Google Play Store
App Store

Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü kurulmasına ilişkin kararnamelere tepki yağıyor. Kadınlar,  ‘‘Çocuklara bir öğün ücretsiz yemek dahi vermiyorsunuz’’ diyor ve ekliyor: Doğursak kim bakacak?

Doğur ama aç kalsın!
Fotoğraf: Depophotos
Sarya Toprak
Sarya Toprak
saryatoprak@birgun.net

Saray rejimi her fırsatta kadınları hedef alıyor. 22 yıllık iktidarları boyunca ‘3 çocuk’ ısrarını sürdürerek kadınları ‘anneliğe ve ‘aileye’ hapsetmeyi amaçlayan AKP’nin son icraatı Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bünyesinde Nüfus Politikaları Kurulu ve Aile Enstitüsü kurmak oldu. Kadınlardan ise duruma tepki yağdı.

'Çocuklara bir öğün ücretsiz yemek dahi vermiyorsunuz' diyen kadınlar, 'doğursak kim bakacak' diyerek kararnameleri eleştirdi. Türkiye'de doğurganlık hızı 1,51 çocuk ile dünya ortalamasının altında kalırken iktadarın 'en az 3 çocuk' dayatmaları ise karşılık bulmadı. Bu veri kadınların 'kutsal aile' ve 'annelik' rollerine teslim olmadığını hatırlatmasının yanı sıra ekonomik koşulların da çocuk sahibi olmaya uygun olmadığını gözler önüne serdi.

BEZ PARASINA YETMEZ

Çocuk sahibi olan ailelere bir defaya mahsus birinci çocuk için 300 TL, ikinci çocuk için 400 TL, üçüncü ve sonraki çocukları içinse 600 TL tutarında yapılan doğum yardımı bir bebeğin 1 aylık bez masrafına dahi yetmiyor. Kreş çağına gelen çocukların ise aylık kreş ücreti en az 25.000 TL'den başlıyor. Kreş ücretini ödeyemeyen kadınlar belediye kreşlerini tercih etse de belediye kreşleri de iktidarın hedefinde.

Dün Anadolu Ajansı'na konuşan Mahinur Özdemir Göktaş, “Araştırmalarda çalışan kadınların doğurganlık oranının 1,38, çalışmayan kadınlarda ise 1,72' ifadelerini kullanarak kadınların işgücü piyasasında olmasının önündeki engellerin artacağının da sinyalini verdi. Öte yandan kadınların en çok evli olduğu erkekler tarafından öldürüldüğü gerçeğine gözlerini kapayan Göktaş, “Boşanmaların artmasıyla paralel olarak doğurganlık hızı da azalıyor” diyerek bu durumu 'milli mesele' olarak tanımladı.

ORTALAMA BAKIM MASRAFLARI

BEZ

• Aylık tüketim: 180 adet
• Ortalama fiyat: 4 TL
• Aylık maliyet: 720 TL

MAMA

• Aylık tüketim: 5 kutu
• Ortalama fiyat: 500 TL
• Aylık maliyet: 2 bin 500 TL

ISLAK MENDİL

• Aylık tüketim: 10 paket
• Ortalama fiyat: 40 TL
• Aylık maliyet: 400 TL

KIYAFET

• Dönemlik ihtiyaç: 4 set
• Ortalama fiyat: 600 TL
• Aylık maliyet: 2 bin 400 TL

BAKIM ÜRÜNLERİ

• Şampuan, sabun, krem vb.: 250 TL
• Aylık oyuncak bütçesi: 400 TL

Aylık toplam maliyet: 6 bin 670 TL

TEK SEFERLİK MASRAFLAR

Bebek arabası: 10 bin TL 
• Bebek yatağı: 8 bin TL 
• Dolap ve şifonyer: 10 bin TL
• Beslenme ekipmanları: 4 bin TL 
• Sağlık giderleri: 2 bin TL

Eğitimci Nejla Doğan

BİR ÖĞÜN ÜCRETSİZ YEMEK HAKTIR

Nejla Doğan: Kamuculuğun ve laikliğin tümüyle tasfiye edildiği AKP Türkiye’sinde yaşıyor olmasaydık, doğurganlığın artırılmasına yönelik politikaları önce kadınların sonra ailelerin tercihleri üzerinden tartışabilirdik. Ama bugün ekonomiden eğitime, sağlıktan hukuk sistemine, hatta dış politikaya kadar öyle olağanüstü koşullardan geçiyoruz ki, doğurganlığın düşüşünde kişisel tercihlerden çok, yoksulluk, güvende hissetmeme, geleceğe yönelik belirsizlik çok daha etkili.

