fiyatı 6,42 TL’den 10,97 TL’ye, 1 kg tavuk etinin fiyatı 12,91 TL’den 16,38 TL’ye çıkmıştır. Bu çerçevede, 2020 – 2021 Temmuz ayları kıyaslandığında, bir emekli memurun alabileceği sivri biber miktarı 438 kg dan 275 kg’a, tavuk eti miktarı ise 217 kg dan 184 kg a düşmüştür.

Bütün bu tablo, Türkiye’de kır ve kent yoksulu açısından işlerin hiç te iyiye gitmediğini göstermektedir. Tarımda işlenen alan miktarının son 20 yılda 37 milyon dönüm azalması, 700 bin çiftçinin Çiftçi Kayıt sisteminden çıkarak tarımı terk etmiş olması, tarımdaki kötü gidişin sonuçları olarak ortadadır.
Türkiye’de AKP döneminde tarıma verilen tüm destek 156 milyar TL iken, tarım ve gıda ithalatına verilen para bunun on katı olmak üzere, 1,5 trilyon TL’dir.
Bu yıl tarıma 22 milyar TL destek verilirken, üreticinin kullandığı tarım kredisi bunun 7 katı düzeyinde, 147 milyar TL’dir.

Bütün bu tablo, bir başka sosyolojik veri ortaya konulduğunda, daha da vahim boyut kazanmaktadır. 1980 yılında 44.4 milyon olan ülke nüfusu, 2020 yılında 83.6 milyon olmuştur. TÜİK projeksiyonu, nüfusun 2040 yılında 100.3, 2060 yılında ise 107.0 milyon olacağını öngörmektedir. Alanda çalışan bağımsız akademisyenler, uygulanan mülteci politikası bağlamında, bu verilerin çok daha yüksek olacağı konusunda hemfikirdirler.

O halde tarım ve gıda meselesi, derhal olumlu ve etkin bir müdahale söz konusu olmazsa, çok daha ağır boyutlarda Türkiye’nin karşısına çıkacaktır.

Türkiye, bu sorunları aşacak güce ve potansiyele sahiptir.

Bu çerçevede, tarımın 5’er yıllık politika setleri oluşturularak yönetilmesi, tarımsal desteklerin yeterli ve nitelikli bir düzeye yükseltilmesi, tarımsal kamu yatırımlarının 2 milyon hektara sulama, 10 milyon hektara arazi toplulaştırma yatırımı yapıp tarla içi geliştirme hizmetlerini tamamlayacak hız ve kapsayıcılıkta hayata geçirilmesi, başta girdi ve çıktı piyasaları olmak üzere tarım sektörünün kamucu bir anlayışla yeniden yapılandırılması, tarımsal kamu yönetiminin liyakat esasına göre ve teknik elemanla çiftçinin üretim bölgelerinde birliğini sağlayacak biçimde kurgulanması, sorunları çözebilecek bir çalışmanın ana başlıkları olarak öne çıkmaktadır.

DİRENÇLİ, ONARICI VE DOĞA DOSTU TARIM

Bu çerçevede CHP, 2024 – 2028 dönemi tarım bütçesini toplamda 533 milyar TL olarak belirlemiş, bunun 220 milyar TL’sini üretken kamusal tarım yatırımlarına, 228 milyar TL’sini tarım desteklerine, 85 milyar TL’sini ise kredi sübvansiyonları, müdahale alımları, tarımsal KİT sübvansiyonları ve ihracat geri ödemelerine ayırmıştır.

2024 – 2028 döneminde uygulanacak politikalarla, CHP, Türkiye’yi, üç yılda tahıl ve baklagillerde, 5 yılda yem, yağ ve endüstri bitkilerinde kendine yeterli hale getirecek, uygulanacak tarımı özendirme ve genç çiftçi teşvikleriyle işsizlik sorununun hafifletilmesi başta olmak üzere makro dengelere de olumlu katkı sağlayacaktır.

Dirençli, onarıcı, doğa dostu tarımın yanında adil, demokratik ve güvenli gıda bu alandaki dönüşümün anahtar sözcükleri olacaktır.