Dört bir yanda festivaller dur durak bilmiyor. Eskişehir’de Uluslararası Film Festivali sona ererken İstanbul ve Malatya’da farklı festivaller devam ediyor. Bir diğer festival ise İzmir’de gerçekleşecek, disiplinlerarası bir etkinlik olan Uluslararası Mizah Festivali.

Dört kent, dört festival

Sinema sanatının ülkemizde geniş halk kitleleri ile buluşmasında festivallerin önemli bir işlev üstlendiğini düşünüyorum. Her ne kadar, izleyicinin nitelikli filmlerle buluşması artık eskisi kadar zor olmasa da, sinemada film izleme kültürünün yaşatılması gerekiyor. Bunun için de festivaller öncü bir rol üstlenebilir. Üstleniyor da zaten.


Festivallere geçmeden önce, kentlerin sinema ile ilişkisinde göz ardı edilmemesi gereken bir başka unsura değinmek istiyorum; o da sanat sinemaları. Dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi, ülkemizde de sinema salonlarının büyük çoğunluğu gösterim tekellerinin elinde. Bağımsız yapımcıların, yönetmenlerin filmlerini bu sinemalarda gösterime sokabilmeleri hiç kolay değil. Çünkü bu filmlerden para kazanamıyorlar. Bağımsız salonların sayısı her geçen gün azalıyor. İstanbul’da ‘Başka Sinema’ işbirliğiyle önemli yapıtları izleyiciyle buluşturan Kadıköy ve Beyoğlu sinemaları, İzmir’de Karaca sineması gösterilerini bin bir zorlukla da olsa sürdürüyorlar. Kültür (ve Turizm) Bakanlığı’nın yerli film gösteren sinemalara bir desteği var, ama bu da yeterli olmuyor. Bu durumda, yerel yönetimlere önemli bir görev düşüyor. Ellerindeki çok amaçlı kültür merkezlerinde düzenli sinema gösterimleri düzenlemek, olanak buldukları takdirde birer sinema salonu açarak, nitelikli yerli ve yabancı filmlerin -bedava değil- ucuz bilet fiyatlarıyla izleyiciye ulaşmasını kolaylaştırmak. CHP’li belediyeler bu süreçte öncü bir rol oynayabilir. Böylelikle bir ‘Sanat Sinemaları Ağı’ oluşabilir ve ortak bir program uygulayarak izleyicinin sinema kültürünün gelişmesine katkı sağlayabilirler.

Kadıköy Belediyesi’nin mevsim başında açtığı ‘Sinema Evi - Sinematek’ bu bağlamda ilk olumlu örnek. Atlas Sineması’nda açılan Sinema Müzesi, AKM’deki Yeşilçam Sineması, İstanbul Modern, Salt Galata, Fransız Kültür Merkezi ve Beykoz Kundura’yı da hesaba katınca, İstanbullu sinemaseverlerin şikâyet etmeye pek de hakları olmadığı söylenebilir. İzmir’de Büyükşehir Belediyesi’nin on küsur yıldır sürdürdüğü ‘Yeniden Sinematek’ gösterimleri de olumlu bir hizmet, ama haftada bir film yeterli değil bana kalırsa. İzleyicinin alışkanlık kazanması için çok daha yoğun bir program sunmak gerekiyor.

ESKİŞEHİR’DE BİR YARIŞMA

Sinema kültürünün yaygınlaşmasında basılı ve görsel medyanın önemi çok fazla. Ülkemizde son yıllarda yayınlanan sinema kitapları, gerek nitelik gerekse nicelik açısından ciddi bir gelişme gösterdi. Bunda, üniversitelerimizin sinema ve televizyon bölümlerinin katkısı göz ardı edilemez. Sinema dergilerimiz açısından ise durum tam tersi. ‘Altyazı’ gibi önemli bir aylık dergi artık internet ortamında yayınlanabiliyor. Neyse ki yılda birkaç kez özel sayılar basılabiliyor. Günlük basında sinema eleştirileri yayınlayan kaç gazete kaldı? Görsel medyada da durum içler acısı. Sinema programlarını ara ki bulasın televizyon ekranlarında. Muhalif kanallarda bile bu eksiklik kendini hissettiriyor.

Sözü, dün akşam sonuçlanan 21. Eskişehir Uluslararası Film Festivali’ne getirmek istiyorum. Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri tarafından düzenlenen festivalin yönetmenliğini uzun yıllar boyunca sürdüren Prof. Dr. Gülseren Güçhan artık festivalin Onursal Başkanı. Son yıllarda bu görevi Doç. Dr. Serhat Serter üstlendi. İlk üç gününe katılabildiğim festivalin en önemli etkinliklerinden ‘Sinema Kültürüne Katkı Yarışması’nda Jürilik yaptığım için, yarışmaya başvuran tüm yapıtları okuma şansım oldu. Prof. Dr. Hakan Savaş, Işıl Özgentürk, Dr. Öğretim üyesi Murat Tırpan ve Prof. Senem Duruel Erkılıç’la yaptığımız değerlendirme sonucu, “Edebiyat ve sanat alanına giren ‘Kafkaesk’ (Kafkavari) teriminin sinemadaki karşılığını arayan kitap, sinema ile edebiyat arasındaki karşılıklı ve çok yönlü ilişkiyi özgün ve yenilikçi bir yaklaşımla, kapsamlı bir bilgi temelinde ele aldığı ve yorumladığı için” En İyi Sinema Kitabı ödülünü oybirliği ile Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Öztürk’ün “Franz Kafka ve Sinema” adlı kitabına (İthaki Yayınları) verdik.

