Ortadoğu krizlerle sarsılırken, Trump’ın İran ile nükleer anlaşmayı iptal edeceği açıklamaları ve bu yönde bir hamlesi bölgeyi daha büyük bir istikrarsızlığa sokacaktır

Dr. Gülriz Şen: "İran’la ABD gerilebilir Tahran daha avantajlı"

CAN UĞUR | canugur@birgun.net

Donald Trump’ın ABD’de başkan seçilmesinin ardından gözler bir yandan da Ortadoğu’ya çevrildi. Trump’ın İran’la geçen yıl yapılan nükleer anlaşmayı iptal edeceğini söylemesi, İran ile ABD arasındaki ilişkilerin soğuk ve daha gergin bir sürece gireceği biçiminde yorumlandı. Öte yandan Trump’ın Suriye ve Rusya konusundaki açıklamaları ise İran’ın çıkarlarıyla paralel yönde. Oldukça karmaşık biçimde duran bu tablonun nasıl bir sonuca evrilebileceğini bölgeyi ve İran’ı yakından takip eden TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Dr. Gülriz Şen ile konuştuk.

»Trump’ın gelişi Ortadoğu’da nasıl yankılanır?
Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi belirsizliklerle dolu bir dönemi başlattı denebilir. Esasen hem Ortadoğu hem de dünya siyaseti açısından yeni dönemin en belirgin özelliği Trump’ın izleyeceği siyasetin şu an için öngörülemez olması. Trump’ın seçim galibiyeti Ortadoğu siyaseti açısından da sürpriz oldu. Bölgede yapılan anketlerde beklentiler büyük ölçüde Hillary Clinton’dan yanaydı. Trump’ın kazanması ile bölge devletleri kendilerini yeni döneme hazırlamaya başladı.

Bölgede Trump’ı bekleyen zorluklara ve meydan okumalara bakacak olursak kuşkusuz IŞİD’le mücadele, Suriye’de süren iç savaş ve her ne kadar Arap Baharı’nın gölgesinde kalsa da özellikle Gazze ve Batı Şeria’da tırmanan gerilimin hatırlattığı çözümsüz İsrail-Filistin meselesini sayabiliriz. Bölgenin büyük altüst oluşu devam ederken, Trump’ın izleyeceği siyasetin bölgeyi nasıl şekillendireceğini bekleyip göreceğiz. Elbette, bölgedeki gelişmelerin akıbetini salt ABD belirlemeyecek, ancak ABD’nin siyaseti ve tercihleri önemli belirleyicilerden biri olacak.

Trump’ın seçim söyleminde “radikal İslam ile savaş”, IŞİD ile mücadele, İran nükleer anlaşmasının iptali, İsrail’in başkentinin Kudüs’e taşınması gibi hususlar ön plana çıkmıştı. Seçim kampanyasında güçlü liderleri takdir ettiğini söyleyen Trump’ın bu yaklaşımı Sisi ve Netanyahu gibi liderleri sevindirmişe benziyor. Ayrıca Donald Trump’ın ABD’nin iç meseleleri ile ilgileneceğini ve ülkesinde özgürlüklerle ilgili sorunlar varken, Amerika’nın kimseye demokrasi dersi veremeyeceğini söylemesi de bölgedeki otoriter rejimleri hoşnut edecektir. İran’a karşı sertleşen retorik, Obama yönetiminin İran ile yakınlaşmasından rahatsız olan Suudi Arabistan ve İsrail gibi geleneksel Amerikan müttefiklerinin destekleyeceği bir tutum olacaktır.

»Mevcut durum değişir mi yoksa devam mı eder?
Cumhurbaşkanı seçildikten sonra verdiği ilk mülakatta Trump, bölgedeki önceliğinin IŞİD ile savaş olacağının altını çizdi. Demeçlerinden IŞİD ile daha agresif bir askeri mücadeleye gireceği anlaşılıyor. Kampanyası döneminde Barack Obama’yı IŞİD’i yeterince ciddiye almamakla eleştirmişti. Ancak askeri operasyonların ardından Ortadoğu için nasıl bir vizyona sahip olduğunu henüz bilmiyoruz. Bölgede Suriye, Irak, Libya ve Yemen’de yaşanan iç savaşların sona ermesinin akabinde bu siyasaların yeniden inşası için Trump yönetimi nasıl bir siyaset izler şu an net değil.

Trump’ın Esad’ın iktidarda kalması yönünde geliştireceği tavır ve muhaliflere desteğe kesmesi gibi adımlar İran’ın politikaları ile uyumlu olacaktır.

Ortadoğu krizlerle sarsılırken, Trump’ın İran ile nükleer anlaşmayı iptal edeceği açıklamaları ve bu yönde bir hamlesi bölgeyi daha büyük bir istikrarsızlığa sokacaktır. Anlaşmanın bozulması İran dış siyasetini radikalleştirip, bölgede nükleer silahlanma yarışının önünü açabilir. Anlaşmaya rağmen İran-ABD ilişkilerinde özellikle Fars Körfezi’nde ve son dönemde Aden Körfezi’nde ilişkilerin gerginleştiğini görüyoruz. Anlaşmanın bozulduğu bir ortamda bu krizler derinleşecektir.

