ABD’li ünlü Sosyal Bilimci Immanuel Wallerstein, eğer yaşasaydı bugün 90 yaşında olacaktı.

Dostları Wallerstein’i anlatıyor…

Geçen yıl 31 Ağustos’ta kaybettiğimiz Wallerstein’ı dostları anlatıyor…

Yazılar, Global University of Sustainability’den (Sürdürülebilirlik için Küresel Üniversite) Lau Kin Chi’nin çabasıyla Wallerstein’in ölüm yıl dönümü için yapılan derlemeden alındı.

‘ŞANSIMIZ YÜZDE 50'

Lau Kin Chi, Lingnan Üniversitesi, Hong Kong

Immanuel’le son görüşmem Ağustos 2016’da Montreal Sosyal Forumu’ndaydı. The Global University for Sustainability beş yıllık bir çalışma sonunda bir yıl önce kurulmuştu. Kurucu üyeler içinde Immanuel, Samir ve Francois de vardı. Montreal’de 9 Ağustos’taki açılış yürüyüşünde, Immanuel ve eşi Beatrice, Global University pankartı arkasında yürüdü. 86 yaşındaydı fakat hızlıca yürüyordu. 12 yaşındaki torunları Layla da onlarlaydı. Immanuel bundan özellikle memnundu. Kendisi de çocukluğunda ve ilk gençliğinde Nazizmi protesto etmek için sokaklara çıkmıştı. Bir saat boyunca ailenin yanında getirdiği küçük köpeğin üzerine basmamak için dikkat ederek yürüdük.

Immanuel’le bir röportaj için dört gün sonraya randevulaştık. Kendisinden hayatındaki dönüm noktalarından bahsetmesini, röportajın muhtemel genç izleyicilerine seslenmesini rica ettim.

Immanuel bize ailesinin ekonomik sebeplerle Orta Avrupa’dan New York’a göç ettiğini, 1930’larda insanların Naziler’den kaçmasına yardımcı olduklarını anlattı. 1930’da doğan Immanuel, o dönem çok küçüktü, evde anne babası ve arkadaşları arasındaki konuşmaları her zaman tam olarak anlamıyordu; fakat politik rotası sola yönlenmişti. Daha sonra Gandhi ve Hindistan’a ilgi duydu. Fakat Afrikalı arkadaşlarıyla bağları ve İngilizce ve Fransızca’nın anadilleri olması dolayısıyla tezini İngiliz ve Fransız Batı Afrikası’nda gönüllü örgütlerin rolü üzerine yaptı. Çoğu Afrika ülkesini ziyaret etti. Immanuel (röportajda) önemli olduğunu düşündüğüm bir noktaya değindi: Afrika’ya giden çoğu kişi batılı bakış açısını empoze ediyor. Doğrusu, Avrupa merkezciliğin (eurocentrisim) kalbindeki beyaz üstünlükçülüğü çoğu zaman tartışılmıyor ya da daha kötüsü fark edilmiyor. Avrupa merkezli düşünceleri barındıran sadece küresel kuzeyli beyazlar değil. Tüm sınıflardan beyaz olmayan sömürülen halklar da bundan muaf değil. Tüm dünyada modern eğitim sistemi Avrupa merkezciliğin çekirdek değerlerini ve perspektifini taşıyor. Küresel güneyin pek çok ülkesinde Avrupa merkezciliğin özü milliyetçi bir örtüyle gizleniyor. Batı bilim ve teknolojisi, kurumları, kültürü ve uslûbu denen şey sadece elitler ve orta sınıf değil aynı zamanda alt sınıflarca da kabul ediliyor. Fakat Immanuel, Afrikalı arkadaşlarının kendilerini dünyayı Afrikalıların gözünden görmesi için eğittiklerini söylüyor ve hakikaten, Frantz Fanon’un kendisi üzerinde tesiri var.

dostlari-wallerstein-i-anlatiyor-785999-1.
Lau Kin Chi ve Immanuel Wallerstein

Herkes Afrikalı arkadaşlarının verdiği bu eğitime değer vermez. Peki Immanuel nasıl fevkalade biçimde özdüşünümseldi (self- reflexive)? Bence bunun her şeyin göbeği olan New York’ta yerleşik olmasıyla ve bir çocuk olarak Avrupa medeniyetini özünde var olan Nazizim kabusuna tanıklık etmesiyle, genç bir adam olarak McCarthyism’in içinden geçmesiyle, 1968’in küresel gençlik isyanlarıyla vaftiz edilmiş olmasıyla ilgisi var. Immanuel, 1968’in onda daha önce var olan bazı basit liberal fikirleri sildiğini söyledi. Dönüşüm ihtimalinin limitlerini anlaması hayatında büyük bir büyük bir dönüm noktasıydı. Dünyanın azar azar dönüşümü işe yaramazdı ve başka bir dünyaya ihtiyacımız vardı. Bu mümkün ve gerekliydi.

