Geçtiğimiz günlerde Reşat Nuri Güntekin’in bir kasabada yobaz, cahil güçlerle savaşan, idealist bir öğretmeni (Şahin Bey) anlattığı Yeşil Gece romanıyla ilgili bir şeyler konuşacaktım. Yeşil Gece, “tezli roman”, “ısmarlama”, “kaba laikçi” gibi sıfatlarla sıkça eleştirilen bir roman. Hatta 2010’da Yıldız Teknik Üniversitesi’nde yüksek lisans yaparken Edebiyat ve Politika dersinde de hocamız bu kitabı okutup, benzer eleştirileri iletmişti. Ben öyle düşünmedim. Estetik yoksunluk, intihal, ısmarlama tartışmaları arasında ezilen bu romanı başarılı bulanlardanım. Bu romanla ilgili konuşmadan önce insanların yorumlarına da (kapsamlı eleştiriler dışındaki okur yorumları) bir göz atmak istedim ve tam bir Türkiye dramı ile karşılaştım.

***


2005-2013 arasındaki yorumlarda Yeşil Gece yerden yere vurulmuş; şefkatten yoksun, kaba, dinsiz, tepeden inmeci, Kemalizm yalakası gibi sözlerle yerin dibine sokulmuş. 2013-2021 arası yorumlarda aynı roman “bugünü nasıl da anlatıyor”, “yıllar önce nasıl görmüş”, “sanki bugünün karakterleri” şeklindeki övgülere mazhar olmuş. Bir tane olumsuz yorum göremedim. Aynı kitap, farklı koşullar…

Koşullar değiştikçe insanların düşünce yapısının değişmesi olağan karşılanabilir. Buna kimileri “zamanın ruhu” diyor. Oysa bu düşün ortamı çoğu zaman tepeden belirlenen de bir şey. Bu belirleme egemenlerin ciddi yatırımlarla entelektüel hayatı dönüştürmesiyle mümkün olduğu gibi, dönüşüme kimi nedenlerle (kariyer, ün, para, saflık, körlük) teşne olanların katkılarıyla da gerçekleşebiliyor. Dünyada 1980’lerin neoliberal ekonomik dönüşümü sırasında, düşün dünyasından sınıf kavramının çıkarılıp yerine özel mülkiyetle sorunu olmayan mikro politikalarının konulmasında ABD istihbaratı dahil ciddi bir fonlama trafiğinin rolü olduğu, geçtiğimiz yıl Gabriel Rockhill’in yazdığı Foucault: The Faux Radical makalesinde de ortalığa dökülmüştü. Bu “belirleme” sadece fonlamayla ya da ajanlık faaliyetiyle değil, kimi zaman açılan ikbal kapılarıyla kimi zaman da yüze kapatılan kapılarla hatta demir kapılarla korkutarak da oluyor.

***

Korkabiliriz, korktuğumuz için susmuş olabiliriz, ortam biraz rahatlayınca söyleyemediklerimizi söyleyebilmiş olabiliriz. Bu duruma düştüğümüzü hissediyorsak biraz daha alt perdeden, mütevazı bir dili tercih edebiliriz. Ancak ikbal kapısından keçi gibi zıplayarak geçmiş, her devrin adamlarının/kadınlarının şimdi yeni “muhalif” olarak muteber olma çabaları, bunu yaparken de kibri elden bırakmamaları nasıl yorumlanmalı?

Son günlerde herkesin fark ettiği şey, yani eskinin AKP yandaşı havuzcularının muhalefete sırnaşma tutumu, iki şeyi gösteriyor. Birisi iktidar içi çatlakların ve özgüven kaybının sandığımızdan büyük olduğu diğeri batan gemiyi terk eden her devrin insanlarının önümüzdeki dönem için de alan kapmaya başladığı. İlki için bir sorun gözükmüyor, hatta bu kopuştan keyif almak dışında yapacak bir şey yok. İkincisinde ise sorun, bu tiplerin sırnaşarak kapmaya çalıştığı yeni alana halkın ne kadar izin vereceği... Zaten dik duranlar yeni dönemde de dik durarak, belki yine sevimsiz olacaklar ama eskinin havuz medyası kalemşörlerinin yine muteber olması toplumdaki çürümeyi arttıracaktır. Son 20 yılda oluşan “hep kazançlı fırıldak” tiplemesinin yeni bir başarısı olacaktır.

Önceden de yazmıştık. Son 20 yılda oluşmuş bir insan profili var. Bu profildeki tipler kendi başarılarıyla, yetenekleri ve emekleriyle asla gelemeyecekleri yerlere bir güce yakınlıklarıyla gelirken bundan hicap duymadılar. Önlerine konan altın tepsileri, coşkuyla kabul ettiler. Gelen “fırsat”ları değerlendirdiler. Ne de olsa çocuklarına miras bırakacakları adları, soyadları değil kaptıklarıydı! Onları siyasi, ekonomik alanlarda büyütecek sözde merkezi güçlerle kurdukları yakınlıkla yükseldiler ya da yükseldiklerini zannettiler. Farklı dönemlerde farklı kişilere, odaklara yaslanarak, bu değişimler sırasında en yakınlarını bagajdan atarak, bugün “fırıldak” olarak da nitelendirilen bir karakteri “akılcılık”, “zamanın ruhu” olarak yedirdiler. En başta da kendilerini ikna ettiler.

***

Reşat Nuri’nin Yeşil Gecesi üstünkörü bir “yobazlığa savaş açan idealist öğretmen romanı” ifadesi ile tanımlanamaz. Çok daha derin bir karakter yapısının romanıdır. “Yeni düzene hemen uyum sağlayan mürtecilerin, gerçek cumhuriyet aydınına dirsek atıp öne geçen sırnaşıkların, her düzende “yerleşik” olmaya çalışanların romanı… Bugün de bir kesim yeni gelene şimdiden yanaşmaya çalışıyor. Tıpkı dün demokrasi, sivillik, kimlik ve benzeri diye diye başka bir güce yanaştıkları gibi… İkbal ışığını gördüler, ne de olsa her devirde, dönenler sırnaşarak döndüler.