Bir kere bolca paye vermek, artık vermekten delirip kendine hiddetlenmek var temelinde çokça. Alacaksın kendini, oturtacaksın karşına kanka

Don ateş

EZGİ ÇELİK - e.ezgicelik@gmail.com

Vur, kır, parçala! Söv, saydır, hırpala! Beğenme, yüz verme, paye ise asla! Bunlar, karşındakine karşı tavrın. Şimdi kendine olanı yazıyorum: Hiddet, şiddet, vahşet! Kendini eleştir, kendini savur, kendini göm toprağa! Yaşa! Bolca! Yaşa ki, yaşanmışlığın olsun, olsun tabi ki, ama hep karanlıkta!

Bir yerlerde bir şeyler çiziktirmekte isen, bu kuralların hepsi sana! Al, yazdım, uygula!

İster ki, kendi vuramadığına sen vur. Aslında görüp de bir türlü söyleyemediklerini, sen söyle. Yani, sen kır karşındakilerin kalbini. Yaptıklarına karşı inançlarını sars, duygularıyla oyna. Seni o kadar ciddiye almıyorlarsa da, en azından masalarına muhabbet ol, bir kutlama, iki flört yerine, kon gecenin ortasına, tüm zevki parçala! Bahsederken onlardan, söv tabii tüm yaptıklarına. Ne kültürü, ne bilgisi, ne sanatı sepeti, cahiller diyerekten, hep teşne ol saydırmaya. Dediğim gibi, almasalar da seni kaale, sen hep hırpala. En başta kuralın buymuş gibi düşün; kesinlikle beğenme. Bir kere izlerken, okurken, gezerken asla yüz verme. Hep seni birileri sürükledi de ondan geldin izlemeye. Biri zorla eline tutuşturdu, ondan okudun. ‘Çok saçma, kafası mı karışık bunların ya’ diye düşünürken, kendini müze gezerken buldun. Bütün bunlar hep ittirmenin sonucu yani. İşte yine ittirdiler de ancak o yüzden yazmak durumunda kaldın, gibi… Hep bir mecburiyet hali gibi halin. Eh bu ahval ve şerait içinde, tüm bunlara da paye vermek, asla!

Vermediğin haftalar da oh deyip de dönersen kendine, al derin bir nefes kanka! İşin zor, ihtiraslı ve ağırcana. Öyle kolay değil kendinden yazmaca. Bir kere bolca paye vermek, artık vermekten delirip kendine hiddetlenmek var temelinde çokça. Alacaksın kendini, oturtacaksın karşına kanka. Deşeceksin önce, bakacaksın, çıkaracaksın en femme fatale anıyı ortaya. O hiddetle yaklaşınca, hafızadan şiddetli bir anı bulundu tabii bir anda. Yaz şimdi tabakhaneye yetiştirirmişçesine, son hızla. Kendine karşı en ağır eleştiriler gırla. Savur kendini oradan oraya. Arada düşsen de şüpheye, devam et, yılma. İnsan düşüyor öyle şüpheye arada, ‘aslında böyle karamsar yaşanmamıştı, aslında bayağı sevgi de vardı o anda’ diye aklından geçiyor, bir sıkışıyor ama sakın kapılma. Sonuçta kendini gömecek kadar ilerlemen lazım bu yolda. Boşver, hiç kafana takma. Zaten bir süre sonra, hep böyle yıkıcı yaklaşmaktan dolayı konulara, yaşanmışlıkların da bürünüyor karaya. Kendini serbest bırak, o hiçbir şey beğenmeme hali gelip bulacaktır en yakın zaman da seni.

Böyle böyle, usulca katılaşacaksın kanka. Gözünün feri gidecek, için çekilecek. Sevgisizleşecek, adımını attığın yerde ot bitmeyecek, kendi kendine ettiğin zulüm tarihe not düşülecek. Ama sen fark etmeyeceksin kanka. Hamurlaşmış ruhun hiçbirini hissetmeyecek. Rahat ol. Belki arada, alkolün tadı damağında olduğu zamanlar da, içine bir kurt düşecek, bir terslik var hissedeceksin, ama o da geçecek. Uyuyup uyanınca eski mahmur geri dönecek.

İltifat orucu tutan bir milletin çocuklarıyız biz. Beğenmenin ayıp, ilginin kayıp, sevmenin başlıca zarar olduğu bir topluluğa dönüştürüldük. Evet topluluk. Herkes topluluklara dönüştürüldü. O dedelerin tabiriyle ‘koca millet’ minik topluluklar halinde seyretmekte etrafı. Birbirine iki güzel söz söylemek ayıp, ‘ne haber, nasılsın, yardım lazım mı’ diye sormak zaman kaybı. ‘Sevmek ne demek anne?’ diye soracak bu toplulukların tohumları. Durur böyle olunca insanlar. Donup kalmış gibi olur. Donan insan durur, duran insan iyi olur. Duran insan konuşmaz, sormaz, duymaz. Tepki vermez. Tepki vermeyen insan iyi insandır. Üretemez. Üretmeyenden zarar gelmez. Sen savaş da çıkarsan, ses etmez. Durur. Donan insan durur, sevemez.

Çocukken don ateş oyunu oynanırdı. Bellenmiş ebe, kaçanları kovalar, ebelemeye çalışırdı. Yakalananlar don der, donup kalır, kurtarılmayı beklerdi. Kahraman arkadaşlarından biri gelip, bacaklarının altından geçip, ateş der ve ancak öyle donan kişi kurtulurdu. Zavallı ebe, herkesi donduruncaya kadar koşar dururdu. Bazen ona acınır yanına yandaş ebeler bulunurdu. Ama bu sadece bir oyundu!

Çok kolay gelsin, sevgiler!