İstanbul Tabip Odası’nın seçimli genel kurulu öncesinde Demokratik Katılım Grubu’nun Yönetim Kurulu Adayı Dr. Osman Öztürk ile konuştuk. Öztürk, “Sağlığın özelleştirilmesine, ticarileştirilmesine, metalaştırılmasına karşı bir mücadeleyi yıllardır yürütüyoruz ve bu mücadeleyi bundan sonra devam ettirmek hedefiyle yönetimlere aday oluyoruz” dedi

Dr. Öztürk: Mücadeleyi devam ettirme hedefiyle adayız

Oğuz Mutlu

İstanbul Tabip Odası’nın iki yılda bir gerçekleştirdiği seçimli genel kurulu, 15-16 Ağustos tarihleri arasında yoğun koronavirüs önlemleri kapsamında yapılacak. 16 Ağustos Pazar günü Beyoğlu’ndaki Haliç Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan seçimlerin öncesinde Demokratik Katılım Grubu’nun Yönetim Kurulu Adayı Dr. Osman Öztürk ile konuştuk.

İstanbul Tabip Odası seçimleri bu pazar gerçekleşiyor. Demokratik Katılım Grubu olarak planlarınız nedir?

İstanbul Tabip Odası 31 bin üyesiyle Türkiye’nin en çok üyesi olan tabip odası. Aynı zamanda Türkiye’nin en büyük meslek örgütlerinden. Normalde seçimler nisan ayında olacaktı ama pandemi nedeniyle 16 Ağustos’a ertelendi. Bir önceki seçime 4 grup katılmıştı. Cumhuriyetçi Hekimler Grubu katılacağını söylemişti ama henüz belli değil, ortada bir çalışması yok. Hekim Hakları Platformu ismini kullanan grupla Milliyetçi Hekimler ismini kullanan grup, Türkiye’deki siyaset sahnesinde gördüğümüz o bloklaşmaya bağlı gözüküyor. Birlikte giriyorlar seçime. Biz de Demokratik Katılım Grubu olarak giriyoruz ve şu an yönetimde olan grubuz. Aslında çok uzun süredir hekimlerin desteğini alarak tabip odası yönetimindeyiz. Bizim temel olarak seçmenlere söylediğimiz şey, tabip odasının bir bakanlık bürosu değil de bağımsız meslek örgütü olması. Yandaş değil, çağdaş tabip odası. İTO’nun çalışmalarını sürdürebilmesi için Demokratik Katılım Grubu’na oy vermelerini istiyoruz. Çünkü biz çağdaş, laik, demokratik bir ülkede aklın ve bilimin ışığında, iyi ve onurlu hekimlik yapmak istiyoruz. Bunun için çalışmalarımızı yapıyoruz. Haftalardır meslektaşlarımızı seçime davet ediyoruz. Toplamda yönetim kurulu, denetleme, onur kurulu ve merkez delegasyonu olarak 51 adayımız var. 22’si kadın aday. Bizde uzun süredir cinsiyet kotası uygulanıyor. Özellikle kadın arkadaşlarımızın sayısı giderek artıyor, bunu da her zaman destekliyoruz. Bir programımız var ve burada da vaatlerimiz var. Esasen hekimliğin AKP döneminde yok edilen itibarına, sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine, ticarileştirilmesine, metalaştırılmasına karşı, hekimlerin ağır çalışma koşullarına karşı bir mücadeleyi yıllardır yürütüyoruz ve bu mücadeleyi bundan sonra devam ettirmek hedefiyle yönetimlere aday oluyoruz. İstanbul’daki bütün hekimlerin öncelikle seçimlere katılmasını ve tabii Demokratik Katılım Grubu’nu desteklemesini bekliyoruz.

Pandemi sürecinde tabipler neler yaptı?

