Diyanet: "Domuz, dişisini kıskanmayan tek mahlûktur. Domuz yemek suretiyle, bu hususiy

Kimileri domuz gördüğünde şeytanla karşılaşmış gibi tiksintiyle irkilir, kimileriy-se onu komik, neşeli bir hayvan olarak sever, bazıları da afiyetle yenecek bir et gözüyle bakar domuza. İnsanlık hayvansal proteine ihtiyaç duyduğu sürece, et baş değer olmaya devam edecek, refah düzeyi arttıkça da et daha çok tüketilecek. Ne var ki, her hayvanın eti 'yenecek et' sayılmıyor: Türkiye dâhil tüm Müslüman ülkelerde domuz (ölüsü-dirisi) haram; tıpkı Yahudilerde olduğu gibi.

Bu nedenle, özellikle ülkemizde hayvansal protein sınırlı hayvan türünden; yani sığırdan, koyundan, tavuktan sağlanırken, diğer ülkelerde bunların yanı sıra hatta onlardan daha çok domuz eti tüketiliyor. Bu farktan yola çıkarak, insanlığı, "domuz eti yiyenler" ve "domuz eti yemeyenler" diye ikiye ayırmak mümkün.

Biraz şaka gibi olacak ama gerçek; insanoğlunun evrenselliği önünde ciddi bir engel şu domuz denen yaratık. Domuz talihsiz hayvan; hem Tevrat, hem de Kuran yorumları onu lanetliyor, kesilip yenmesini yasaklıyor. Diyanet: "Domuz, dişisini kıskanmayan tek canlı mahlûktur. Domuzun etini yemek suretiyle, bu hususiyetin kişiye de sirayet etme ihtimali vardır" buyuruyor. Bunun üzerinde fikir yürütülecek olursa, cesur olmak için aslan, çalışkan olmak için karınca, heybetli olmak için fil, mühendis olmak için kunduz, güzel sesli olmak için bülbül, cambaz olmak için maymun eti yemeliyiz, ama domuz eti asla. Acaba domuz hakkında ne biliyoruz? Domuz gerçekten pis mi? Etini yediğimiz diğer hayvanlardan daha mı yağlı? Asalaklar, özellikle ölümcül hastalıklara neden olan "trişin" sadece domuz etinde mi var? Eti tüketilen hayvanlar arasında kendi dışkısını yiyen, dışkısı içinde debelenen tek hayvan domuz mu? Ve nihayet, kutsal kitap domuzu gerçekten men etti mi? Yoksa hepsi araştırılıp sorgulanmadan kabul edilmiş önyargılar mı? Yok eğer tüm bunlar doğruysa, dünyanın yarıdan fazlası nasıl domuz yiyebiliyor? Hastalıktan, pislikten nasıl kırılmıyorlar? Ahlaksızlıklarından ötürü neden tanrının gazabına uğramıyorlar?

Tıp, veteriner ve ziraat fakültelerinde yapılan incelemelerde, hayvan fizyolojisi araştırmalarında, domuzun, etini tükettiğimiz diğer hayvanlardan daha pis olduğu yönünde bir saptama yok. Domuz; tavuk, hindi, koyun ne kadar yağlı ise o kadar yağlı. Tercih edilmediğinde bu hayvanların etleri yağlarından nasıl arındınhyorsa, domuz da yağından arındırılıyor. Domuz; sığır, tavuk ve koyun ne kadar pisse, o kadar pis. Domuzdan insana geçebilecek asalaklar sığırda, koyunda da var. Etten geçen bu asalaklar iyi pişirmeyle bertaraf edilebiliyor. Daha çok domuz etinde rastlanan trişin eksi ıo derecede ölüyor. Bu ısıyı basit bir ev buzdolabı bile sağlayabiliyor.

Buna karşın, WHO raporlarıyla da sabit, Türkiye'de, insanların ciddi boyutlarda asalak problemi var. Nüfusumuzun yarısı bağırsaklarında tenya, solucan, kıl kurdu barındırıyor.

İngiltere'de Cambridge Tarımsal Araştırma Konseyi Hayvan Fizyolojisi Enstitüsü'nün ilan ettiği araştırma sonuçları, domuzu daha yakından tanımak için iyi bir kaynak: Yetişkin domuzlar, eğer hava sıcaklığı 32 derecenin üzerindeyken doğrudan doğruya güneş ışığına maruz bırakılırlarsa bir müddet sonra ölüyorlar. Çünkü koruyucu kıllarının azlığı ve terleme yeteneğine sahip olmayışları yüzünden aşırı sıcağa karşı dayanıksızlar.

Bu nedenle, sıcak iklimlerde ya da sıcak barınaklarda taze ve temiz çamurda yuvarlanmayı çok seviyorlar. Eğer bunu bulamazlarsa, kendi idrar ve dışkıları içinde debelenerek serinliyorlar.

