Rahat uyu sevgili Dolores, müzik dilencisi bir kuşak olarak biz de sana müteşekkiriz. Eşsiz sesin ve unutulmaz ezgilerin gençlik anılarımıza eşlik etmeye devam edecek

Dolores’e veda…

Akif Burak Atlar @akifburakatlar

Müzikle kurduğu ilişkinin kökleri 80’li ve 90’lı yıllara dayanan bir kuşağın anılarında önemli yere sahip müzisyenlerin ölüm haberlerini bir süredir daha sık alır olduk. Geçtiğimiz haftanın ortasına ise Dolores’in acı haberi düştü: Sıra dışı ve güçlü sesiyle 90’ların popüler müzik sahnesinde öne çıkan Dolores O’Riordan 46 yaşında hayatını kaybetti.

Cemal Süreya’nın dediği gibi her ölüm erken ölümdür, ancak geçtiğimiz hafta gelen acı haberin sadece bahsettiğim kuşaktan müzikseverler için değil, ailesi ve arkadaşları için de beklenmedik bir haber olduğunu yayınladıkları mesajlardan öğrendik. 90’ların ortasında karışık kasetteki The Cranberries şarkısı Zombie ile tanıştığım ve dinler dinlemez büyüsüne kapıldığım o etkileyici sesin sahibinin hayatı birçok rock yıldızı gibi bir otel odasında son buldu. Bu yazı yazıldığında ise ölüm nedeni henüz açıklanmamıştı.

Dolores O’Riordan 1971 yılında İrlanda’nın Limerick kentinde işçi bir ailenin dokuzuncu çocuğu olarak dünyaya geldi. Katolik kilisenin korosunda aldığı müzik eğitimi ve evde ağabeylerinin dinlediği rock türündeki şarkılar Dolores’in sıra dışı sesinin bileşenlerindeki temel unsurları oluşturacaktı. 1990 yılında kendilerine vokalist arayan Cranberry Saw Us adlı grubun ilanına başvurduğunda ise başarılarla dolu bir müzik kariyerine adım attığından muhtemelen bihaberdi: Dolores’in ekibe katılmasıyla birlikte The Cranberries adını alan grup 90’ların en popüler gruplarından biri oldu. Grubun yıldızının aniden parlaması karşısında yaşadıkları şaşkınlığı Dolores’in grubun gitarcısı Noel Hogan ile İngiliz The Guardian gazetesine geçtiğimiz yıl verdikleri röportajda aradan geçen çeyrek asıra rağmen aynı samimiyetle aktarmalarından da anlamak mümkün.

Dolores’in karakteristik sesi ve sözyazarı/besteci kimliğinin katkısıyla tazelenen The Cranberries’in gönderdiği demo kayıtların İngiltere’nin majör plak şirketlerinden biri olan Island Records tarafından beğenilmesiyle birlikte işler ciddileşiyor ve grubun ilk albümü Everybody Else Is Doing It, So Why Can’t We 1993 yılında yayınlanıyor. Albümde yer alan ve Dolores’in ilk aşkını anlattığı Linger adlı şarkı ise grubun ilk büyük hiti olarak ciddi bir satış grafiği elde ediyor.

The Island Records’un kataloğunda yer alan Suede’in alt grubu olarak Amerika turnesine çıkan The Cranberries, daha büyük bir şöhretle İngiltere’ye dönüp vakit kaybetmeden ikinci albümlerini kaydediyor. Bir yıl sonra yayınladıkları No Need To Argue adlı albümün, ilkiyle birlikte grubun diskografisinde fazlasıyla öne çıktığını söyleyebiliriz. Her iki albüm de, gerek güçlü melodik yapısı, gerekse sözleriyle son derece samimi, dinleyiciyle hızlı bir biçimde iletişim kuran ve kolayca akılda kalan şarkılardan oluşuyordu. Linger, Dreams, Zombie, Ode to my Family gibi şarkılar Dolores’in aksanı ve geniş İrlanda çayırlarında yankılanırcasına kullandığı vokal tekniğiyle birlikte benimsenerek çok kısa sürede kitlelerce benimsenen modern rock türkülerine dönüştüler. Dönem itibarı ile yükselişte olan video klip sektörünün de grubun dünya çapında kazandığı şöhrete katkı koyduğunu da dipnot olarak düşmekte fayda var.

