DSD’den 1 Mayıs değerlendirmesi: “Taksim çağrısından” Saraçhane buluşmasına…
"DİSK tarafından sorumluluk almayan, özeleştirel tutum içermeyen bir anlayışla “teknik” açıklama yapılmış, KESK tarafından ise hala bir özeleştiri içeren değerlendirme yazısı bile ortaya konamamıştır."
Devrimci Sendikal Dayanışma (DSD) Türkiye Yürütmesi, İstanbul’daki 1 Mayıs’a yönelik bir değerlendirme yazısı kaleme aldı.
Yapılan değerlendirmede, “1 Mayıs sonrası “Tertip Komitesi” olarak binlerce emekçiyi Saraçhane’ye çağıran emek meslek örgütlerinin her türlü engelleme ve risklere rağmen alanı doldurun emekçilere ve ülke kamuoyuna karşı sorumlulukları gereği ortak bir değerlendirme ve açıklama yapamamış olmaları, gerekçesi ne olursa olsun izahı zor bir durumdur. Tüm bu süreçlerden sonra DİSK tarafından sorumluluk almayan, özeleştirel tutum içermeyen bir anlayışla “teknik” açıklama yapılmış, KESK tarafından ise hala bir özeleştiri içeren değerlendirme yazısı bile ortaya konamamıştır. Bu durum Emek Meslek örgütleri arasında bir süredir var olan dağınıklığın ülke kamuoyu önünde ikrarı anlamına gelmektedir” denildi.
DSD Türkiye Yürütmesi tarafından kaleme alınan yazının tamamı şöyle:
“8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!” tam 138 yıl önce bu sloganla hak mücadelesini kazanan işçilerin onurlu mücadelesinin tarihidir 1 Mayıs.
1890’dan itibaren dünyanın dört bir yanında ekonomik, sosyal, demokratik ve siyasi taleplerle 1 Mayıs’ı kutlamak için alanlara çıkan işçilerin emekçilerin şanlı tarihidir 1 Mayıs.
Ülkemizde ilk kez 1905 yılında kutlanan 119 yıllık bir tarihe sahiptir 1 Mayıs. Tüm baskılara engellemelere, kanlı 1 Mayıslara rağmen güçlü bir mücadele iradesi devam etmektedir ve edecektir.
Özellikle son 20 yılda 1 Mayıslar sadece “bayram” adı altında yandaş sendikalar vasıtasıyla değersizleştirilmeye, “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olma durumundan çıkartılarak tarihsel içeriğinden uzaklaştırılmaya çalışılmaktadır. 1 Mayıs onu yaratan sınıf mücadelesinden kopartılarak ideolojisiz bir şekilde kutlanmaya çalışılmaktadır. Ayrıca; 1 Mayıs’ın emekçiler için anlamı ve sendikaların buradaki yeri belli iken eylemliliklerin tüm emekçi kesimlerine yayılması, tüm emekçilerin haklı taleplerini seslendirmelerinin önünün açılması gerekirken bölgesel yapılan eylemlilikler ile sendikalara sirayet etmiş olan siyaset indirgemeci yaklaşımla eylemleri başka minvallerde değerlendirmeleri, politik ve sendikal anlamda kendisi için ve emekçiler için örgüt olma durumunu tahrip etmeye devam etmektedir.
Enflasyonun kontrolsüz bir şekilde yükseldiği, hayat pahalılığının giderek arttığı günümüz koşullarında, gerçek enflasyonun çok altında yapılan ücret ve maaş zamları, artan adaletsiz vergi yükü, ağır çalışma koşulları ve artan iş cinayetleri, laikliğin ortadan kalktığı, toplumsal cinsiyet eşitliğinin yok sayıldığı, tek adam rejiminin dayatmalarının giderek arttığı, emekçilerin payına düşenin sürekli azaldığı, zenginin daha da zenginleşirken, ezilen halkların giderek fakirleştiği… koşullarla 1mayıs 2024’ e gelindi.
İşte bu koşullarda gittiğimiz 1 Mayıs 2024 için; DSD kamuoyuyla öncesinde paylaşmış olduğu yazıda, “Emek örgütleri, düzen muhalefetine benzeşik, emek ve emekçilerin mücadelesine sirayet eden olumsuz yanlarından arınmalı, devrimci bir emek mücadelesini önüne hedef olarak koymalıdır. Mevcut sürece cevap olabilecek bir sendikal hareketin inşası için nesnel ve öznel koşullara göre yenilenmeyen her mücadele aracı kurumsal varlığını devam ettirse de etkisizliği artarak devam edecektir. 1 Mayıs 2024, bu mücadele perspektifinin inşa edilmesi için tarihi bir fırsattır. Özellikle İstanbul 1 Mayıs'ını örgütleme süreci, emek örgütleri için turnusol niteliğinde olacaktır.” diyerek sürecin aksaklıklarını da içeren sorumluluk çağrısı yapmıştır.
DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve TDB öncülüğünde tüm emek demokrasi güçleriyle Türkiye’nin birçok noktasında emekçilerin alanları doldurduğu tüm baskı ve engellemelere rağmen derinleşen yoksulluk ve ekonomik talepler ile herkesin güvenceli, insanca çalıştığı bir işinin ve gelirinin olduğu, sendikal hak ve özgürlüklerin önünün açıldığı, grevlerin yasaklanmadığı, iş cinayetlerinin son bulduğu, vergide adaletin olduğu… bir düzen ve bu düzen için mücadele çağrısı alanlarda dile getirildi.
Taksim Meydanı, emekçilerin, emek ve demokrasi mücadelesi veren tüm örgütlerin kolektif hafızası olmasının yanında, muktedir olanlar için de bir hafıza barındırdığı unutulmamalıdır. Taksim, yıllarca emekçilerin politik taleplerine kapatılırken iktidar buluşmalarına ve gerici kalkışmalara açık tutulmuş, cami yapılarak kamusal alanın hafızası değiştirilmeye çalıştırılmıştır. Gezi direnişinin de merkezi haline gelen meydan iktidarların korkulu rüyası olmaya devam etmekte, emekçiler kent merkezlerinden uzak tutulmaktadır. Yıllardır Maltepe alanına sıkışan İstanbul 1 Mayıs kutlamalarının bu yıl Taksim’de kutlanması iddiası ile yola çıkılarak Saraçhane’ye taşınması ileri bir adım olmakla beraber 1 Mayıs’ın örgütlenmesi sürecinde yaşanan olumsuzluklar İstanbul 1 Mayıs’ına damga vurmuştur. Sorun sadece o gün yaşanan “Tertip Komitesi’nin” eylemi alelacele bitirme kararıyla sınırlı değildir. Örgütlerin tamamını kapsayan bir “Tertip Komitesi “nin varlığı bile şüphelidir. “Tertip Komitesi” toplanamamış etkisiz kalmıştır. 1 Mayıs öncesinde ortak slogan oluşturulamamış, ortak afiş çıkmamış 1Mayıs sonrası “Tertip Komitesi” adına ortak bir açıklama dahi yapılamamıştır.
EMEK MÜCADELESİ DÜZEN MUHALEFETİNE SIĞMAZ
DİSK, 1 Mayıs’ı kendi uhdesinde CHP temaslarıyla örgütlemeyi tercih etmiş, KESK, TMOBB, TTB ve TDB ile ortaklaşma arayışı içerisinde olmamıştır. İstanbul 1 Mayıs’ını örgütlenmesinde bu yolun tercih edilmiş olması 1 Mayıs gününde olası yaşanabilecek durumlar hakkında ön bilgi verdiği şüphesizdir. Daha öncesinde de yaşandığı bilinen, 1 Mayıs öncesine denk gelen bu yok sayma asla kabul edilebilir olmadığı gibi toplumun ağırlaşan sorunlarına emek cephesinden doğru birleşik bir cevap üretmekten uzak, sınıfın ihtiyacına karşılık gelmeyen bu yaklaşımları kabul etmek mümkün değildir.
İlk kez 1 Mayıs çağrısı örgütlerin ortak basın açıklamasıyla gerçekleşmemiş, öncesinde DİSK, sonrasında KESK basın toplantısı yapacağını kamuoyu ile paylaşmıştır. KESK kararı sonra almış olsa da DİSK’in yapacağı basın açıklaması öncesinde basın açıklaması planlayarak, yanlışa yanlışla cevap vermiştir. Kimin daha önce basına açıklama yapacağı yarışına girilmiştir. Daha önceki yıllarda olmayan, bu 1 Mayıs’ta karşımıza çıkan örgütlerin ilk elden ayrı ayrı basın açıklamaları, özellikle DİSK’in ortaklaşmadan uzak olacağına dair ilk işaretiydi. KESK açısından ise; kurumsal işleyişin yok sayıldığı, örgüt içinde ortaklaşmayı önemsemeyen bir tarzın hakim olduğu, yatay ilişkilenme biçiminin temel davranış haline geldiği ve bu tarzın örgütsel temayüllerin önüne koyma eğiliminin yaşandığı bir süreç olarak örgüt içindeki hafızada yerini aldı.
1 Mayıs’a giderken siyasi partilerden sadece CHP ile girilen temas DİSK tarafından tercih edilmiş olması diğer sol sosyalist yapılara mesafe konulması, emek meslek örgütleriyle ortaklaşmaktan itinayla kaçınılmış olması, böylesi 1 Mayıs fotoğrafının ortaya çıkmasına neden olmuştur.
