Bir spor müsabakası berabere bittiğinde ne olur… Cevabı çok basit. Birçok branşta uzatmalara gidilir, sonunda bir galip ortaya çıkar. Futbol deseniz puanlar paylaşılır, birisinin mutlaka kazanması gereken durumlarda nefesler tutulur, seri penaltı atışlarına gidilir.

Peki ya bunlar yapılmazsa, nokta konamazsa...

Türk spor tarihinde yarım kupalı takımlar olduğunu biliyor muydunuz? Evet, kimi zaman bir galip olmadığında veya hakkaniyet endişesinin dimağları kapladığı hallerde bulunan formül hakikaten dikkat çekiyor. İlk parkelerde başlayan bu uygulama, 1958’den sonra çim sahalarda adeta bir gelenek haline gelmişti. Tabii bir süreliğine...

Müsaadenizle bir paragraf turnike atalım.
1955’te basketbol şampiyonluğu için Galatasaray ile Moda çekişiyordu. Ezeli rakibi Fenerbahçe ile karşılaşan sarı-kırmızılılar maçı yedi sayıyla kazansa kupanın sahibi olacaktı. Mücadelenin son

anlarına 40-27 önde giren Aslan, bir anda Kanarya’nın sahadan çekilmesiyle parkede tek başına kalmıştı. Hükmen galibiyet tescil edilse, Moda şampiyon olacaktı. Dönemin İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay çareyi kupayı ikiye bölmekte bulmuş, iki takım mutlu sona ulaşmıştı. Hatırlatmaya herhalde gerek yok, geçen yılın final serisinde Galatasaray, Fenerbahçe ile oynayacağı son maça çıkmayarak kimilerinin aklına bir ömür evvel yaşananları düşürmüştü...

Neyse futbola dönelim...

30 Mart 1958'de oynanan Başvekil Kupası’nda yine ezeli rakipler buluşmuştu. Şirzat Dağcı ile Metin Oktay’ın karşılıklı golleriyle 90 dakikanın sonunda tabelada 1-1 yazıyordu. Uzatmalara geçilmişti. Ancak hava ziyadesiyle kararmıştı. Maçın bitirilmesi, tekrarlanması türlü öneriler sunulduysa da kaptanlar Turgay ile Naci kim bilir bugün aforoz edilmelerine neden olabilecek bir teklif ortaya atmıştı. Onların kupa ikiye bölünsün çağrısına, Adnan Menderes ve kulüp başkanları evet demiş, bir anda iki galip ortaya çıkmıştı. Seremonide zamanın başbakanı, iki takımın kaptanı ve onların beraberce aldıkları bir kupa vardı. Sonradan ikiye bölünecekti...

Bu maçtan yaklaşık 52 yıl sonra İstanbul’da açılan Only A Game sergisinde futbolseverlerle buluşan yarım kupalar, ezeli rakipler arasındaki ebedi dostluğun sembolü gibiydi.
Peki futbol tarihimizde aynı filmi izlemiş miydik? Evet, hem de defalarca...

Yine aynı yıl Trabzon’da yapılan Türkiye Amatör Futbol Birinciliği’nde Trabzon İdmangücü ve Ankara Havagücü aynı puan ve averaja sahip olunca ortalık karışmıştı. Karadeniz tarafı seyircisiz bir maç yapılsın derken, asker kanadından başka bir şehirde buluşulması önerisi geldi. Taraflar anlaşamayınca, federasyon Erken Sanat Lisesi’ne başvurmuş, kupa ortadan eşit iki parçaya ayrılmıştı. Askerlik görevi nedeniyle Havagücü formasını giyen İdmangücü’nün en iyi futbolcusu, Trabzonspor’un efsanelerinden Ahmet Suat Özyazıcı, bu karara çok sevinmişti. İdmangücü sonradan Trabzonspor’u oluşturan takımlardan biri olduğundan yarım kupa bordo-mavili camianın müzesine gitmişti.

1959’da bu sefer Ankara’da yarım kupa modası yaşanmıştı. Ankaragücü ile Gençlerbirliği bürokrat Abdullah Dilaver Argun’un adına düzenlenen turnuvada yenişemeyince, bir anda başkentte de kupa ikiye ayrılmıştı.

1973’te yarım kupa modası İzmir’e sıçradı. Eski futbolculardan Reşat Selamioğlu adına düzenlenen dörtlü futbol turnuvasının finalinin rengi sarı-kırmızıydı. Göztepe’yi 3-2 yenen Galatasaray yöneticileri, bugün kıyamet alameti olarak nitelendirilebilecek bir harekete imza atmıştı. Hakemin kötü yönetiminden dem vuran İstanbullular, galibiyeti İzmirlilerin hak ettiğini söyleyerek kupayı rakiplerine vermek istemişti. Bu jeste ev sahibinin karşılığı da benzerdi. Maç sahada oynanmış, Aslan kazanmıştı. Kupa onların olmalıydı. Kemeraltı’ndaki hızar sorunu çözdü, kupanın yarısı bugün İstanbul, diğer yarısı ise İzmir’de.

Aynı şey sizce bugün yaşanabilir mi?