Haziran siyaseti, sandıktan çıkacak sonuçtan çok daha fazlasıdır

Dudaklarımızda Haziran ıslıkları...

GAMZE YÜCESAN ÖZDEMİR- yucesangamze@gmail.com

Haziran siyaseti, sosyalist ufku savunmaktadır. Haziran siyaseti, radikal demokrasinin, toplumun sözünü ve ideolojisini çöle çeviren ve isyan halindeki halkı ne istediğini bilmez kılan mikro analizlerine karşı sosyalist ufukta ısrarcıdır.

Haziran 2013’de, memleketin dört bir yanında halkın geniş kesimleri ve daha da önemlisi gençler, direniş ve ayaklanma fikriyle tanıştı. Sonraki aylarda, özellikle metropollerde park-forumlarda tartışmalar ve paylaşımlar gerçekleşti. Direniş ve onu takip eden aylar, halkın ve gençlerin burjuva demokrasisinin dar ufuklarını aşma çabasını gösteriyordu. Halk, kendini, kendi kamusallık biçimleri içinde politik olarak ifade etme yoluna gitmişti. Sokaklar, hayatlarına sahip çıkmak isteyenlerin seslerine ve direnişlerine ev sahipliği yaptı. Direniş’in gösterdikleri, serimledikleri ve imlediklerinin ardından geçen yaklaşık iki yıllık sürede Haziran siyaseti nasıl örüldü, bugün nasıl örülüyor ve yarın nasıl örülecek?

Direniş, burjuva temsil sisteminin çöktüğü yerde bir buluşma anı ve yeriydi. Haziran siyaseti de kendisini tam bu zeminde kurdu; bu sistemin çöktüğü yerde halkın savunmasız, temsilsiz ve iletişimsiz olmadığını söylemek üzere gelişiyor. Haziran meclislerinde halk örgütleniyor. Meclisler, zihinlerde bir buluşma yeri olarak yapılanıyor, birbirimizin görünmeyen adresleri olarak şekilleniyor, yangında kaçılacak yerler olarak kuruluyor.

Haziran siyaseti böyle örülmektedir ama onu, burjuva temsil sisteminin verileri ve göstergeleri ile göremezsiniz. Direnişin ardından gelen yerel seçim ve cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları hayal kırıklığı yarattı. Bir sandık daha var önümüzde. Fakat bizim siyasetimiz “sandık ne söylüyor?” sınırlarına hapsolamaz. Sandık önemsiz değildir kuşkusuz, oradan çıkacak sonuçlar, sosyalist siyasetin zeminini belirler, şekillendirir ve/veya değiştirir. Ancak Haziran siyaseti, sandık sonuçları gibi apaçık görünen gerçekliklerinden daha çok dipten gelen bir dalgadır. Haziran siyaseti, kendi sonuçlarını başka mekanlarda (sandıkta, mecliste) değil, katılımcılarının ilişkilerinde ve bu ilişkilerin değişen ve dönüşen doğasında doğurur. Direniş, kendiliğinden bir eyleme, bir dayanışma, bir birarada olma hali olarak kendi siyasallığı ve kamusallığını kurmuştur. Haziran siyaseti de bu alanın inşasını sürdürmektedir.

Haziran siyaseti örülmektedir ama onu, burjuva temsil sisteminin içindeki “Ben” siyaseti ile göremezsiniz. “Benim oyum A partisine”, “Benim de oyum A partisine” diyerek görünür olmak ya da “Ben de buradayım” listelerine imzalar koyarak bilinir olmaya çalışmak, Hazirancı’nın işi değildir. Çünkü Haziran, liberal “Ben” değildir ve temsil alanında değil toplumun içinde görünürdür. Haziran siyaseti, örgütlü bir halk direnişinin nüvelerini ilmek ilmek işliyor, halkı bir arada tutan, günü geldiğinde görünür olacak ve memlekete sahip çıkacak bir dinamizmi örüyor. Tekrar söylüyorum, Haziran, yangın anında en çok görünen ve görünecek olandır.

Haziran siyaseti, sandıktan çıkacak sonuçtan çok daha fazlasıdır. Masal kitabındaki masalın gücünü anlatmak için şöyle denir, “kuşlar kitaptan çıkıp şakıyor, insanlar kitaptan çıkıp konuşuyor” ama Walter Benjamin buna itiraz eder ve ekler, “Resimlere bakan çocuğun gözünde şeyler sayfalardan dışarı çıkmaz; onlara bakarken, çocuk, renk cümbüşüyle doyan bir bulut yığını olarak onların içine girer.” Haziran siyasetinde siyasal eylemlilik dışardan okunmaz, diğer bir deyişle, sandıktan ve barajdan sonuçlar çıkıp konuşmazlar, Hazirancılar eylemin içine girerler ve duvarlara Haziran güneşini çizerler.