»İran’ın Trump sonrası ABD ile ilişkisi nasıl olur?
Trump döneminde İran-ABD ilişkilerinin yeni krizlere gebe olduğunu söyleyebiliriz. Aslına bakılırsa seçimler sırasında hem Clinton, hem de Trump İran’a karşı daha şahin bir tavır takınacağının işaretlerini vermişti. İran konusunda iki aday arasındaki en temel fark Clinton’un Obama döneminin en önemli dış politika miraslarından Ortak Kapsamlı Eylem Planı’na, yani İran ile nükleer anlaşmaya sahip çıkacak olmasıydı. Clinton öte yandan İran’ın balistik füze programına ve rejimin insan hakları ihlallerine yönelik baskı ve yaptırımları artırmayı hedefliyordu.

Trump ise kampanyasında defaatle göreve gelir gelmez ilk işinin bir “felaket” olarak nitelendirdiği nükleer anlaşmayı yırtıp atmak olacağını ifade etmişti. Trump’a göre anlaşma şimdiye dek gördüğü en kötü müzakere edilmiş metindi ve İran’ı güçlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Ancak Trump’ın seçildikten sonra görevdeki ilk 100 gününe dair ajandasını açıkladığı metinde nükleer anlaşmanın iptaline yönelik bir vurguya rastlamıyoruz. NATO’nun kolektif güvenlik nosyonuna yönelik eleştirileri ve Kuzey Kore ile müzakere etmek gibi tartışmalı vaatleri de bu metnin gündeminde değil.

İran-ABD ilişkilerinin bölgesel boyutuna bakılacak olursa, Trump’ın Suriye ve Irak’ta IŞİD ile daha sert mücadele vurgusu, İran ve Amerika’yı IŞİD karşıtlığı üzerinden yakınlaştırabilir. Aslında iki devlet arasında Irak’ta örtülü bir işbirliği halihazırda mevcut. Yeni dönemde benzer bir durumu Suriye’de de görmek olası.

Öte yandan, Trump’ın İran politikasını öngörebilmek için kabinesine, danışman ekibine ve bürokrasiye kimleri atayacağına da dikkat etmemiz gerekiyor. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atadığı Michael Flynn ve yeni CIA Direktörü Mike Pompeo, İran’a karşı şahin görüşleri ile tanınan isimler. Pompeo Kongre’de nükleer anlaşmaya şiddetle karşı çıkan, hatta Avrupa’daki banka, şirket ve hükümetlerin İran’a yatırımlarını engellemek adına aktif siyaset yürüten bir isim. Güvenlik Danışmanı Flynn ise İslam karşıtı görüşleri ile öne çıkan ve nükleer anlaşmayı ve Obama yönetiminin İran’a gizli taviz verdiği iddialarını sorgulamış birisi. Dışişleri Bakanlığı için adı geçen isimler de İran konusunda sert bir tavra sahipler. Öyle ki adaylardan John Bolton, İran’da rejim değişikliğini savunurken, ABD’nin nükleer anlaşmadan caymasını destekliyor. Bir diğer aday, eski New York Belediye Başkanı Rudy Giuliani de rejim muhalifi İslamcı-Marksist grup Halkın Mücahidleri örgütü ile yakın ilişkilere sahip. Cumhuriyetçilerin Kongre’nin her iki kanadında da yakaladıkları üstünlük ABD’nin İran’a yönelik tek taraflı yaptırım kararlarını geçirmesini kolaylaştıracaktır. Ancak yaptırımlar nükleer anlaşmanın ruhuna ters düşeceğinden İran’dan tepki çekecek, Amerika’nın anlaşmaya sadık kalmadığı iddiaları Cumhurbaşkanı Ruhani’nin siyasi rakiplerini güçlendirecektir. Bu durumun İran’da Mayıs 2017’de yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yansımaları olabilir.
İran-ABD ilişkilerinin bölgesel boyutuna bakılacak olursa, Trump’ın Suriye ve Irak’ta IŞİD ile daha sert mücadele vurgusu, İran ve Amerika’yı IŞİD karşıtlığı üzerinden yakınlaştırabilir. Aslında iki devlet arasında Irak’ta örtülü bir işbirliği halihazırda mevcut. Yeni dönemde benzer bir durumu Suriye’de de görmek olası. Trump’ın kampanyası sırasında İran’ın IŞİD ile savaştığını belirtmesini bu bakımdan önemli buluyorum. Donald Trump’ın Suriye’de Esad’lı bir çözüme razı olması da onu Rusya ve İran’ın çizgisine çekmiş olacak. Başka bir deyişle, Trump’ın Esad’ın iktidarda kalması yönünde geliştireceği tavır ve muhaliflere desteğe kesmesi gibi adımlar İran’ın politikaları ile uyumlu olacaktır.