Sinema makalesi dalındaki ödül ise, sinema tarihini, izleyici ve seyir deneyimiyle ilişkilendirerek ele alan yeni sinema tarihi yaklaşımından hareketle, çağdaş edebiyatımızın öncülerinden Sait Faik’in yapıtlarındaki sinemaların izini süren Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Aydın Çam’ın “Beyoğlu Sinemalarının Dönüşümü ve Sait Faik Abasıyanık Hikâyelerinde Sinema: Yeni Salonlar, Seyirciler ve Deneyimler” (Ankara Üniversitesi ILEF Dergisi) makalesinin oldu. Yarışmaya katılan makaleler arasında sözü edilmeye değecek başka yapıtlar da vardı ama tek bir ödülümüz vardı ne yazık ki.

MALATYA’DAN VAN’A

Önceki gün başlayan 10. Malatya Uluslararası Film Festivali ise 14 Aralık’ta sonuçlanacak. Ulusal Uzun Metraj, Belgesel ve Kısa Film yarışmalarını beş güne nasıl sığdıracaklar merak ediyorum. Açılış törenini CNN’den izledim (eh, Belediye AKP’li olunca akan sular duruyor), Onur ödüllerini alan Selma Güneri ve Turgay Tanülkü’yü, Sinemaya Katkı Ödülü’nü alan Şükrü Avşar’ı ve festivali yaşatmak için çaba gösteren yerel yöneticileri ve Malatyalı sinema gönüllülerini kutluyorum. Bir kaç kez gittim bu festivale ve her defasında izleyici ilgisinin biraz daha yükseldiğine tanık oldum.

10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde başlayan ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nca düzenlenen ‘12. İnsan Hakları Belgesel Film Günleri” programında 26 belgesel yer alıyor. Bu yılki teması ‘örgütlenme özgürlüğü’ olan festival filmleri, 10-12 Aralık tarihleri arasında İzmir’de Fransız Kültür Merkezi Salonunda, 18-19 Aralık tarihlerinde ise Van’da izlenebilecek.

Festivallerin yanı sıra, haftanın vizyon filmlerine de değinmeden geçmeyelim. Çünkü, önemli filmler var sinemalarımızda. Alman yönetmen Philipp Stölzl’ün Stefan Zweig’dan uyarladığı “Satranç” tam da İnsan Hakları Haftası’nda izlenecek bir film. Hapiste yaşadığı işkencelere dayanabilmek için satranca sığınan bir adamın hikâyesi… Rus yönetmen Kirill Serebrennikov’un Alexei Salnikov’un romanından uyarladığı “Petrov Grip Oldu” ve çocuklarınızla birlikte izleyebileceğiniz canlandırma “Encanto: Sihirli Dünya” da haftanın izlenmeye değer filmleri.

İZMİR’DE MİZAH FESTİVALİ

İzmir’de gerçekleşecek bir diğer festival ise disiplinlerarası bir etkinlik. 5. İzmir Uluslararası Mizah Festivali 17 Aralık Cuma günü Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’ndeki açılış töreni ile başlayacak ve ayın 23’ündeki ‘KomiKlasik’ konseri ile sonlanacak. Festival kapsamında, AASSM galerilerinde üç sergi yer alıyor: “Bir İstanbul Beyefendisi: Abdülcanbaz”, Turgut Çeviker’in Küratörlüğünü üstlendiği “Çizgi Kahramanlar’ ve Cengiz Özek’in Karagöz tasvirleri sergisi. Abdülcanbaz sergisi nedeniyle, üç mizah ustasını anacağız. ‘Abdülcanbaz’ın çizeri Turhan Selçuk, ilk döneminde Abdülcanbaz metinlerini yazan Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’ı… Cumartesi günü Fransız Kültür Merkezi’nde Cengiz Özek’in “Çöp Canavarı” adlı Karagöz gösterisi ve “Hababam Sınıfı” var. Pazar günü, AASSM’de “Büyülü Ağaç” oyunundan sonra Cengiz Özek ‘Gelenekselden Çağdaşa Karagöz’ konulu bir söyleşi yapacak, Sabri Koz ‘Halk Kültürümüzde Popüler Mizah Kahramanları’nı, Prof. Semih Çelenk ‘Sahnede Şair Eşref’i anlatacak, akşam da Mehmet Esen’in “Meddah” gösterisi var. Devamını haftaya anlatırım… İyi festivaller!