Ahırlara kapatılan domuzlar 29 derecenin altında, dışkılarını, uyuyup beslendikleri yerin uzağına yapıyorlar. Eğer ısı 29 derecenin üstüne çıkarsa, dışkılarını ahırın her yerine gelişigüzel yapıyorlar. Isı ne kadar yükselirse, onlar da o kadar pisleşiyor. Oysa koyunlar, sığırlar, tavuklar dışkılarını her koşulda bulundukları yere yapı-

yor ve bunların üstünde yatıp kalkıyorlar. Domuzlar, yiyecek konusunda fazla müşkülpesent değil. Saman, dışkı ve leş dışında hemen her şeyi büyük bir iştahla tüketiyorlar. Patatese, mısıra ve bakliyata düşkünler ama yemekhane, süthane artıkları, balık, et en sevdikleri yiyecekler. Bir çuval mısırın içine bir tane köfte saklansa, önce onu bulup ardından mısırı yiyorlar. Ancak, aç bırakıldıklarında tıpkı diğer tüm hayvanlar gibi dışkı da yiyorlar, leş de. Bunu da domuzluktan değil, açlıktan yapıyorlar.

Sığır en erken iki yıl sonra kendi ağırlığı kadar; koyun, keçi ise en erken iki yaşında kendi ağırlığınca et verebiliyor. İnsanoğlu, bu hayvanları yetiştirmek ve onlardan ortalama 200-250 kilo et alabilmek için, ürün verebilen bir hektar toprağa ihtiyaç duyuyor. Ama domuz, altı ayda bir, kendi ağırlığının ortalama 6-12 katı et üretiyor. Yani, yılda yaklaşık 12-24 kat. Bu rekor verime rağmen acaba Müslümanlar ve Yahudiler, halkını niçin domuz etinden mahrum bıraktı? Yasakların ve yükümlü olan etnik grupların yapısı araştırılınca, domuzun eskiden 'kutsal', ya da 'tabu' sayıldığı anlaşılıyor. Tevrat'taki yasakların bir kısmının, Yahudilerin uzun zaman eski Mısır'ın yönetiminde kalmalarından miras olduğu, İslam'ın da tıpkı Tevrat'taki inanışla domuzu yasakladığı biliniyor.

Kuran'da da domuz etini yasaklayan ayetler var. Örneğin Kuran; Bakara suresinin 172. ayeti, "...ama zorda kalan, istemeyerek ve zaruret tutarını aşarak haram edilenden yerse, üzerine günah olmaz" buyuruyor. Maide suresinin 2. ayeti, koyduğu yasağın hemen ardından, "...her kim aç halde zorda kalırsa, haram edilen etlerden, günah işleme kastı olmadan yerse, tanrı elbette bağışlayıcıdır" diye ekliyor. Yine bu sure şöyle diyor: "Size leş ve kan ve domuz eti ve tanrıdan başkası adına kesilmiş ve boğulmuş ve dövülmüş ve yüksekten düşmüş ve boynuzlanmış ve yırtıcılar tarafından yenmek üzere parçalanmış hayvanlar yasak edildi. Ancak, tezkiye ettikleriniz (arındırdıklarınız) haramın dışındadır."

Türkiye'de domuz etinin ciddi ciddi tüketilmesi hakkındaki ilk tartışmalar 1940'h yıllarda gündeme gelmişti. 2. Dünya Savaşı yıllarında kurulan Devlet Üretme Çiftlikleri'nde domuz besiciliği çalışmaları başlatıldı. Pancar atığı üreten şeker fabrikalarının yanında domuz çiftlikleri kuruldu. Köy Enstitüleri'nde domuz üretimi tartışılmaya başlandı.

Düziçi Köy Enstitüsü'nde orman düşmanı keçi yerine, ondan çok daha ekonomik ve zararsız olan domuz ikame etme projeleri geliştirildi. Ancak bunun için önce domuzun bir 'tabu' olmaktan çıkarılması gerekiyordu. Bunun için de uzun bir süreye ihtiyaç vardı. 1948'e gelindiğinde sıcak savaş bitmiş, soğuk savaş başlamış, milliyetçilik ve sağ politikalar yükselişe geçmişti. CHP içinde de dengeler değişmiş, partiyi ve iktidarı elde tutmak için Köy Enstitüleri kapatılmış, eğitim seferberliği durdurulmuş, bu arada keçi yerine domuz ikamesi ve yetersiz beslenmeye alternatif domuz besiciliği projesi de rafa kaldırılmıştı.

Âşık Veysel ve domuz salamı
ÂŞIK VEYSEL
İstanbul'a her geldiğinde Sabahattin Eyüboğlu'nun evinde misafir kalırdı. Onun gelişiyle ev şenlenir, her gece sazlı-sözlü partiler düzenlenirdi. Azra Er-hat, Bedri Rahmi, Vedat Günyol, Mualla Anhagger gibi isimler bu davetlerden eksik olmazdı. Yine böyle bir buluşmada sofraya kaşar peynirine sarılıp fırınlanmış domuz salamı gelir. Sabahattin Eyüboğlu, belki bir önyargısı vardır ihtimaliyle "Veysel Kardeş, domuz eti var, yer misin?" diye sorar. Âşık Veysel, "Ben ağzıma girenden değil çıkandan korkarım" diyerek domuz salamı afiyetle yer.