Akşener’in masadan kalkarken seçtiği sözler ve iki CHP’li belediye başkanını genel başkanlarına karşı kazan kaldırmaya davet etmesi yadırgatıcı şekilde sert ve anlamsız bulunmakla birlikte, İyi Parti’nin altılı masadaki ortak aday huzursuzluğu uzun süredir biliniyordu. Sürpriz olmadı. Masadaki beş parti lideri Kılıçdaroğlu’nun adaylığı konusunda anlaşma sağlamışken Akşener’e göre aday belirleme sürecinde anketler göz ardı ediliyordu. Kamuoyu araştırmaları toplumun nabzını tutmak konusunda elbette önemli. Ancak siyasetin tek belirleyeni olamayacakları gibi, partilerin yürüttüğü tutarlı veya tutarsız politikalarla güncellenebilen canlı ve değişken göstergeler. Halkın, adaylığını resmi olarak ilan etmiş biriyle ilgili sorulara vereceği cevaplar ile henüz ismi geçen ve ülkenin geleceğine dair de pek az konuşmuş biriyle ilgili sorulara vereceği cevaplar aynı olmaz. Güveni olan hiçbir siyasal oluşum da kendini anket verileri arasına sıkıştırmaz, dönüştürücü gücüne inanır. Tabii eğer buna gönlü varsa. Açmaya çalışayım.

***


Ortak aday, özetle, en geniş çevreden oy alabilecek adaya karşılık geliyor. Akşener’in ‘kazanacak aday’ olarak gördüğü İmamoğlu üzerinde siyasi yasak tehdidi var. Yavaş ise, her seçim öncesi oy için etrafında dolanılan HDP seçmeni ve sosyalistler için kabul görmeyen tek aday. Kılıçdaroğlu, yerel seçimlerdeki başarısıyla daha özgüvenli, deprem sonrası yaptığı açıklama ve eylemleriyle, iktidar karşısında sadece sınır korumakla yetinmeyen, aksine onu genişletmek için çaba sarfeden politik hamleleriyle takdir topluyor. Sonuç olarak, İyi Parti dışındaki muhalefetin desteğini alabilmiş biri. O halde Akşener’e göre Kılıçdaroğlu’nu ‘kazanamayacaklar’ listesine dahil eden sebep ne? Bununla ilgili somut bir açıklama duyduk mu? En azından ben bilmiyorum. Anketlerde çıkmıyormuş. Bakın burada hazır çıkmışı var, denip o isimler masaya getiriliyor ki mücadelesi verilmeyecek, teri akıtılmayacak hiçbir şeyin garantisinden bahsedemeyiz. Hele ki siyasette! Altılı Masanın güçlü bir şekilde arkasında duracağı, Kürt ve sosyalist seçmenin de güven ve sempatisini kazanmış Kılıçdaroğlu neden ‘kazanamasın’?

***

Akşener’in masadan kalkması ne kadar sürpriz değilse, dümeni sola kıran Kılıçdaroğlu ile ilgili tereddütlerinin artması da aynı şekilde şaşırtıcı değil. Burada ortak aday tartışmasından çok, o adayın Kılıçdaroğlu olmasıyla ilgili bir mesele var gibi. Fazla uzağa gitmeden, karşılıklı açıklamalarda bunun izine rastlamak mümkün. Kılıçdaroğlu ısrarla halkın çalınan parasını geri alacağını söylüyor. İktidarın ihya ettiği sermayeye kafa tutuyor. Merkez Bankası’ndan ‘buharlaşan’ 128 milyar doları unutturmuyor. Kendini halkın üzerinde gören değil, halk için, hizmet için var olması gereken sosyal devlet ihtiyacından bahsediyor. Neoliberal politikaları eleştirip topluma bu düzen tarafından her an nasıl sömürüldüğünü hatırlatıyor. Kılıçdaroğlu sadece bir iktidar değişiminden değil, halka hükmeden bu yönetme biçimine fırsat veren tüm mekanizmaların dönüşüm zorunluluğundan söz ediyor. Akşener’in, kalkarak ‘küçülttüğü’ masayı büyütmeye devam edeceğini söyleyen Kılıçdaroğlu’nun itidalli ve olumlu konuşmasındaki bana göre en çarpıcı cümle “Erdoğan gitsin, Erdoğanizm sürsün, bu olmaz” idi. Sözüyle, tavrıyla sadece otoriter bir siyasi liderliğe değil, devlet aklını halkın isyanının önüne koyan bir düzene karşı olduğunu ilan etti

***

Akşener, deprem sonrası “Bizim susma zamanımız, devletimizin konuşma zamanı” diyerek, hesap vermesi gereken iktidara işte o ‘devlet aklı’ şemsiyesini açmış ve düzenin muhafazasını bir kez daha yaşamdan üstün tutmuş oldu. Diğer taraftan Kılıçdaroğlu, belediye başkanlarına tek sesin onayına göre değil, halkın ihtiyaçlarına göre harekete geçme çağrısı yaparak dayanışmayı güçlendirdi. Selameti söz konusu olduğunda her türlü illegal yolun mübah görüldüğü devlet ve bu aklı besleyenler sonunda ortada ne hukuk bıraktı ne de ahlak. Enkaz altında yardım dileye dileye ölen insanların yerine, o an, devletin sesini dinlemeyi tercih etmek çok açık bir siyasal tercih, ideolojik bağlılık. Kılıçdaroğlu ‘isterlerse tutuklasınlar’ dedi, devletin değil halkın sesine kulak verdi. Akşener’e hata yaptıran bu paradigma değişimini kavrayamamak ya da ezberlerinden kurtulamamak oldu. Artık sosyal devlet, sosyal haklar, sosyal adalet, dayanışma ve güç birliğinden konuşacağız bolca. Devlet nerede diye bağıran milyonlarca insan karşılığında kendi sesini duydu. Bu bir değişimden çok daha fazlasının ayak sesleri… Artık düzen dursun ama sahibi değişsin demek yetmez. Durmadan yeni sahiplerini doğurup duran düzenin de dönüşmesi gerek.