Aslında sürecin başında biz Sağlık Bakanlığı’yla işbirliği imkânlarını aradık. İstanbul’da Sağlık Müdürlüğü’yle görüştük, ancak iş birliğine açık olmadıklarını gördük. Başından itibaren meslektaşlarımızla bir arada olmaya, onlarla birlikte bu süreçte destek olmaya çalıştık. Karşılaştıkları sorunları bize anlatabilmeleri için özellikle bir Covid-19 iletişim hattı kurduk. Bilgi ihtiyacı çok fazlaydı. Onun için İstanbul Tabip Odası koronavirüs sayfası oluşturduk. Başlangıçta özellikle kişisel koruyucu donanım dediğimiz maske, eldiven, önlük gibi malzemelere arkadaşlarımız ne yazık ki ulaşamadılar. Sağlık müdürlükleri ve Sağlık Bakanlığı bunu temin etmedi. Hızlı bir şekilde durumu anlayabilmek için birimlerdeki meslektaşlarımızla görüşerek önce 30 Mart’ta kamu hastanelerindeki durumu tespit eden bir rapor yayınladık, daha sonra özel hastaneler, daha sonra 1. basamak aile sağlığı merkezleri, toplum sağlığı merkezleri ve işçi sağlığı iş yeri hekimliği alanındaki sorunları tespit ettik. Sonra haftalık olarak da devam ettirdik. Bu süreçte ne yazık ki iktidarın hatalı politikaları, eksik ve tutarsız uygulamaları nedeniyle İstanbul’da 15 meslektaşımızı kaybettik. Onlar başarı hikâyeleri anlatıyor ama ne yazık ki hekimler, sağlık çalışanları ölüyor, hastalanıyor. Aradan geçen 2,5 aylık süreçte de herhangi bir hazırlık yapmadıklarını gördük. Hastanelerde çok büyük bir kaos yaşandı ve bu dönem aslında diğer sağlık çalışanlarının koordinasyonuyla düzelebildiği kadar düzeldi. Biz de bu konuda toplumu uyarmaya ve Sağlık Bakanlığı’nın yanlış politikalarını teşhir etmeye çalışıyoruz. Ne yazık ki söylediklerimizde haklı çıkıyoruz. Çünkü zaman zaman, özellikle de yandaş medyada, ‘TTB, İstanbul Tabip Odası tabloyu ağır gösteriyor, felaket tellallığı yapıyor, aslında durum böyle değil, Türkiye iyi gidiyor’ şeklinde saldırılara uğradık ama son zamanlarda da gördüğümüz gibi Türkiye hâlâ salgını kontrol altına almış durumda değil. Buna rağmen kendilerinin normalleşme dediği bir açılım sürecine girildi. Bu arada İstanbul’un daha özel bir durumu var. Bakan’ın kendisi de söyledi, Türkiye’deki vakaların başlangıçta özellikle yüzde 60’ı İstanbul’daydı. Bakan İstanbul için Türkiye’nin Wuhan’ı oldu demişti. Gerçekten de bunları bakanlık başından itibaren biliyordu çünkü sayılar ve testler ellerinde vardı ama toplumla da paylaşmadılar, herhangi bir önlem de almadılar. İstanbul’a giriş çıkışı bile çok sonradan diğer şehirlerle birlikte yasakladılar. Sonra da işte normalleşme adı altında onu da serbest bırakınca, zaten bugün Anadolu’da özellikle Güneydoğu’da vakaların bu kadar artmasının önemli nedenlerinden birinin bu olduğunu düşünüyoruz.

