Yani Marx bitti mi? Kesinlikle hayır. Marx’ı günümüzde okumaya değer kılan şey iyimser öngörüleri değil, isabetli teşhisleridir

Doğumundan 200 yıl sonra Marx

Stuart Jeffries

Geçen günlerden birinde Karl Marx’ın Kuzey Londra’daki mezarını ziyaret ettiğimde günümüzde, 5 Mayıs 1818’deki doğumundan 200 yıl sonra, bize söyleyecek bir şeyi var mıdır diye düşündüm. Mezar taşında “Dünyanın tüm işçileri, birleşin” yazıyor. Birleşmediler. Marx’ın, kapitalizmin sona ermesinin önkoşulu olarak sunduğu “sömürülenlerin dayanışması” nadir görülen bir durum.

170 yıl önce, Engels ile birlikte Komünist Manifesto’da, “Burjuvazi her şeyden önce kendi mezar kazıcılarını üretiyor” diye yazıyorlardı. “Onun yıkılması da proletaryanın zaferi de aynı oranda kaçınılmaz.” Pek öyle olmadı: kapitalizm şahlanmış halde. Ne yaman çelişkidir ki, kapitalizm yaşamını sürdürmek için kendi mezar kazıcılarını da işe kattı: Dünyanın en büyük (sözde) sosyalist toplumu olan Çin, kapitalist kurumlara dünyadaki tüm işçileri zora sokan ucuz iş gücünü sağlıyor.

Yani Marx bitti mi? Kesinlikle hayır. Bence Marx’ı günümüzde okumaya değer kılan şey iyimser öngörüleri değil, isabetli teşhisleridir. Örneğin, Engels ile birlikte küreselleşmenin nasıl işleyeceğini öngördüler. “Yerli imalatla karşılanan eski ihtiyaçların yerini, en uzak ülke ve iklimlerin ürünleriyle ancak giderilebilecek ihtiyaçlar alıyor” diye yazdılar. Çinli işçiler bu yüzden, ihtiyaç duymayı bırakın, önceleri hayal dahi etmediğimiz şeyler üretiyor. Bizi siyaseten ilgisiz, sosyopat, uyurgezer narsistlere çeviren ürünler... Doğru bildiğiniz, iPhone’lardan bahsediyorum.

Komünist Manifesto’nun ilk sayfalarını okurken Marx ile Engels’in tarif ettikleri dünyada yaşadığımı düşünmeden edemiyorum. “Üretimde sürekli dönüşüm, tüm toplumsal kesimlerin aralıksız sarsıntıya uğratılması, sonsuz güvensizlik ve hareket, burjuva döneminin tüm ötekilerden ayırt edici niteliğidir.”

Marx Facebook’u öngörmedi ancak Mark Zuckerbeg’in iş modelinin esaslarını tarif etti. Engels ile birlikte, “Burjuvazi, insan ile insan arasında kupkuru çıkar dışında, duygusuz ‘nakit ödeme’ dışında, hiçbir bağ bırakmamıştır. Dindar esrikliğin kutsal ürpertilerini de, şövalyece yüksek heyecanları da, dar kafalı burjuva duygusallığını da bencil hesapçılığın buz gibi suyunda boğmuştur” diye yazdı. Facebook, Amazon ve Google bizi sömürülecek ürünlere dönüştürdü. Bu da bir tür deha.

Frankfurt Okulunu oluşturan düşünürleri derinden etkileyen Grörgy Lukacs meta fetişizminin yaygın olduğu toplumda, yeni bir insan türünün doğduğunu öne sürdü. Bu insanlar öyle bozulmuştur ki almak ve satmak özlerindedir: Alışveriş yapıyorum, öyleyse varım. Kapitalizmi sonlandırmak için bir araya gelmektense, ayakkabı alışverişi yapıyoruz.
Böyle bir dünyada Frankfurt Okulu’ndan birçok düşünürün yaptığı gibi, Marx’ı çılgına çeviren “felsefi sessizliğe” bürünmemek elde değil. Mezar taşına yazılı diğer sözcükler şöyle diyor: “Filozoflar dünyayı çeşitli şekillerde yorumlamakla yetinmiştir. Halbuki amaç, dünyayı değiştirmektir.”

Önümüzdeki güçlük de bu. Gelinen noktayı anlamak için Marx’a ihtiyacımız var ancak bu önümüzdeki mücadelenin yalnızca ilk adımı; diğer adımlar için ise Marx’ın pek yardımı olmayabilir. Yani, bulunduğumuz durumdan çıkmak için.

The Guardian’dan çeviren: Fatih Kıyman