Koronavirüs salgınında dördüncü dalga beklenen Almanya’da hükümet, son günlerde yavaşlama eğilimi gösteren aşılama kampanyasını hızlandırmak için tüm vatandaşlara ya da belirli meslek gruplarına aşı zorunluluğu getirilmesine karşı olduğunu açıkladı.

Vaka sayılarının düşmesiyle gevşetilen önlemlerin kaldırılması yolundaki beklentilere de karşı çıkan Başbakan Angela Merkel’in, Sağlık Bakanı ve salgınla mücadelenin merkezi koordinasyon kurumu Robert Koch Enstitüsü’nün Başkanı’yla birlikte yaptığı basın toplantısında, aşı kampanyasında hedeflere ulaşmak için yapılan çağrılarda anahtar kavramlar ‘sevgi’, ‘sorumluluk’, ‘makul davranma ve ‘yurtseverlik’ oldu.

Aşılama kampanyası sayesinde salgının üçüncü dalgasının kırılarak birçok ölümün önlendiğini vurgulayan ve “Aşı sadece sizi değil, yakınlarınızı, sevdiklerinizi de korur!” diyerek halka seslenen Merkel, tüm vatandaşları aşılama konusunda isteksiz davrananları ikna etmek için çaba göstermeye çağırdı.

‘Aşı mecburiyeti’ istemediklerini belirten Sağlık Bakanı da ABD Başkanı Biden’in ‘yurtseverlik görevi’ değerlendirmesini hatırlattı.

Salgınla mücadelede başarılı ülkeler arasında yer alan Almanya’da başlangıçtaki kargaşa dönemi aşıldıktan sonra yaygınlaşan aşı kampanyasında son günlerde görülen yavaşlama eğilimi endişelere neden oluyor. Bir ara günde neredeyse 1,4 milyon kişiye aşı yapılıyordu ve bu hızla gidildiğinde kısa sürede nüfusun yüzde 85’inin iki doz aşılanması hedefine ulaşılacağı tahminleri yapılıyordu. Ancak durum öyle değil…

Aşı stoklarının atması ve artık ev doktorlarına kadar yaygınlaşmasına rağmen aşı vurulanların sayısı günde 450 bine kadar geriledi. Almanya’da dün itibarıyla her iki doz aşısı tamamlananların sayısı yaklaşık 36 milyon. Bu da 83 milyonluk ülke nüfusunun yüzde 44’üne tekabül ediyor. Tek doz aşı vurulanların sayısı ise 49 milyon. Tabii bu sayı, tüm dünyada şu ana kadar bir ya da iki doz aşı vurulmuş sadece 940 milyon kişi olduğu dikkate alınacak olursa, oldukça yüksek bir rakam. Ama bu durum Almanya’da salgınla mücadeleden sorumlu siyasilerin ve bilim adamlarının endişelerinin dozunu hafifletmiyor. Tabii bu durum ana akım medya sayesinde de olduğundan çok daha ağır bir kriz gibi topluma yansıyor.

Ayrıca az da olsa insidans sayısının (13 Temmuz itibarıyla 100 bin kişide 6,5) artış göstermesi, virüsün yeni varyantının hızlandığına dair haberler, Portekiz, İspanya gibi tatil ülkelerindeki olumsuz gelişmeler, Avrupa Kupası vesilesiyle başta karşılaşmaların yapıldığı stadyumlar olmak üzere birçok yerde maske-mesafe gibi önlemlerin sıfırlanması gibi nedenler, sertlik yanlılarının seslerini yükseltmelerini yol açıyor.

Bir yandan 18 yaşın altındaki gençlerin ve çocukların da aşılanması tartışılırken, aşı olmayanlara yönelik ağır sınırlamalar ve yasak önerileri de gündeme gelmeye başladı. Aşı olmayanlara seyahat yasağı getirilmesini, spor karşılaşmalarına, kültürel etkinliklere ya da eğlencelere katılmalarının yasaklanmasını önerenler çıktı. Kültürel ve sportif etkinleri izlemek isteyen aşısızlara en az 50 euroya mal olan PCR testi zorunluluğu getirilmesi önerisi de gündemde. Bu arada bazı özel kurumlar otel, motel vs. gibi turistik tesislerinden yararlanmak isteyenlere aşı zorunluluğu getirileceğini açıkladı. Son olarak ‘Etik Konseyi’nin bir üyesinin önümüzdeki dönem tüm okullar ve çocuk yuvalarında görevlilere aşı zorunluluğu getirilmesi çağrısı gündeme geldi.

Tabii zorlayıcı, sınırlandırıcı ve cezalandırıcı önlemlerin yanı sıra aşı olanları ödüllendiren teşvikler de gündeme… Alışveriş kuponu, uçak, konser, maç bileti gibi hediyelerle aşının çekici hale getirilmesi ciddi ciddi tartışıldı.

Fransa’nın sağlık sisteminde çalışanlara yönelik zorunlu aşı kararının ardından konu yeniden Almanya’nın gündemine geldi. Ancak şu ana kadar salgınla mücadeleyi ücretsiz (hızlı) test ve ücretsiz aşıyla yürüten Alman hükümeti ‘gönüllülük’ konusunda kararlı.

Merkel ve ekibinin iyimserliği, son günlerde yavaşlasa da halkın büyük bölümünün aşı kampanyasına olumlu yaklaşımına dayanıyor. Kamuoyu yoklamalarına göre halkın yüzde 67’si aşı olmaktan yana. Halen aşı olmuş olanlar da bu hesaplamaya alındığında aşıdan yana olanların oranı yüzde 88’i buluyor.

Merkel hükümeti, pandeminin başından beri çeşitli hatalara rağmen, esas olarak başta Robert Koch Enstitüsü, Paul Ehrlich Enstitüsü ve Etik Konseyi gibi bilimsel kurumların belirlediği çizgide ilerlemeye özen gösterdi. Bütün bu kurumların tavsiyeleri de aşı kampanyasında gönüllülük esasının devam ettirilmesinden yana.

Bu arada Almanya’da salgınla mücadelede önemli yeni bir karar alındı. Bundan sonra salgının yaygınlığı ölçülürken insidans sayısının yanırısa bir başka parametre daha esas alınacak. O da ‘hasta sayısı’. İnsidans sayısı yine ölçü olacak. Ancak aşılama dolayısıyla hastalığın öldürücülüğü gerilediği için, kapanma önlemlerinde ölçü olarak kabul edilen insidans sınırının yukarı çekilmesi söz konusu. RKI’nin önerisini kabul eden hükümet insidansın yanısıra hastanelerde yatan Covid-19 hastalarının sayısını dikkate alacak.

Geleceği kesin olan ancak şiddetinin azaltılması hedeflenen dördüncü dalgaya hazırlanan hükümetin üç aylık ömrü var. Bu süre içinde aşılama hedefine ulaşılıp, kitle bağışıklığı sağlansa da salgın devam edecek ve dolayısıyla maskeli, mesafeli mücadele de...

Yeni hükümetin aynı rotada kalacağından da şüphe yok.