Yılbaşı yaklaşıyor. Bir başka Fahrettin Kerim yılbaşı zırvasıyla bitirelim yazıyı: Vatandaşlarım, yılbaşı gecesi uyuşuk bir bünye ile ana rahmine düşecek her yavru, mariz ve dejenere bir insan olacaktır. Bu ülkede canı sıkılan rakıya vurdu. Bir gün dönüp rakı geri vuracak kötü olacak.

Duayeni kazıyınız  altından penguen çıkar

İsviçre’de yapılan istatistiklerde en çok soysuzlarla aklen zayıf olanların yılbaşında ana rahmine düşen çocuklar olduğu anlaşılmıştır.

Ord. Prof. Dr. Fahrettin Kerim Gökay

Fahrettin Kerim Gökay zaten upuzun adına okuyup Dr. ekletmiş. Okumaya devam edip Prof. da ekletmiş. Yetmemiş Ord. da ekletmiş. Vali olmuş, belediye başkanı olmuş, bulduğu her türlü “büyük adam”cılığa atlamış. Ama referans kaynağı olarak poposundan vazgeçememiş.
Ah be az gelişmiş ülkenin şuursuz ırkçısı, anladık yılbaşı gecesi sevişince doğacak bebeğin mahlukat olma riski var deyip korkutmak istiyorsun. Ama iki duble rakı içmesinler diye kendi ırkçı tezlerini bari çöpe atma. Meyve suyu içince soylu, rakı içince distile soysuz, bira içince mayalı soysuz mu olunuyor? Ne diye kafatası ölçme işlerine girdin durdun madem be Fahrettin?


Beyaz rakı mavi ispirto
Tarihin en büyük rakı kavgalarından birisi iki büyük Türk ırkçısı Recep Peker ve Fahrettin Kerim Gökay arasında yaşanmıştır. Rakı pahalı diye mavi ispirto tüketimi artınca, dönemin başbakanı Peker rakıyı ucuzlatmaya kalkıştı. Dönemin Yeşilay başkanı Fahrettin Kerim de buna savaş açtı. Savaşı -neyse ki Peker kazanmıştı.
Velhasıl bu kavgalar üzerine Fahrettin Kerim bir kitap mürekkep eder: “Rakı fiyatlarının ucuzlatılması karşısında memleket aydınlarının düşünceleri.” (İstanbul, 1947, Kader Basımevi). Güzel kardeşim Levent de bu kitabı bir şekilde edinir. Üşenmez bir fotokopi de Feridun kardeşiniz için yaptırır.
Hay muhabbetin gül çilingirin bülbül dolsun Levent’çiğim be. Kenan Evren’in Anıları’ndan bu yana okuduğum en trajikomik kitap bu oldu. Baştan sona bir biçare propaganda, bir mesnetsiz düşmanlık, bir anlamsız husumet ve akla uzaklığın hâkim olduğu bu eser o yıllar için kâğıt israfı olarak görünse de bugün bir ibret vesikası. Tıpkı Kenan Evren’in anıları gibi.
Onlarca yetişkinin yıl boyu bu konuda kalem terlettiği, iki saat konuşup tek bir şey söylemediğini de ekleyelim. Yani vahamet tek başına bu kitap kaynaklı olamaz. Kitap bir derleme.
Kenan Evren yahut Fahrettin Kerim. Gerçekten bu ülkenin kanını emmiş kötü insanlar olmasalar huysuz kasaba apartman yöneticilerine benziyorlar. Sempati besleyeceğim. Ama değiller işte.


Kitabın iki sürprizi
Önce kitabın iki sürprizini, iki büyük Türkçe cambazını analım: Refik Halid Karay ve Nahid Sırrı Örik. Karay kitaba Akşam’a yazdığı bir yazı ile girmiş. Anlamsız bir yazı. Zaten yazının sonunda eğlenceli günah çıkarıyor: “Bir şeyi aydınlatamadım farkındayım ama ne yapayım çok nezleyim başım kazan gibi.”
Karay yazısının tek ele gelir fikir içeren bölümünde bizim de her daim savunduğumuz bir duruma işaret ediyor: “İçki içme terbiyesini öğretmek lüzumludur. İçkiyi değil sarhoşluğu ayıp saymak ve içki yasağı yahut içkiye ağır vergi koymaktansa sarhoşluğu yasak etmek, sarhoşluğa ağır ceza tayin etmek daha doğrudur, sanırım.”
Örik de Tanin’e yazdığı naif bir “endişeli modern” yazısıyla katılmış kitaba.


O gün bugündür
Kavga bugün olsa AKP olurdu günah keçisi. Çünkü bugünkü musibetler ve AKP yeni sanılıyor.
Oysa bizim memlekette AKP bir zihniyetin adıdır ve o hep vardı. Osmanlı’nın da bir AKP yüzü vardı. Cumhuriyet’in de. CHP’nin de. Üstelik kötü haber şu: Memleketin AKP yüzü vardı da öbür yüzü Zapatist miydi? Hayır. Öbür yüzü de en az AKP kadar sağcı oldu. Eskinin bir ucunda Recep Peker vardı. Öbür ucunda Fahrettin Kerim. Bugünün bir ucunda AKP var. Öbür ucu can çekişiyor. Öbür ucu kurtulsa bize ne yazacak?
1920 meclisinin ilk kararlarından birisinin içkiyi yasaklamak olduğunu biliyorsunuz.
Bu kitaptaki yazılar sanmayın ki vaktinin Yiğit Bulut’larından ve Sabah Gazetesi’nden geliyor... Bildiğiniz Nadir Nadi, Burhan Felek, Yusuf Ziya Ortaç filan. Gazeteler de Ulus, Cumhuriyet, Tanin. Penguen bir Bulut olaydı işimiz kolaydı.
“Rakı yalnız öldüren değil, öldürten bir içkidir. Bir şişenin ağzındaki mantarla bir tabancanın ağzındaki kurşun arasında büyük fark göremeyiz.” Bu lafları Bülent Arınç mı söylemiş? Hayır. O “duayen” beş hececi, gazeteci Yusuf Ziya Ortaç lafı.
Duayeni kazıyınız altından penguen çıkar.
Yılbaşı yaklaşıyor. Bir başka Fahrettin Kerim yılbaşı zırvasıyla bitirelim yazıyı: Vatandaşlarım, yılbaşı gecesi uyuşuk bir bünye ile ana rahmine düşecek her yavru, mariz ve dejenere bir insan olacaktır.
Yani Kerim diyor ki: “Ben size içmeyin demiyorum. Yine için. Ama sevişmeyin.”
Bu ülkede canı sıkılan rakıya vurdu. Bir gün dönüp rakı geri vuracak kötü olacak.