Doğrudan dokunmalar

Fotoğraf makinelerindeki diyaframın ters orantılı bir işlevi var. Fotoğrafçılar bu özelliği bilir ve konusuna göre yararlanır. Diyafram kapatıldıkça karanlık odaya ışığın girişi azaltılır, buna karşılık alanın derinliği artırılır. Bu şu anlama gelir arka plan görüntüler nettir. Tersinde ise çapı büyütülünce, ışıktan kazanılan derinlikten yitirilir.

Kaynakçayı şimdi anımsıyamadığım/yazım sonrası arayıp da bulamadığım, ancak sonraki yazılarımda dipnot olarak ileteceğim alıntıyı paylaşmak istiyorum; Portrede bu daha iyi anlaşılır. Diyaframı az ya da çok açmakla konunun arkasında bulunan uzak düzlemlere az ya da çok önem veririz. Yüzün arkasındaki olası nesneleri, kayalıkları, ağaçları uzak görünüm çok açık biçimde seçilir. Böyle olunca, geri düzlemde bir dekorun varlığı ya da yokluğu geniş erimli bir anlam kazanır. Bunun dengini yaşamda da buluruz. Kökenleri ya da ortamı soyutlayarak -açık diyaframla- betimlenmesi ya da, tersine kapalı diyaframla, bağlı bulunduğu ve anlamını kendisinden aldığı toplumsal-tarihsel bütüne yerleştirilmesi...

Gerçekte derinlikle aydınlığı karşılaştıran bu ikilemden daha evrensel bir şey yoktur, birini elde etmek için ötekinden el çekmek zorunda bırakır bizi. Yüzeysel aydınlığı ya da karanlık derinliği seçmemize göre birbirine karşıt iki anlayış türünden birine bağlanırız. Eric Weil'in bir sözü vardır; "Fransızların başlıca kusuru yalancı aydınlıktır, Almanlarınkiyse yalancı derinlik."

• • •

Medyanın hali; ezelden süregeldiğince tıpkı şimdilerde referanduma gidilen süreçte olduğu gibi halka yalan yanlış ve yararsız bilgiler pompalamaktan öteye geçmedi.

Bütün ölçüsüzlüğüyle enformasyonun tek yaptığı, bütüne yararsız bilgiler eklemek ve böylece iletişimi yutmaktır; iletişim de, sonsuz uzantıları ve gereksiz alışverişlerinin toplamı sayesinde enformasyonu yutar. Medya ortamı, tıpkı moleküllerin fiziksel ortamı gibi işler. Seyreltiklik düzeyi aynı biçimde giderek artar ve tıpkı suyun belleğinde olduğu gibi, töz giderek yok olur.

• • •

Maskesi düşürülmüş olmaktan daha beteri, maskesi düşürülmemiş olmaktır. Maskesi düşürülmemiş olsaydı, suç, ayak izlerini bırakmazdı ve yanılsama bile bu duruma tahammül edemezdi. Oysa yanılsama, hiç durmaksızın dünyayı aldatmayı ve göz göre göre yanılsama olmayı sürdürüyor.

Bu sözün bana anımsattığı; referandumun kendisinin aslında bir maske olduğu. Neyin mi? Suçun, hırsızlığın, yolsuzluğun, adaletsizliğin, savaşın, kadın düşmanlığının maskesi vs. -kabahatlerin çok daha fazlasını sıralamaya değmez-...

• • •

"Felsefe bunu açıkça söyler. Prometheus'un şu itirafı: 'Sözün açığı, ben o tanrılar sürüsünden nefret ediyorum,' onun itirafıdır. İnsanın özbilincini en yüksek Tanrı olarak tanımayan tüm göksel ve yersel tanrılara karşı onun özdeyişidir. Onun, başkaca hiçbir özdeyişi olmayacaktır.

Felsefe, kendisinin görünüşte sarsılmış medeni durumuna sevinen o zavallı mart kedilerine ise, yine, Prometheus'un tanrıların uşağı Hermes'e verdiği karşılığı vermektedir;

'Şunu bil ki şu kötü kaderini / Senin köleliğine değişmem dünyada. / Zeus Babaya sadık uşak olmaktan / Şu kayanın kulu olmak yeğdir bana.'
Prometheus, felsefe takviminde en yüce aziz ve şehittir." Karl Marx
Kaynakça; (Cool Anılar V- Jean Baudrillard, Ayrıntı), (Felsefenin Ateşi Filozofların Tutuşturduğu Yangın- Mehmet İnanç Turan, Kalkedon)