Anti semitism hareketlerin kendilerini hiçbir zaman tamamen kurtaramadıkları sistematik kısıtlamalarla yapılandığını gördü. Bunun sonucu olarak “dünya sistemi”nin en makul analiz öğesi olduğunu ve bu analizin eş zamanlı şekilde tarihsel ve sistematik olması gerektiğini öne sürdü. Diğer taraftan, tüm sistemlerin derin ayrışma hatları olduğunun ve iç çatışmalarını yok edemediklerinin altını çizdi. Beş büyük ayrışmanın ismini koydu. Irk, ulus, sınıf, etnisite ve toplumsal cinsiyet. Fakat sınıf mücadelesinin en önemlisi olduğunu düşündü.

Bu gerçekleşirse dünya farklı güzergâhları izleyebilecektir. Belirleyici mücadelenin (geniş anlamda tanımlanan) bir sınıf mücadelesi olduğunu geçmişte ileri sürmüştüm. Gelecek kuşaklar bu doğrultuda gerçek bir değişim için bu mücadeleyi üstlenebilirler. Üstlenirlerse, hâlâ devrimci/dönüştürücü bir değişimin yarı yarıya mümkün olduğunu düşünüyorum; sadece yarı yarıya… Immanuel 1 Temmuz 2019’da yazdığı “Bu son; bu başlangıç” isimli 500’üncü yorumunda: “Geçmişte sınıfı çok geniş bir anlamda kullanarak en önemli mücadelenin sınıf mücadelesi olduğunu düşündüğümü belirttim. Geleceği görecek olanların yapabileceği şey gerçek bir değişim için kendileriyle mücadele etmeleri. Hâlâ bunu düşünüyorum ve bu sebeple büyük değişime ulaşabilmek için yüzde 50 şansımız var. Fakat sadece yüzde 50.”

Bugünün birbirine dolanmış kapitalist krizlerinin ortasında - küresel ısınma, pandemi, kutuplaşma, ekonomik çöküş, gıda kıtlığı, boğucu yoksulluk, gürüldeyen savaş makineleri-belki de yeniden sormalıyız, sadece sosyalizm mi barbarlık mı diye değil, aynı zamanda komünizm mi yıkım mı diye de?

***

‘KAPİTALİZMİN SONUNA İLİŞKİN ŞÜPHESİ YOKTU'

Gustave Massiah, - Kalkınma Araştırmaları Merkezi, Fransa

Immanuel çok iyi bir öğretmendi. Derslerini dayatmazdı. Dinleyicileri için nadir bulunan sesli düşünmeye cesaret etme özelliğine sahipti. Dersleri ve seminerleri bizim daha derine inmemize, yaklaşımları kesiştirmemize her zaman gerçeklere tutunmamıza müsade eden büyük yaratıcılık anlarıydı.

Immanuel sadece kapitalizmin doğuşuyla ilgili değildi. Kapitalizme karşı savaş ve kapitalizmi sorgulamak konusunda tutukuluydu ve bunlara kendini adamıştı. Medeniyetler tarihinde kapitalizmin başlangıcını çalışmış biri olarak kapitalizmin sona ereceğiyle ilgili hiç şüphesi yoktu. Hipotezi derin bir yapısal krize girdiğimiz ve bu krizin kapitalizmin yeni bir fazıyla çözülmeyeceğiydi. Önümüzdeki 30, 40 yıl içinde yeni bir üretim modunun kapitalizmin yerine geçeceğine inanıyordu. Kapitalizmin sonunun tarihsel olarak kesin olmasına rağmen bunun otomatik olarak ideal bir dünyanın gelişine öncülük etmeyeceğinin altını çizdi.

1980’lerin başından beri Afrika, Asya ve Latin Amerika’dan entelektüellerle Samir Amin’in inisiyatifindeki, ilk olarak Dakar’da yapılan toplantılar ve seminerlerde hazır bulundu.”

***

dostlari-wallerstein-i-anlatiyor-786003-1.

‘YAZDIKLARI GÖZLERİMİZİ AÇTI'

Trevor Ngwane, Güney Afrika Sosyoloji Derneği Dönem Başkanı (Aktaran Patrick Bond, Western Cape Üniversitesi)

Yoldaş Immanuel Wallerstein’ın yazdıkları benim ve bir çok yoldaşın ilgisini kapitalist ve emperyalist sömürü ve baskı sisteminin uluslararası yapısına yönelmesini sağladı. Onun (sistemin) dünya halklarını ve işçi sınıflarını tahakküm altına almak iin kullandığı çeşitli mekanizmaları ve tarihsel gelişimini gösterdi. Bu içgörü ulusal kurtuluş mücadelesinde çok önemliydi çünkü anti kapitalist ve sosyalizm yanlısı bir öngörüden etkilenen devrimci ulusal hareketler inşa etmeyi sağladı. Anti emperyalizm tüm kurtuluş hareketlerinin karakteri oldu.

Bugün, Wallerstein’ın dersleri insanlık küresel kapitalist krizlerin ekonomik ve ekolojik yıkımlarıyla mücadele ederken her zamankinden daha önemli. O dersler sermayenin uluslararası gücüyle rekabet edebilmek için işçi sınıflarının ve sosyal güçlerin ulusun sınırları içinde ve dışında birleşmesine olan ihtiyaca işaret eder. Sömürünün ve baskının tüm biçimlerinin kökünü kurutmak için mücadele ediyoruz. Uygulanabilir ve kalıcı tek çözüm onu komünizm yolunda sosyalizmle değiştirmek.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif