Bir toplantı için İrlanda’ya, James Joyce’un kenti Dublin’e geldim

Bir toplantı için İrlanda’ya, James Joyce’un kenti Dublin’e geldim. Biraz erken geldim, yazımı bitirince Dublin’i gezeceğim. Sanatla yoğrulmuş bu kentte benim ilk görmek istediğim yer bir alışveriş merkezi.

“Şeytan azapta gerek” misali bana sanat işleri pek düşmüyor; ben imardan sorumluyum. O yüzden Dublin’in 30 yıldır gündeminden düşmeyen siyasal rezillik ve rüşvetin mekanını görmek istiyorum.

İnşaat sektörünün yükselişte olduğu 1990’lı yılların başları, girişimci müteahhit Dublin’in hemen dışındaki stratejik bir bölgede alışveriş merkezi kurmak istiyor. Ancak bu bölgenin planda tarım alanı olarak görünmesi sıkıntı kaynağı. Araya ünlü bir lobici sokuluyor; bir hükümet bakanı ve bazı belediye meclis üyeleri ile ilişkiye geçilip, herkese büyüklüğüne göre paralar gönderiliyor. Daha önce bu plan değişikliğine karşı olan belediye meclis üyelerinin bazılarının da oylarıyla tarım alanı ticaret alanına dönüştürülüp, alışveriş merkezinin önü açılıyor.

Ancak 1990’ların sonlarında doğru bir yerlerde işler ters gitmeye başlıyor. Müteahhit firma çalışanlarından biri firma sahibi ile siyasetçiler arasındaki bu kirli ilişkiyi ifşa edip, giderek büyüyecek bir soruşturmanın açılmasına neden oluyor. “Mahon Komisyonu” tarafından 1997-2013 yılları arasında yürütülen bu soruşturma için 250 milyon avro harcanıyor; Komisyon ara raporlar yanında, 3000 sayfanın üzerinde bir nihai rapor hazırlayıp, geçtiğimiz yıl yayınlıyor.

Bu raporlarda ilgili Bakan’ın sağladığı kolaylıklar karşılığında, plan değişikliğinden yararlanan müteahhit dahil olmak üzere, iş çevrelerinden para aldığı; satın aldığı konut için yaptığı ödemenin “normal” yollardan olmadığı tespiti yapılıyor. Bu süreçte istifa etmek zorunda kalan Bakan vergi düzensizliklerinden daha sonra 4 ay hapiste kalıyor.

Soruşturma Komisyonu’na ifade veren lobici müteahhit ile siyasiler arasındaki ilişki ve para akışının sağlanmasındaki kilit rolünü kabul edip, plan değişikliklerinin rüşvet yoluyla sağlandığını itiraf ederken, alışveriş merkezinin ilk sahibi de Komisyon’a verdiği ifadede “olayın Başbakan ve diğer bakanlara kadar uzandığını” vurguluyor. Sonrasında, Başbakan Bertie Ahern bu süreçteki rolünü kısmen kabul etmek durumunda kalıp, 2008 yılında görevinden istifa ediyor.

Saadet zinciri aşağılara doğru uzanıyor. Belediye görevlilerinden biri havalimanında üzerinde kaynağını gösteremediği 300 000 Sterlin tutarındaki nakit para ile yakalandıktan sonra, evinde yapılan aramada “offshore” hesaplarda yarım milyon Sterlin parasının olduğu ortaya çıkıyor. Bir başka yönetici planlama yolsuzluğundaki rolü nedeniyle bir yıl hapis cezasına çarptırılıyor.

Komisyon yayınladığı son raporda iki ana partiye üye 11 belediye meclis üyesinin imar planı değişiklikleri çerçevesinde rüşvet aldıklarını vurguluyor. Sonrasında, bu üyeler hakkında partileri ihraç kararı alıyor.

Gerçek şu ki, Dublin’de alışveriş merkezi daha inşa edilmeden, Başbakanından Bakanına, Belediye Meclis üyesinden, belediye çalışanına kadar uzanan bir kesim alış-verişe başlamış bile! Kendilerine emanet edilmiş kenti alıp-satıyorlar.

Yolsuzlukla ilgili son Avrupa Komisyonu raporu, İrlanda yanında, Yunanistan, İspanya ve Portekiz’i rüşvet ve yolsuzluk konusunda ciddi biçimde uyarıyor. Bu ülkelerde de imar planları, alışveriş ve iş merkezleri rüşvet ve yolsuzluğun merkezinde! Hepsinde alış-veriş temel atılmadan başlıyor.

Yazıyı bitirirken Dublin’deki meşhur alışveriş merkezine gitmekten vazgeçip, haftaya İstanbul’da hala görmediğim Zorlu Center’a gitmeye karar veriyorum. Ne de olsa küresel çağda hepsi birbirine benziyor.

Söz verdikleri gibi; küresel kapitalizm dünyayı homojenleştiriyor!