Evet. Bu bİr hİkâye. Bİr zamanlar mekân, zaman ve İnsan olarak hepsİ gerçektİ. İnanıyoruz kİ yİne gerçek olacak

Düdüüüt!  Hayal bir kiiii, düüüüt!

duduuut-hayal-bir-kiiii-duuuut-56918-1.> EZGİ ÇELİK e.ezgicelik@gmail.com

“Avrupa’da yaşıyoruz efenim” diyenleri yola çıkmış sayıyorum o zaman. Efenim ben Anadolu Yakası’ndan teşrif edeceklerle başlıyorum. Toplandınız mı? Hazır mısınız? Evet, binelim efenim vapurlarımıza! Tabii tabii farkındayım, çoğunluk Kadıköy vapurundan, ama Üsküdar vapurunda olanların da hatırı sayılır. Oh! Herkes indi vapurlardan. Tabii iki iskeleden birden akın olunca, ortalık fıkır fıkır. Eminönü baya şenlendi. Herkes vızır vızır etrafa dağılmaya başladı. Kimi Mısır Çarşısı’na attı kendini. Zaten vapurdan beri aktar ürünlerinin hayali ile meşk halindeydi. Kimi camii önü merdivenlerinde en rahat yere çöktü Eminönü’nün endamını izlemeye başladı. Malum, bizde gözlem yeteneği pek gelişkin olduğundan, kim gelmiş kim gitmiş ne eskimiş ne yenilenmiş, ah bu insanlık nasıl da değişmiş, hemen anlayacaktı merdiven izleyicisi. Vapurdan inen gençlik, Galata Köprüsü üzerinden yola koyulmuştu bile. Kimi öğlen birası, kimi sigara altlığı niyetine simidiyle, yürüyordu Karaköy’e! Onlar yolu yarıladığında aktar aşığıyla merdiven gözlemcisi de köprü üstündeydi artık. Köprü bitip Karaköy’e inildiğinde herkes kendi yaş grubuna göre etrafa dağıldı. Yaşı geçkinler aç karnına tatlının kıymetini bildiklerinden koşa koşa tarihi baklavacının yolunu tuttular. Orta yaşlılar kendini bir türlü şu gözlem yeteneklerinden alıkoyamıyorlar yahu. Hemen bir alan araştırmasına başlandı. “Oooo efenim bir sürü yeni yeni yerler”, “Ah be falanca binası sende mi gittin!”, “Ay her yerler san’at, çok iyi, çok iyi” cümleleriyle bağıra bağıra dolaşıyorlar sokakları. Gençlik zaten avucunun içi misali bildiğinden tüm güzergâhı, gideceği yer net. Bankalar Caddesi’nden Galata Kulesi’ne doğru yürüyüş başladı. Bizim Kadıköy vapuru gençlik tayfasının bir kısmı Galata Meydanı’nda gruptan ayrıldı. Akşamki meydan konserinde gruplarıyla sahne alacaklar. Diğerleri meydanda bir tur attıktan sonra tam gaz yokuş yukarı. İstikamet, Tünel Meydanı. Yokuşta bir dağılma oldu tabii. Herkesin içi başka çalıyor. Biri bir dükkanda gitar solo atıyor, diğeri almış eline üflemeliyi, canım gençlik nefesini son gücüne kadar kullanıyor. Olmuyor da olmuyor! Ya, işte, kimin aklına gelirdi o cool kız bir darbuka sevdalısı olsun. Kendi de şaşkın olacak ki, yakışıklı mağaza görevlisine soruyor, bu işe yeteneği var mı, yok mu? Grup ağır adımlarla ilerlese de, bir şekilde meydanda buluşuldu. Karınlar acıktı mı acaba? Kesinlikle evet. Asmalı’ya daldılar hemen. Çok doymayacak şekilde, ayaküstü gup gup yemek. Kakarakikiri. Yola devam. Gruptaki oyunculardan bazıları ‘Hocaya bir selam vermeli’ deyip Muammer Karaca’ya uğradılar. Tabii ki bir oyun provası. Tabii ki hoca sahnede. Bin kere dinlediler Genco Erkal’dan o şiiri ama yok bu seferki Fazıl (Say) eşlikli olunca biraz daha kaldılar. Devam eden grup onları beklerken kahve molası verdi. Bir kısmı mis Mandabatmaz , bir kısmı mis Ara (Güler) abi diyerek ikiye bölündü.

Kahve molasında plan yapılmıştı. Galatasaray Meydanı’nda toplanılınca tiyatrodan gelenlere de bir daha anlatıldı. Huhu! Grupta yönetmen, yazar, oyuncu, şair, ressam, müzisyen, her telden insan olunca biraz da keyfe keder gelişiyor planlar tabii. O yüzden, tam o anda ikiye ayrılındı. “Şimdi filmdi, oyundu, arada alt kattan birkaç küçük hediye de bakılır” diyenler sağ tarafa, doğru Atlas Pasajı’na, “Efenim son entelejansyadan kim kaldı! Ben tüm asaletimle Ses Tiyatrosu’nu selamlamaya!” diyenler de sol tarafa kendilerini attılar.

Ağa Camii’nin sokağına girdiğinizde genelde kapıda duran kendinden gülümsemeli garsonu hep orada bulursunuz. Sizi hemen içeri buyur eder. Dev turşu kavanozları, aşırı cezbedici yemek kokuları insanda heyecan yapar, nereye oturacağınızı bulamazsınız bir süre. Bizim ekibe de aynen böyle oldu. Atlas’a dağılanlar önden gelip yerleri seçmişlerdi iyi ki. Oh kahveler de bitti, şimdi tekrar sokaklar... Heeyy! Yağmur! O zaman “Ekip, hızlı adımlarla, ileri, marş.” Kibarca, iç çamaşırlarına kadar ıslanan ekip, kendini AKM pervazlarının altına bir attı pir attı. Grubun iki çömezi hızlıca gişeye yollandı. Önceden ayırtılmış biletler alındı ve ekip kendi içinde organize olmayı başardı. Aç karnına tatlı sevenler ve gözlemci orta yaş nerede mi? Tabii ki biletler önce onlara dağıtıldı. Yılların yaşanmışlığıyla beraber artık hiçbir yere geç kalmaz olan bu grup, beklemekten son derece sıkılmıştı çünkü pervaz altında. Gençlerden gür sesli olan seslendi “Evet ekip! AKM büyük salon, Aziz Nesin Sahnesi, Oda Tiyatrosu olmak üzere üçe ayrılıyoruz. Gösterisi biten dilediği yolu kullanabilir, iş ki bir şekilde vapur iskelesinde toplanalım dönüşte. Herkese iyi seyirler efenim.”
Evet. Bu bir hikâye. Bir zamanlar mekân, zaman ve insan olarak hepsi gerçekti. İnanıyoruz ki bir zaman sonra yine gerçek olacak. Yok, hiç de eskimiş, küflenmiş, zamanı geçmiş değil. Bayağı buharı üstünde, her an yeni pişmiş lezzetinde buradaki mekân, zaman ve insanlar! ‘Geçmiş’ olan şey, buraların üstüne kara bulut üfürenlerin içi olabilir mesela. Saygılar.