Doğu Akdeniz yeniden ısınırken Kıbrıs ve İsrail görüşmeleri...

Kasım ayı biterken Kıbrıs, İsrail, Türkiye üçgeninde önemli gelişmeleri de geride bıraktık. İsrail açıkları, Kıbrıs’ın güneyi ve Mısır açıklarında doğalgaz rezervlerinin bulunması ile birlikte zaten jeopolitik önemi yadsınamaz olan Doğu Akdeniz bir süredir iyiden iyiye ısınmaya başladı. Önce, 7-11 Kasım tarihleri arasında Kıbrıs sorununa ilişkin iki taraflı görüşmeler Mont Pelerin’de gerçekleşti. Ardından Kasım’ın ikinci haftasında Türkiye ile İsrail arasında inşa edilmesi öngörülen doğalgaz boru hattı projesini tartışmak üzere kurulan çalışma grubu, ilk toplantısını İstanbul’da yaptı. Bu gelişmeler 23-26 Kasım tarihlerinde Adana’da yapılan 7. Türkiye enerji Zirvesinde masaya yatırıldı. Zirvenin ana teması kaçınılmaz olarak Doğu Akdeniz’di. Evet, mevcutta bölge yeni bir enerji terminali olma durumunda. Doğalgazın varlığı tespit edildi ve sırada bu kaynağın paraya dönüştürülmesi var. İsrail bu gazın bir bölümünü kendi iç tüketiminde değerlendirecek. Bunun için de önümüzdeki on yıla kadar bütün kömür santrallerini kapatma kararı aldı. Yerine doğalgazı koyacak. Gazın kalan kısmını ise piyasalara sunacak. Benzer bir şekilde Kıbrıs’ta çalışmalarını sürdürüyor. Alternatiflerini geliştirmek üzere araştırmalara hız veriyor ve bu günlerde 3. İhaleyi açıklayacak. Diğer yandan da Mısır içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan kurtulmak istemekte ve bir an önce gaz rezervlerini değerlendirmek istemektedir.

Bütün bu hedeflerin gerçekleşmesi için geçilmesi gereken önemli aşama gazın nasıl piyasalara ulaştırılacağıdır. Bölge gazı için en yakın pazar, Türkiye ve Avrupa’dır. Burada özellikle Avrupa pazarına ulaşım içinse en ekonomik ve kısa yol Türkiye üzerinden geçen yol gibi gözükmektedir. Kimilerine göre gazın Türkiye’ye gelebilmesi için halen bir strateji ve tüketim ortamı yoktur. Strateji konusuna evet, ancak tüketim ortamı olmadığı görüşüne katılmıyorum. Bir süre sonra bölge gazı öncelikle Katar ve Cezayir LNG piyasası ile sonrasında da RF ve İran gazı ile rekabet edebilecek duruma gelebilecektir. Ancak bunun için aşılması gereken politik sorunlar vardır ki iş burada epey çatallaşmaktadır.

Yazının burasına kadar kapitalizmin piyasa ağzına yakın bir değerlendirme yaptık. Şimdi gelelim şu malum piyasa ağzını bozacak olası gelişmelere. Görünen o ki önümüzdeki süreçte sertleşmesi beklenen görüşmelerle birlikte ağızlar da bir hayli bozulacak.( Biz de zaten her daim bozuk lakin bu dışarıda da yaşanacak gibi) Sadece bozulmakla kalmayıp ağızların tadının da kaçması söz konusu.

Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Kıbrıs sorunu çözülmeden ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) üzerinde Yunanistan ile anlaşma sağlanamadan Türkiye’nin bir geçiş ülkesi olması hayaldir. Bu iki sorun temel olduğu içindir ki, Erdoğan Lozan’ı gündeme getirmiş ve Kıbrıs’a ilişkin “toprak verilemez “ söyleminde bulunmuştur. Kıbrıs görüşmelerine değinmeden önce şu MEB meselesinden söz etmekte yarar var.

Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) nedir?
MEB, 1982 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 55’ten 60’a kadar olan maddelerinde açıklanmıştır. Bu maddelere göre özetleyecek olursak MEB; 200 deniz mili boyunca ülkelere canlı ve cansız doğal kaynakların araştırılması ve işletilmesi, denize ilişkin genel araştırma yapma hakkı, deniz üzerine tesis inşa etme, denizaltı kabloları ve petrol boruları döşeme serbestliği tanıyan hukuki bir kavramdır. (1) “Kıta Sahanlığı” daha jeopolitik bir anlam taşırken, Münhasır Ekonomik Bölge kavramı daha çok ekonomik ve hukuksal bir anlama sahiptir.

Türkiye bu 200 deniz milini kabul etmemektedir. Dolayısıyla ortada bir Yunanistan’ın BM’ni refere ettiği harita, bir de Türkiye’nin kendi çizdiği bir harita bulunmakta.

dogu-akdeniz-yeniden-isinirken-kibris-ve-israil-gorusmeleri-215852-1.

dogu-akdeniz-yeniden-isinirken-kibris-ve-israil-gorusmeleri-215853-1.