Haziran siyaseti, sosyalist ufku savunmaktadır. Haziran siyaseti, radikal demokrasinin, toplumun sözünü ve ideolojisini çöle çeviren ve isyan halindeki halkı ne istediğini bilmez kılan mikro analizlerine karşı sosyalist ufukta ısrarcıdır. Memlekette ve dünyanın birçok yerinde gerçekleşen isyan ve ayaklanmaları birlikte düşündüğümüzde ortak bir noktanın altı çizilebilir. Sokaktakiler, ne istemedikleri konusunda nettirler ama ne istediklerini bilmemektedirler, buna ilişkin bir gelecek tahayyülünden yoksundurlar. Dolayısıyla, halk ayaklanmaları ve isyanlar, konuşma ya da düşünceye dönüştürülemez olan ve dayanılmaz bir hayal kırıklığını taşıyan fevri hareketler olarak gerçekleşmektedir. “Post-ideolojinin çölüne hoş geldiniz” diyor Slavoj Zizek, son dönem toplumsal hareketliliklere baktığında. Büyük anlatıları reddeden, emperyalizm ve faşizm analizi yapmayan, kapitalizm harici bir ufku tartışamayan post-ideolojinin çölü bu.

Büyük anlatıların reddi üzerinden varılan mikro analizler ve mikro politikaların vardığı nokta ise tahakküm. Tahakküm çokludur, parçalıdır, her yerdedir ve sömürü ve artı-değer üzerine temellenmemektedir. Tahakkümü ortadan kaldırmak için geçerli olan ise tanınmadır. Tanınmanın özneleri, sınıflar değildir. Tanınmanın özneleri ırk, toplumsal cinsiyet ve kimliklerdir. Tanınmanın politikası ise burjuva sivil toplumu içinde kalır. Dolayısıyla, tahakküme yapılan vurgunun geldiği yer, radikal demokrat program olur. Tahakküme karşı verilen mücadele de temel olarak ahlaki ya da etik olarak kalır. Ufuksuz kalmak da tam böyle bir şeydir.

Haziran siyaseti, “mikro, parçalı, çoklu analizler”e karşı “bir memleket düşü olan büyük anlatı”yı sahipleniyor. Troçki, 1909’da yazdığı bir yazıda şöyle diyor: “Tarihsel gelişim eğrisinin yükselmekte olduğu zamanlarda kamuoyu daha kavrayışlı, daha atılgan ve daha zeki olur. Olayları havadan kapar ve onları genelleştirme ipine dizer. Ama politik eğri inişte ise zihinleri budalalık sarar. Budalalık haddini bilmezliğe dönüşür, dişlerini göstermeye başlar ve her çeşit genelleme eğilimini alaya alır.” Dolayısıyla hareket noktamızda şunu vurgulamak elzemdir: Siyasal katılımın merkezsizleşmesi ve yersiz-yurtsuzlaşması değil, halk egemenliği ve karşı hegemonya; tahakküm değil, sömürü ve artı-değer. Sömürü, halk egemenliği ve karşı hegemonyaya yapılan vurgunun vardığı yer sosyalist programdır. Haziran siyaseti, bir memleket düşlüyor ve sosyalist ufka doğru politika belirliyor.

Haziran siyaseti, sosyalist strateji tartışmaları, komite, konsey, sovyet deneyimlerinin analizleri ve halk-hareket-parti değerlendirmeleri ışığında kendini yeniliyor. “Siyasette değişmek lazım, yenilenmek lazım ama sosyalizmi kimlik olarak kullanan sosyalistler değişmiyor” diyenlere karşı “her şeyi hep değiştiren ve hep yenileyen piyasa ve tüketim mantığıdır. Bu mantığa uygun siyaset de sol liberallerin işidir” diyoruz. Bugünü kurarken yenileniyoruz kuşkusuz ama sosyalist mücadele ve deneyimlerin ışığında. Sömürüyü tahakküm yaparak, sosyalist programı radikal demokrat programa dönüştürerek yenilenmiyoruz. Herkesin devrimci olduğu zamanlarda devrimci olmak kolaydır. Zoru seçtik. Dudaklarımızda ıslıklar, Haziran güneşine doğru yürüyoruz.