1996 yılında yayınlanan To the Faithful Departed adlı üçüncü The Cranberries albümü yayınlanır yayınlanmaz, ilk iki albümün oluşturduğu beklentiyle alıp dinlediğimi ve yepyeni şarkıları sevmeye çalıştığımı gülümseyerek hatırlıyorum. Albümde Salvation ve I Just Shot John Lennon gibi koşturan “değişik” şarkılar, When You’re Gone ve Free To Decide gibi etki derecesi daha düşük balatlar ve Zombie’deki formüle yakın bir yaklaşımla yazılmış Hollywood gibi şarkılar vardı ve biz bir türlü kaynaşamadık. Şimdi durup düşündüğümde İrlanda’nın küçük bir kasabasından çıkıp naif ve etkili şarkılarla teyplerimize konuk olan genç müzisyenlerin müzik endüstrisinin ticari çarkları arasında kendilerine şöhreti getiren samimiyetlerini kaybettiklerini söyleyebilirim. Milenyuma Bury the Hatchet albümüyle giren grup 90’lardaki şaşaalı günleri bir daha görmeyecek, Dolores ise erken yaşta gelen dünya çapında şöhretin yanı sıra 2013 yılındaki açıklamalarıyla öğrendiğimiz çocukken uğradığı cinsel tacizin hatıralarındaki yüküyle beraber stres, depresyon ve anoreksiya gibi rahatsızlıklarla mücadele etmek zorunda kalacaktı. The Cranberries 2003’te 2009’a kadar sürecek geniş bir mola aldı. 2012 yılında yayınlanan Roses adlı albüm ise grup diskografisinin muhtemelen en vasat albümü.
The Cranberries külliyatında elbette Zombie adlı şarkının yeri ayrı. 1993 yılında İrlanda Cumhuriyet Ordusu’nun (IRA) gerçekleştirdiği bir bombalı saldırının kurbanı olan iki çocuğun anısına ve sürdürülen savaşın anlamsızlığına dair Dolores O’Riordan tarafından yazılan şarkı basit ama güçlü melodik yapısı ve protest içeriğiyle grubu dünya çapında bir tanınırlığa taşıdı. Grubun olağan müzikal çizgisinden daha sert bir yaklaşımla kaydedilen Zombie, Dolores’in sesiyle birlikte 90’lar henüz bitmeden önemli bir rock klasiği haline geldi. Savaş karşıtı şarkılar derlenildiğinde ilk akla gelenlerden biri olan Zombie’den sonra da barıştan yana tavrını sürdüren Dolores, Bosna’daki savaş için yazdığı War Child ve Bosnia ile Avrupa’nın gözü önünde gerçekleşen vahşete dikkat çeken az sayıda popüler sanatçıdan biriydi.


Dolores’in ölümüyle birlikte yayınlanan taziye mesajları arasında en çarpıcı olanı Zombie adlı şarkıda konu edilen bombalı saldırıda hayatını kaybeden iki çocuktan biri olan Tim Parry’nin babasına ait... Şarkının savaşa on iki yaşında kurban verdiği oğlu hakkında olduğunu Dolores’in ölüm haberiyle birlikte basından öğrenen Colin Parry’nin içten teşekkürlerini keşke Dolores de duyabilseydi, olmadı.

Rahat uyu sevgili Dolores, müzik dilencisi bir kuşak olarak biz de sana müteşekkiriz. Eşsiz sesin ve unutulmaz ezgilerin gençlik anılarımıza eşlik etmeye devam edecek.