Dolce far niente

Yoksul bir adam her gün kiliseye gider ve bir azizin heykelinin önünde dua edip, yalvarır: “Sevgili azizim, lütfen, lütfen, lütfen, lotoyu kazanayım.”

Sonunda deliye dönen heykel canlanır, aşağıda yalvaran adama bakar ve “Oğlum, lütfen, lütfen, lütfen bir bilet al.”

İtalyanlar bu gibi durumlarda “Dolce far niente” diyor. “Hiçbir şey yapmamanın tatlılığı.”

Hiçbir şey yapmamanın tatlılığıyla geçen günler yarın sona eriyor ve günlük iş koşuşturmacası başlıyor. Umarım herkes dinlenmiş ve yeniden enerji toplamıştır. “Bu ülkede işte o zor” diyenleri duyar gibiyim. Özellikle gelecek kaygısı kafaların dinlenmesine olanak vermiyor; doğrudur.

Açıkçası adalet, özgürlük, bağımsızlık gibi yoksunlukları gördükçe insanın hiçbir şey yapası gelmiyor. Üstelik ekonomi baş aşağı gider, kavga etmediğimiz ülke sayısı parmakla zor sayılırken... Ve de her yer güllük gülistanlıkmış gibi “hiçbir şey yapmamanın tatlılığı içinde” olan aymaz yöneticiler varken…

Güneşli günler devam ediyor. Ülkemiz bu bakımdan oldukça şanslı. Ancak bu şanstan yararlanmak konusunda beceriksiz ve isteksiziz. Geçen yazımda söz etmiştim, okuyan bilir; elektrik enerjisinin depolanması yolunda önemli aşamalar kaydedildi. Fiyatlar günbegün düşüyor. Güneş enerjisinde yatırımların kendini amorti etme süreleri altı yıla kadar indi ve daha da düşecek gibi…

Aklımıza gelebilecek her yerde güneşten yararlanmak olası. Bu da ayrı bir moral kaynağı. Çatılarımız, duvarlarımız elektrik üretebilir durumda. Pencerelerimiz, pencerelerimizdeki jaluziler, arabalarımız, tekneler vb. her şey… Yemeklerinizi güneş ocaklarında pişirebilecek, güneş semaverlerinde çay demleyebileceksiniz. Bu sıcak yaz günlerinde plajlarda şemsiyeleriniz elektrik üretip altında size soğuk içecek olanağı sunup serinletebilecek.

Gün içinde ürettiğiniz elektriği geceleri de rahatlıkla kullanabileceksiniz.

Ne zaman? diyenleri duyar gibiyim. Dünya ölçeğinde çok çok yakında. Hatta bu günlerde…

Ülkemizde ise???

Neden soru işareti? Çünkü sorunlar dağ gibi de ondan.

Haziran 2017 sonu itibariyle (EMO web sayfasındaki verilere göre) yenilenebilir kaynaklara dayalı kurulu gücümüz; toplamın yüzde 45’i kadar. Bunun da yüzde 33,7’si hidrolik kaynaklara dayalı. Rüzgâr, güneş, jeotermal vb.lerin payı ancak yüzde 11,3 civarında. Güneşin payı henüz yüzde birler seviyesinde. Öte yandan bu yüzde 45’lik kurulu güçle ancak yüzde 33 ,9 kadar elektrik üretebiliyoruz.

Hâlâ bir yığın bürokrasi ile uğraşıyoruz. Çatılar için enerji üretiminin yolu nerdeyse kapalı. Tahsis sorunu bir başka dert. Bugün evinizin, işyerinizin çatısını isteseniz de güneş paneli ile döşemeniz olanaklı değil. Zira tahsisler kapalı/dolu gözüküyor. Bakmayın siz “Milli enerji ve maden politikası” çıkışlarına ya da YEKA vb. söylemlerine. Daha bir arpa boyu yol gidebilmiş değiliz. Peki bu durumu görmüyorlar mı? Dünyanın tersine gitmeyi – tıpkı yeni Türkiye gibi- sürdürüyorlar.

Nasıl mı; “Hiçbir şey yapmamanın rahatlığıyla”

Bayramın son günü de olsa iyi bayramlar, esenlikler…