1MAYIS GÜNÜ ÖZET “YAŞASIN SARAÇHANE”
1 Mayıs günü örgütlerin Taksim ısrarı lafta kalmış, Saraçhane’deki buluşma dostlar alışverişte görsün eylemine dönüşmüş, barikata yürümekten imtina eden, Taksim’e yürüyüş iradesi gösterilmeyen bir durumla karşı karşıya kalınmış Saraçhane’de toplanan emekçilerin iradesi göz ardı edilip, kürsüden eylem bitirilerek dağılma çağrısı yapılmıştır. “Plansız programsız” oluşan yeni duruma göre bir planlaması olmayan, emek mücadelesine katkı sunmayan yüksek perdeden yapılan açıklamaların altında kalınmış, 1 Mayıs’a gelen tüm örgütler ve bireyler tarafından haklı olarak mahkûm edilmiştir. Bu tarzın hayata geçirilmesinde, bu sonucun ortaya çıkmasında DİSK ilk elden sorumludur. KESK ise durumu izlemekle yetinmiş varlık bile gösterememiş, DİSK’in bu tutumunu mahkûm edecek farklı bir adım ortaya koyamamış, yeni bir plan ve program ortaya koyma iradesi oluşturamamış, sorumlulukta pay sahibi olmuştur. Ortaya çıkan bu tabloda, KESK MYK’nın sendikal anlayışların ortak bir program üzerinde uzlaşmadan, grupların nisbi temsil yöntemi ile yönetime dahil olduğu eklektik yapısının etkisi büyük olmuştur.
SONRASINA DAİR…
1 Mayıs sonrası “Tertip Komitesi” olarak binlerce emekçiyi Saraçhane’ye çağıran emek meslek örgütlerinin her türlü engelleme ve risklere rağmen alanı doldurun emekçilere ve ülke kamuoyuna karşı sorumlulukları gereği ortak bir değerlendirme ve açıklama yapamamış olmaları, gerekçesi ne olursa olsun izahı zor bir durumdur. Tüm bu süreçlerden sonra DİSK tarafından sorumluluk almayan, özeleştirel tutum içermeyen bir anlayışla “teknik” açıklama yapılmış, KESK tarafından ise hala bir özeleştiri içeren değerlendirme yazısı bile ortaya konamamıştır. Bu durum Emek Meslek örgütleri arasında bir süredir var olan dağınıklığın ülke kamuoyu önünde ikrarı anlamına gelmektedir.
Bu yılki 1 Mayıs gününde ve öncesinde DİSK’in sergilediği bütün olumsuzluklara rağmen emek örgütleri arasındaki sendikal rekabeti derinleştirecek bir tutum içinde olunmamalıdır. Emek hareketini zayıflatacak böylesi tutumlara karşı, mevcut yönetsel yapısından bağımsız olarak DİSK’in ve KESK’in Türkiye işçi sınıfının tarihsel birikim ve mücadele deneyimine yakışan sorumlulukların neler olduğu bütün taraflara hatırlatılmalıdır.
İstanbul Saraçhane’de yaşananlar, yıllardır AKP karanlığı ile boğuşan ülkemizde neden emekçiler lehine örgütlü bir birleşik mücadelenin açığa çıkarılamadığının sebeplerinden biridir.
Bunu da tek adam rejiminin, otoriter devlet aklının yansıması olarak, Anayasa Mahkemesi’nin kararını uygulamayarak suç işleyen İstanbul Valisi’nin 1 Mayıs sonrası söylediği “devlet yarına bırakır, yanına bırakmaz” sözü göstermekte ve gözaltılar ve tutuklamalarla 1Mayıs sonrası için toplumsal muhalefete gözdağı verilmektedir. 1 Mayıs İstanbul’unda gözaltı ve tutuklamalara karşı mücadele etmekte, Anayasa ve Anayasa karalarını tanımayan yetkililer hakkında hukuki takibini yapmakta emek meslek örgütlerinin sorumluluğundadır.
Gelinen noktada, örgütlerimizin içinde var olan popülist, liberal fikirlerden, örgütsel bürokrasiden ve kişisel çıkarlardan arınmış, yeni dönemi sınıf mücadelesi ve sınıf ideolojisi ile ören, halkın, emekçilerin yararına mücadele veren, tarihsel sorumlulukla hareket eden örgütsel tahkimata ihtiyacın önemi net bir şekilde açığa çıkmıştır.
Bu ihtiyaç bize tarihsel bir sorumluluk ile birleşik bir emek mücadelesini örmenin ve KESK’in yeniden inşasının emek mücadelesi açısından önemini bir kez daha göstermiştir.
Yaşasın Mücadele! Yaşasın Birlik! Yaşasın Dayanışma!