Ekonomik krizin etkileri toplumda gittikçe belirginleşiyor. Geniş bir kesimin krizden etkilendiğini biliyoruz. Yaşanan sorunların altında ezilenler hükümetten tedbirler almasını ve krizin derinleşmesinin önlemesini bekliyorlar. Ancak panik halinde alınan “tedbirler”in krizin etkisini bertaraf etmekten ziyade daha büyük karışıklığa yol açtığını da görüyoruz.

Birkaç hafta önce, bir Cumhurbaşkanlığı kararıyla döviz cinsinden yapılmış olan, başta kira olmak üzere, bilumum sözleşmelerin 30 gün içinde TL’ye dönüştürülmesi zorunlu kılındı. Ancak alınan bu karar detaylı şekilde düşünülmediği için bir yığın hukuki ve ekonomik sorunu da beraberinde getirdi. Örneğin sözleşmelerin belirlenen süre içinde hangi kurdan TL’ye dönüştürüleceği belli değil. Bu karardan beri yaşananlar gösteriyor ki alınan işlem çok sayıda davaya konu olacak. Sözleşmelerin döviz alacaklısı olan tarafların döviz cinsinden borçlarını nasıl ödeyecekleri de bir ekonomik sorun olarak karşımıza çıkacak. Bu kararın nasıl uygulanacağına dair bir açıklamanın yapılması bekleniyor.

Benzer şekilde, yine bir başka karar ile kambiyo mevzuatında bir değişiklik yapıldı ve ihracatçıların elde ettikleri döviz gelirinin %80’ini iki ay içinde bozdurmaları zorunlu kılındı.

Bir süredir kamuoyunda bankalarda bulunan döviz mevduatının da bir düzenleme ile belli bir kur üzerinden TL’ye çevrilme ya da bu hesaplardan nakit çekilmesinin sınırlandırılmasına yönelik düzenleme yapılma olasılığı üzerine tahminlerde bulunuluyor.

Bu hafta kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, Türkiye’nin uzun vadeli yabancı para cinsinden banka mevduatlarına yönelik ülke tavanı notunu B1’den B2’ye indirdi. Bu not indirimine ilişkin yapılan açıklamada Türkiye’nin tavan notundaki düşüşün, hükümetin yabancı para cinsi mevduatlardan para çekilmesine olası müdahalesi riskindeki artışı yansıttığı vurgulandı. Bu açıklama ile birlikte bankalardan döviz çekilmesine ilişkin sınırlama olup olmayacağı yeniden gündeme geldi.

Banka mevduatlarının durumu
Bankacılık güven unsuruna dayalı bir sektördür. Topladıkları mevduatları ve diğer kurumlardan sağladıkları kaynakları krediye dönüştürerek faaliyet gösteren bir sektördür. Bu sektöre olan güvenin sarsılması halinde tüm ülkeyi daha derin bir krize sürükleyecek gelişmeler yaşanır.

Örneğin, döviz mevduatlarının belirli bir kur üzerinden TL’ye dönüştürülmesi ya da bu hesaplardan nakit çekilmesine sınırlama getirilmesine yönelik bir karar tüm bankacılık kesimini altından kalkamayacağı bir sıkıntıya sokar. Bu konuda olası bir karar alınması halinde sadece döviz hesapları bundan etkilenmez, aynı zamanda TL mevduatları olanların da bankacılık sistemine olan güveni ortadan kalkacağı için yüklü miktarda mevduat çekişine yol açar. Hiçbir banka bu mevduat çekişini karşılayacak güce sahip olamaz. Bu nedenle döviz mevduatlarına yönelik bir karar alınması durumunda sistemik bir kriz çıkar ve bunun altından kalkamayız.

14 Eylül 2018 tarihli BDDK verilerine göre; bankalardaki toplam 2 trilyon liralık mevduatların %52’si döviz hesaplarından oluşmaktadır. Bu miktarın yarıya yakını (%48) gerçek kişilerin hesaplarında bulunmaktadır.

Bankalarda 10 bin liranın altında mevduat bulunan hesap sayısı 87 milyon, 10-50 bin lira arasında mevduat olan hesap sayısı ise 5,8 milyondur.

Bu bilgiler ışığında, hem bankacılık sektörünü hem de çok sayıda vatandaşı doğrudan etkileyecek olan bir işlemi hükümetin yapma olasılığının olmadığını düşünüyorum. Özellikle yakında bir yerel seçim olduğunu da düşünürsek, döviz tevdiat hesaplarının TL’ye dönüştürülmesi ya da hesaplardan döviz çekilmesine sınırlandırma getirilmesi çok mümkün görünmüyor.