Trump’ın Ortadoğu ülkelerine demokrasi ve özgürlükler vurgusundan vazgeçmesi, “kendi iç işlerimize odaklanacağız” söylemi diğer bölge devletleri gibi İran’ı da hoşnut edecektir. Trump’ın Clinton kadar müdahaleci olmayacağı beklentisi İran açısından olumludur. Ancak İran aynı zamanda ABD’de artan “radikal İslam” söylemi ve İran karşıtlığından tedirginlik duyacaktır.

»İran’ı takip eden bir isimsiniz. Orada nasıl yorumlandı Trump’ın seçim kazanması? Trump’ın İran nükleer anlaşmasını kaldıracağına yönelik sözleri bu ilişkiyi nasıl etkiler?
ABD seçimlerinde oylamalara kısa bir süre kala İran Cumhurbaşkanı Ruhani, seçimlerin kötü ve daha kötü arasında bir tercih olacağını söylemişti. Dini Lider Hamaney ise Donald Trump’ın gerçekleri açık ve dürüst bir şekilde ifade edebilmesini takdir ettiğini belirtmişti. Trump’ın Amerikan sistemine yönelik eleştirileri Hamaney tarafından da takdir gördü. İran’da bilhassa şahin kanat Clinton’ı “savaş kraliçesi” olarak görüyordu. Trump, muhafazakâr ve yeni-muhafazakâr kesimin favori adayıydı. Bu kesime göre “tüccar” Trump ile anlaşmak daha kolaydı. Ancak Ruhani hükümeti daha kötü yerine kötüyü tercih ederdi. Nükleer anlaşma ile kazanılan diplomatik başarının sürmesi için Clinton’ın kazanması daha tercih edilir bir durumdu onlar için.

Seçim sonuçlarının ardından İran’dan gelen ilk tepkilerde göze çarpan şey ABD’nin her koşulda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nce kabul edilmiş ve uluslararası hukukun parçası olmuş nükleer anlaşmaya sadık kalması gerektiği vurgusu oldu. Cumhurbaşkanı Ruhani bu hatırlatmanın ardından ülkesinin yapıcı angajman ve işbirliği arayışını sürdürdüğünü belirtti. Dini Lider Hamaney’in ilk beyanı ise seçim sonuçlarının İran açısından herhangi bir fark yaratmadığı yönündeydi. Hamaney’e göre İran kaygılı değildi, her duruma karşı hazırlıklıydı ve aslına bakılırsa değişen bir şey yoktu, çünkü ABD İran milletinin düşmanı idi.

Yeni dönemde İran’da farklı güç odaklarının siyasetine bakacak olursak, nükleer anlaşma için yoğun mesai harcayan hükümetin temel hedefi kazanımlarını korumak ve nükleer anlaşmanın bozulmasını engellemek adına diplomasi yürütmek olacak. Elbette bu süreçte iki ülke arasındaki iletişim kanalları yeni yönetim iş başına geldiğinde John Kerry ve Cevad Zarif dönemindeki kadar iyi işlemeyecek gibi görünüyor. Bu bağlamda anlaşmaya taraf diğer devletlerin anlaşmadan yana tavır almaları İran’ın elini güçlendirecek, ABD’yi olası bir hamlede yalnızlaştıracaktır. Avrupa Birliği’nin geçtiğimiz hafta anlaşmaya desteğini yinelemesi bu bakımdan önemliydi. Öte yandan Dini Lider’in ve ülkedeki muhafazakâr cenahın yeni dönemde Trump’ın İran, İslam ve göçmen karşıtı tutumu üzerinden İran’da anti Amerikan söylemi ve politikaları tırmandıracağını öngörebiliriz. Bu bakımdan Trump, İran siyasi kültüründeki düşman Amerika imgesine çok denk düşen bir siyasetçi. Benzer bir süreç 2000’li yılların başında George W. Bush döneminde yaşanmıştı.

***

Suriye, İran ve Rusya…

»Trump’ın Putin’e yönelik sıcak mesajları var ama İran’la durumlar farklı. Bunu nasıl yorumluyorsunuz? ABD-İran-Rusya üçgeninde ne yaşanır?
Yeni dönemde Trump’ın izleyeceği siyasetten en ümitvar aktörün Rusya olduğu görülüyor. ABD-Rusya ilişkilerinin Ortadoğu’yu ve İran’ı ilgilendiren en önemli boyutlarından biri kuşkusuz Suriye’deki iç savaş ve Esad’ın geleceği. İlginç bir şekilde Trump, nükleer anlaşmaya yönelik olumsuz tavrı ile İran’ı hedef alırken, biraz önce de belirttiğim gibi bölgede Rusya ve İran’ın IŞİD ile savaşan aktörler olduğunu vurguladı. Suriye’de IŞİD’le mücadeleyi ve Esad’ın iktidarda kalmasını benimseyen bir ABD politikası, Rusya ve İran’ın Suriye siyaseti ile ortaklaşmış olacaktır. İran iki büyük gücün Suriye’de kendi politikası lehine gelişecek yakınlaşmasını destekler. İran’ın kırmızı çizgisi Esad yönetiminin iktidarda kalmasıdır. Trump ve ekibi İran karşıtı bir siyaset izlese dahi bölgesel siyasetteki tercihleri ile İran lehine adımlar atabilir.