Düğün ve kurtuluş

DENİZ BURAK BAYRAK

Tüm verimlerini ince bir işçilikle ilmek ilmek işleyen Erendiz Atasü kırk yıllık edebî yaşamını son romanı ‘Bir Başka Düğün Gecesi’ ile taçlandırıyor. Toplumsal olaylara yaşam yolculuğunun hiçbir döneminde uzak kalmamış, aksine her sosyolojik gelişme ve değişimi maharetli kalemi ile irdeleyen Atasü’nün son yapıtı yakın zamanda yitirdiğimiz usta kalem Adalet Ağaoğlu’nun ‘Bir Düğün Gecesi’ yapıtı için de saygı duruşu niteliğinde.

Adalet, hukuk, kadına şiddet, tecavüz… Bir aradayken de tek başınayken de can alıcı, buz gibi sözcükler… Adaletin yerini bulmaması, hukukun işlemezliği, şiddetin, tacizin, tecavüzün her an karşımıza çıktığı bir evrenin parçalarıyız.
Tecavüz mağduruna rıza gösterdiğini söyleyen yargıçların olduğu, adalet kavramının içinin boşaltıldığını bilen ancak susan bireylerin yaşadığı bir toplumun varlığı sarsıcı bir gerçeklik günümüzde. Roman kahramanı Menekşe ve yakınlarının yaşadığı da bu gerçekliğin net bir yansıması. Böyle bir dönemi yaşadığımız düzende Erendiz Atasü, her gün gazetelerde okuduğumuz, bültenlerde izlediğimiz bu travmatik hâli ülkemiz merkezinde tüm dünyanın yüzüne tokat gibi çarpan bir romanla bir kez daha dile getiriyor. ‘Bir Başka Düğün Gecesi’ hepimizin romanı. Yazar bir aile temelinde kurguladığı yapıtını başka kahramanlarla birleştirerek örüntülü bir yaşam çemberi çiziyor. Sağlam kurgu ve olgun tesadüflerle kurgu zincirlenip olay örgüsü ilerliyor. Menekşe’nin hikâyesi böylece başlıyor. Menekşe ailesiyle birlikte Ankara’nın kenar mahallelerinden birinde yaşayan gencecik bir yuva öğretmeni. Komşusu Hıdır’ın onun güvenini altüst edip bedenini pazarlamasıyla olay büyük bir ivme kazanarak başlıyor. Daha sonrası ise psikologlar, avukatlar ve mahkemeler arasında mekik dokunan sarsıntılı bir hikâyeye dönüşüyor.

Yazar; Menekşe’nin, ailesinin, ona yardımcı olmaya çalışan diğer kahramanların bu olay merkezinde derinlemesine bir psikolojik analizini yapıyor. Bu analizin yanında eril tahakkümün hukuk üzerindeki baskın varlığını eleştiriyor.
Romanın izleği yalnızca şiddet ya da tecavüz değil. Adalet sistemi ya da emniyette süregelen yozlaşmalar, insani değerleri yitirişimiz, güven duygusunu kaybedip bireyci bir toplum oluşumuzun da resmi aynı zamanda. Erendiz Atasü; tecavüz gibi, bir insanın başına gelebilecek, özdenetimi kaybettirecek onursuz bir davranışın bir kurum ve onun temsilcileri tarafından nasıl kanıksandığını ya da görmezden gelindiğini gözleri yaşartacak sözcüklerle dile getiriyor. Romanın art alanında politika da başat öznelerden. Sayfalar ilerledikçe sol siyasetin, sosyalizmin, sınıf ayrımı ya da çatışmasının, insanlar arasındaki ekonomik uçurumların ve parti içi çekişmelerin de temsilî örneklerini okuyoruz. Bu örnekleri zenginleştiren bir şahıs kadrosuna da sahip olan Bir Başka Düğün Gecesi bu anlamda da dikkate değer bir yapıt.

Edebiyat ve politika ilişkisinin en başarılı uygulayıcılarından Erendiz Atasü, yıllardır edindiği deneyimleri kaleminin akıcılığı, zihninin berraklığı ve eleştiri gücünün kuvvetiyle okuruna sunuyor. Toplumda her zaman var olan çatışmaların ortasında yaşama tutunma çabasındaki kişiler var oldukları sınıfın normallerine uygun ve kendilerine biçilen rollerde yerinde hareket ederken çemberi kırmaya çalışanları da gözden kaçmıyor. Yazar, her kahraman için bir psikolog terapisinin raporuymuşçasına kaleme aldığı değerlendirmelerle okur için bir yol da çiziyor. Geldikleri sosyal çevrenin onlara kodladığı duruş ve ruh halini anlamamızı sağlıyor. Pınar Kür’ün ‘Asılacak Kadın’ ya da Halide Edip Adıvar’ın ‘Handan’ romanlarından örneklemeler yaparak çoğul bir okuma yapılmasının da önemine dikkat çekiyor.
‘Bir Başka Düğün Gecesi’, adından anlaşılacağı gibi bir düğün sahnesi de içeriyor. Tecavüze uğrayan bir kadının kurtuluşu onu seven bir adamla evlenmesi olarak görülüyor. Okur da sormadan edemiyor: Düğün bir kurtuluş mu? Menekşe’nin bu çarpık düzene karşı isyanı ise kulaklarda çınlıyor: “Hepsi alçak! Hepsi birlikte çalışıyor, çetesi de, polisi de, hakimi de, savcısı da! Kahrolsunlar!”