Sadece çocukların bakım ve eğitimi konusu dahi çocuk sahibi olmak bağlamında ciddi bir caydırıcı neden olarak öne çıkıyor. 22 bin 104 lira olarak açıklanan asgari ücret milyonlarca yurttaşın açlık sınırının da altında yaşamaya devam etmesi demek. Bu sefaletin geldiği boyutu, başta çocuk maması olmak üzere birçok ürüne takılan market alarmlarında da görüyoruz zaten.

Peki çocuk yoksulluğunda dünya ülkeleri arasında ikinci sırada olduğumuz, her dört çocuktan birinin okula aç gittiği bu koşullarda, iktidar kadına, aileye, doğacak çocuğa somut olarak ne vaat ediyor? Daha birkaç hafta önce belediye kreşlerinin kapatılmasıyla ilgili girişimi konuşuyorduk. Bugün tarikat bağlantılı sıbyan mektepleri dışında ücretsiz kreş hizmetine ulaşmanın mümkün olmadığını biliyoruz. Dolayısıyla iktidarın kadına vaadi, içinde yaşadığı yoksulluğa rıza gösterip, o yoksulluk içinde hiçbir sosyal destek almaksızın çocuk yetiştirmesi, üstelik hem bu yoksulluğu hem de eve kapatılmayı bir “fıtrat”, bir “kader” meselesi olarak görüp kabullenmesi.Elbette bu bir yandan da yoksulluğu kuşaktan kuşağa aktaracak ucuz işgücünün yeniden üretimi anlamına geliyor. İktidarın doğurganlığı artırmaya yönelik adımlarıyla, kamu okullarına yönelik dinselleştirme politikaları ve mesleki eğitimi yaygınlaştırma uygulamaları bir arada düşünüldüğünde, itaatkar bir ucuz işgücünün üretimi ve sürdürülmesi bağlamında bütünsel bir politikanın inşa edildiğini görüyoruz.

Ancak doğurganlıktaki düşüş, bu politikaların toplum nezdinde kabul görmediğinin de bir göstergesi niteliğinde. Yine eğitim politikaları üzerinden bakarsak, erken çocukluk bakım ve eğitiminden üniversiteye kadar yapılan harcamalar, aileler için önemli bir gider kalemi oluşturuyor ve büyük bir ekonomik yük olarak görülüyor.

Ücretsiz kreşe, nitelikli eğitime erişmenin olanaklı olmadığı, tarikat yurtları dışında bir barınma seçeneğinin sunulmadığı, 13-14 yaşındaki çocukların aile geçimine katkıda bulunmak için MESEM’lerde, tarlada, sanayide, sokakta çalıştırıldığı, iş cinayetlerine kurban gittiği koşullarda çocuk sahibi olmaktansa olmamak, aileler için daha makul ve insani bir seçenek olarak görülüyor. Çünkü her aile çocuğu için onurlu ve refah içinde olacağı bir yaşam hayal eder. Eğer sistem en temel hak olan eğitim konusunda dahi bunu sağlayamıyorsa, çocuk yetiştirmenin her aşaması aile için maddi ve manevi bir sorun haline geliyorsa, neden bunu tercih etsinler? En basitinden şu soruyu sorarak bitirelim: Aileler, veli dernekleri, çeşitli eğitim örgütlenmeleri yıllardır çocuk yoksulluğunu biraz da olsa telafi etmek için “okul yemeği” hakkını savunuyorlar. Ülkenin çocuklarına bir öğün yemek vermeyi dahi çok gören bir iktidarın, doğurganlığı artırmaktan söz etmeye hakkı var mıdır?