Kobane-Suruç arası 5 kilometre. IŞİD Kobane’yi düşürür de hakimiyeti sağlarsa Türkiye-IŞİD sınırı 400 kilometre olacak

Kobane-Suruç arası 5 kilometre.
IŞİD Kobane’yi düşürür de hakimiyeti sağlarsa Türkiye-IŞİD sınırı 400 kilometre olacak.
Daha önce Suriye içinde, Musul’da, Sincar’da, kısmen Telafer’de gördük. IŞİD ele geçirdiği bölgelerde önce mezhepsel bir kıyım uyguluyor, sonra halkın mal varlıklarına el koyuyor, kadınları kurduğu köle pazarlarında satıyor, örgüte biat etmeyenleri tehcir ediyor.
Tarihin belki de gördüğü en vahşi güruhlardan, uluslararası bir cinayet ve tecavüz şebekesi gibi çalışan IŞİD, haftalardır Kobané direnişini kırarak katliamlar zincirine bir halka daha eklemenin peşinde.

Türkiye ise gelenlere sınırı açmak dışında bölgeye yardımı olacak tek bir hamle geliştirmedi.
Yani Türkiye’nin IŞİD’in komşuluğuna pek bir itirazı var gibi durmuyor.
IŞİD kimin eseri?
Biraz öncesine gidelim.

İki yıl önce Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu “Esad birkaç aya gider” buyurmuştu. Bu sokaktaki herhangi bir insanın temennisi değil, ülkenin dış politikasını dayandırdığı bir öngörüydü. Hesaplar buna göre yapıldı. Esad gitti gidecekti ve Suriye’de buna göre bazı gruplara “yatırım yapmak” gerekliydi.
Suriye’de savaşın tırmanmasıyla bu öngörüye dayalı politikanın çıkardığı ilk sesi Antakya’dan duyduk. Kentte kime dokunsan “cihatçılar burada cirit atıyor, polisten bile daha yetkililer, dokunulmazlıkları var” diyordu. Antakyalılar rahatsızlığını mitinglerle dahi dile getirdi. Bunlar gördükleri her sakallıyı terörist sanıyor dendi, geçiştirildi.

Sonra Suriye’de Alevi katliamlarına katıldığı bilinen örgüt üyelerinin Antep’te, Urfa’da, Kilis’te tedavi olurken çekilmiş fotoğrafları bir bir düşmeye başladı önümüze. Bu fotoğraflardan sahte olan bir iki tanesi öne çıkarılarak onlarcası arkaya itildi, görüyorsunuz işte iftira dendi, geçiştirildi.
Bir süre sonra da MİT TIRları meselesi patlak verdi. Suriye’ye TIRlarla “bir şey” sevkıyatı yapılıyordu ve TIRlardaki malzeme MİT’e jandarmaya silah çektirecek kadar önemliydi. İnsani yardım dendi, paralel darbe dendi, geçiştirildi. Türkiye hala teröre destek vermiyordu.

Ardından IŞİD, benzerleri arasından sıyrıldı. Musul’u alarak yaptığı atakla adını iyice duyurdu. Uluslararası medya ilk şoku atlatıp da IŞİD’i daha dikkatli bakmaya başlayınca ilginç haberler okuduk. Örneğin Washington Post’un iki üst düzey IŞİD üyesiyle yaptığı kapsamlı bir röportajda “Türkiye’nin sağladığı imkanların buralara gelmemize büyük yardımı oldu” kısmı dikkat çekiyordu. Söylediklerine göre artık işler değişmiş ama bir zamanlar Türkiye ikinci vatanlarıymış.

Sonra ne olduysa oldu, bu kadar olayın üstüne bir anda “Türkiye’nin teröre destek verdiğini söyleyenler vatan hainidir” noktasına geldik.
Hiçbiri delil sayılmazmış çünkü. Başbakan çıkıp “Evet destek verdik, buyrun yaptıklarımızın dökümanı” demedikçe hiçbir delilin geçerliliği olamıyordu çünkü. İç politika neyse dış politika da oydu, Büyük ustanın sözü dışında geçerliliği olan hiçbir şey yoktu.
Zaten Türkiye’nin teröre destek verdiğini söyleyen ABD Başkan Yardımcısı Biden de özür dileyerek vatan hainliğinin kıyısından zor döndü.
Ve hepsini bir kenara bıraksak da... “IŞİD sizin eseriniz” diye doğrudan söylemesek de...
IŞİD’in ilk hızlı çıkışından sonra neredeyse 1 yıl boyunca örgütün yaptıklarına resmi ağızdan “terör” denememesini.

Şimdinin başbakanının dışişlerinden sorumluyken “IŞİD biraz tepki olarak doğdu, tepkiyi yaratanlara bakmak lazım, asıl onlar tehlike” gibi hedefi şaşmış beyanlarını.
Devletin resmi haber ajansının defalarca tekrarladığı “IŞİD bölgeye huzur getirdi, bayramlar daha bir bayram, sokaklar daha bir tekin, trafik bile yok” minvalli haberleri.

Hava kirliliğine dikkat çeken doktora bile soruşturma açan Sağlık Bakanlığının, IŞİD’çi de olsa tedavi ederiz, hastanın kimliğine bakmayız yollu derin sempati içeren demeçlerini.
Bir talimatla havaya kalkan 4 parmakların, Mısır için gözyaşı akıtanların, meydan meydan mitinglere koşanların konu Şengal, Telafer, Kobane olduğunda ortadan kaybolmasını.

IŞİD ile geliştirebildiğiniz aşikâr bu duygusal bağı neye yorabiliriz?

***

Diren Kobane

Şimdi Kobane bir felaketin eşiğinde. İnsanlar evlerini, yaşam alanlarını yıkıcı bir sürünün istilasından korumak için çabalıyor. Uluslararası toplum bir Bahman Ghobadi filmi izler gibi seyrediyor. Böyle durumlarda tüm siyasi hesaplar ucuzdur.

“Vatan haini” iktidar yanlılarının çok sevdiği bir söz. Hemen hemen her eleştirel yaklaşım, her sorgulama onlar açısından vatan hainliği kapsamına giriyor.
Ne vatana ihanettir ne değildir bilinmez ama IŞİD denilen vahşet mekanizmasının karşısında Kobane’yi ya da başka bir kenti ya da tek bir insanı dahi yalnız bırakmak insanlığa ihanettir.