Soldaki Türkiye, sağdaki ise Yunanistan’a ait haritalar görülmekte. Burada kilit durumda olup da haritaları değiştiren ise Meis Adasıdır. İşte bu nedenle Erdoğan birden bire Lozan’ı gündeme getirmiş olup sorgulamaktadır. Elbette ki bu sorgulama Yunanistan’ı ve AB’yi tedirgin etmektedir. Zaten bunu da son AB Parlamento oylamasında dile getirip metne eklediler.

dogu-akdeniz-yeniden-isinirken-kibris-ve-israil-gorusmeleri-215854-1.
Türkiye kendi haritasına bakıp özellikle önümüzdeki günlerde Kıbrıs tarafından açıklanması beklenen 3. İhaleye karşı çıkmakta. Zira 3.ihalede 6. Ve 10. Bölgelerin araştırmaya açılması söz konusu. Türkiye’nin haritasına göre ise 6. Bölge kendi MEB sınırları içinde kalmaktadır. Önümüzdeki günlerde bu ihale sonucu açıklanır ve Kıbrıs bölgede aramalara başlarsa Türkiye’nin de hemen Barbaros Hayrettin araştırma gemisini ( ve tabii ki savaş gemilerini de) bölgeye göndermesi mevcut durumda olabilecek en yakın ihtimaldir. Kanımca bu durum Aralık ayında gerçekleşmesi muhtemel Alexis Tsipras – Erdoğan görüşmesinde masadaki en önemli kozlardan biri olacaktır. Erdoğan’ın elinin giderek zayıfladığı düşünülüyorsa 3. İhale ivedilikle açıklanacaktır. Erdoğan’ın Lozan gibi, Kıbrıs’ta garantiler, garantör ülke ve toprak bütünlüğü konularındaki tehditkâr ve uzlaşmaz açıklamaları kamuoyunda açıkça dile getirilmişken görüşmelerin çıkmaza sokulmasının sorumlusu olmasının dünyaya beyanı çok kolay olacaktır. Sözün özü pek yakında, “Eyy Tsipras …” yönlü bir söylem kapımızdadır ve elbet te yeni bir çatışma kaynağı… .Yok, aksi düşünülüyorsa 3.ihalenin açıklanması dondurulacaktır. Ancak nereye kadar sorusu da hemen peşinden gelir. Burada önce ikili Türkiye-Yunanistan) sonra da beşli ( Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve adanın iki tarafı) görüşmelerden öte sonuçta rol oynayabilecek olan yani mevcut durumu barışa en yakın konuma taşıyabilecek olan ise Adadaki Türk toplumunun tavrı olacaktır. 7.Enerji Zirvesi’nde Ekonomi ve Enerji Bakanı Sunat Atun’un; “Zaten anavatanımız Türkiye Cumhuriyeti, artık sadece bölgenin veya Doğu Akdeniz veya Ortadoğu’nun değil, dünyanın sayılı süper güçlerinden biri haline gelmiştir.

Dolayısıyla tek yol, Türkiye’ye bağlanmak. Bu noktada KKTC özellikle hem coğrafik durumu hem de Türkiye ile ilan ettiğimiz münhasır ekonomik bölgemiz, bize özgün bir fırsat oluşturuyor “ biçimindeki sözleri doğrultusunda bir rota izlenmeye devam edilecekse geçmiş olsun. Bu durumda bağımsız bir adım atmak bile söz konusu olamaz. Kıbrıslılar geçmişte yaşanan dizel elektrik santralleri için limanlarına yanaşacak tankerleri nasıl beklediklerini çabuk unutmuşa benzerler. Benzeri bir durum son anlaşma ile deniz altından gelecek kabloda yaşanıp yaşanmayacağına kimse garanti veremez.

Bağımsız bir tavır sonucu Adada sağlanacak bir anlaşma sonucunda, Kıbrıs İsrail ile birlikte LNG terminali oluşturulur ve Kuzey Federe Bölgesi ile de doğalgaz satışından elde edilecek gelir adil bir şekilde paylaşılırsa barış adına önemli bir adım atılmış olur.

Politik sorunlar çözülemezse ekonominin aktörleri belki daha maliyetli ama daha güvenli alternatiflere de yönelebilirler. Bunlardan biri de, İsrail+Mısır+Kıbrıs+Yunaistan ortaklığı ile deniz altından tesis edilecek boru hattıdır.

dogu-akdeniz-yeniden-isinirken-kibris-ve-israil-gorusmeleri-215855-1.

İsrail ile yapılan geçen haftaki görüşmeler; tarafların, iki hükümet arasında özel bir diyalog kanalı açmaya karar verdiği ve bu kapsamda projenin inşasının mümkün olup olmadığı ve fizibilitesinin görüşüleceği görüşmelerdir. Yani ortada henüz somut bir şey yoktur. Gerekli araştırma ve geliştirmelerin sürdürülmesi, strateji belirleme çabaları ve diğerleri için daha nereden bakarsanız 5 ila 7 yıla ihtiyaç vardır. Sözün özü tarafların önünde Ortadoğu coğrafyası için bir hayli uzun olan bir zaman dilimi bulunmaktadır. Anadolu deyimiyle bu meselenin hamuru daha çok su götürür.