Bakanlık aslında il pandemi kurulu oluşturdu ama oraya da İstanbul Tabip Odası’nı davet etmedi. Merkezde oluşturduğu bilim kurulunda da TTB yok. İstanbul’da İBB ile iş birliği yakalayabildik ve İBB’nin bilimsel danışma kurulunda tabip odasının temsilcileri var. Aile hekimi bir meslektaşımız Doktor Yavuz Kalaycı koronavirüs nedeniyle hayatını kaybetti ve biz onun için gerekli bütün yasal izinleri Valilik’ten alarak, eşinin onayını alarak bir yardım kampanyası başlattık. Hekimler de çok büyük ilgi gösterdi. İki gün içinde 200 bin TL civarında bağış yapıldı. Bizim amacımız üç ay sürdürmek ve 1 milyon lira para toplamaktı ama Valilik tarafından daha sonra bu engellendi. Kendilerinin bütün ihtiyaçlarını ailesinin karşılayacaklarını söylediler 4 ay geçtikten sonra. 4 ay sonra Valilik İstanbul’da bir aile hekiminin koronavirüs nedeniyle öldüğünü, ailesinin ihtiyaçlarının karşılanması yönünde bizim girişimlerinden sonra fark etmiş oldu. Aslında hekimlerin birbirleriyle dayanışmasından çok korktuklarını orda da gördük. Biz de topladığımız parayı ailesine ilettik. Ama bu süreç, tekrardan başa dönecek olursam, ne yazık ki bütün ülkede de İstanbul’da da çok kötü yönetiliyor. Verilen sayıları en az ikiyle çarpmak gerektiğini biliyoruz çünkü Sağlık Bakanlığı’nın verdiği rakamlar testi pozitif olanlar. Dolayısıyla o testin gerçek hastalığı yakalama ihtimalinin yüzde 40-50 yanlış çıktığını biliyoruz. Bu şekilde çok sayıda insanımızı bu yanlış politikalar nedeniyle kaybettik. Biz de buna karşı toplumu uyarmaya ve politikalara doğru yönde müdahale etme çabalarımızı sürdürdük, hâlâ da sürdürüyoruz.

İktidarın Türk Tabipleri Birliği’ne yönelik nasıl bir baskısı var?

Aslında bu siyasi iktidarın kendi eline geçiremediği, yandaş haline getiremediği diğer toplumsal muhalefet örgütlerinde olduğu gibi, meslek örgütlerine de özel bir tutumu olduğunu biliyoruz. Bunun için birtakım çabaları var. Bunun ilk adımı olarak bir yasa çıkararak baroları böldüler. Çoklu baro gibi dünyada neredeyse hiçbir yerde rastlanmayan, garip bir yasa geçirdiler. Aynı zamanda delege sayılarını düşürdüler. TTB ile ilgili de bunu yapacaklarını söylüyorlar. Çok ciddi bir ironi de var burada. Bunu yapan şu anki Cumhurbaşkanı, kendisi yanlış hatırlamıyorsam 1994’te yüzde 25 oyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmuştu. Anayasa referandumu yaşadık, mühürsüz oylar sayılarak yüzde 51 ile başkanlık sistemi kabul edildi, sonra başkanlık seçimi yapıldı ve yüzde 52,5 oyla aslında yasama, yürütme, yargı bütün memleketin yönetimini ele geçirdi. Biz son yapılan seçimde yüzde 70 oy almıştık. Ama bize deniyor ki siz demokratik değilsiniz. Yani yüzde 25 alan İBB başkanı olabiliyor, yüzde 52,5 alan memlekette Cumhurbaşkanı olabiliyor ama yüzde 70 alan tabip odasını yönetemez. İşte biz burada nispi temsil getireceğiz, hekimlerin oylarıyla seçilemeyen gruplar da yönetimlere gelecekler… Mevcut bizim yönetime aday olan diğer grup özellikle bunun üzerine zaten kafa yormuş vaziyette. Bu tabi meslek örgütlerini paralize etmeye yönelik bir şey. Onu çalıştırmamaya yönelik bir şey. Demokratik bir seçimdir bizim seçimlerimiz. Zaten İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu yapmaz seçimleri. İTO’nun bulunduğu Fatih İlçe Seçim Kurulu yapar. Bütün hazırlıkları da onlar yapar. Üye bütün hekimlerin katılımına açıktır, itiraz süresi vardır ve seçimlerde şaibe gibi şeyler bize uyan, bizim bildiğimiz şeyler değildir. TTB sürekli olarak uyarıyor, kamuoyunu bilgilendiriyor. Bundan çok rahatsız olduklarının farkındayız. Ama biz rahatsızlık vermeye devam edeceğiz. Çünkü meslek örgütümüz, mesleğimiz, mesleki geleceğimiz ve ülkemiz için önemli olduğunu biliyoruz ve bu mücadeleye de devam edeceğiz.