Avrupa’daki miting yasaklarının ifade özgürlüğüyle ilgisinin olmadığını söyleyen Dr. Çopur: Siz içerde özgürlükleri kısıtlarsanız, yüzlerce ‘hayır’cıyı gözaltına alırsanız, dışarıda demokrasi ve insan haklarından bahsedemezsiniz

Duisburg- Essen Üniversitesi’nden Dr. Burak Çopur: Yasakların düşünce özgürlüğüyle ilgisi yok

BURAK ABATAY - @abatayburak
burakabatay@birgun.net

Almanya’da Duisburg- Essen Üniversitesi’nde görev yapan, Türkiye ve göçmenlik üzerine yaptığı araştırmalarla bilinen siyaset bilimci Dr. Burak Çopur, Ankara-Amsterdam krizini değerlendirdi.

>>İçeride demokrasiyi, özgürlükleri kısıtlayan, baskı ve şiddetin dozunu her geçen gün artıran AKP hükümeti, miting yasakları üzerinden Avrupa’da “demokrasi havarisi” kesildi! Bu çelişkiyi nasıl açıklamalı?
Bu bir çelişki değil esasında. Erdoğan rejiminin bir propagandası. Dünyada kendisinden başka inanan yok. Siz muhalefetin toplantılarını engellerseniz, 115 tane “hayır”cı kampanya yürüten kişiyi gözaltına alırsanız, demokrasi ve insan haklarından bahsedemezsiniz. Atasözü çok açık; iğneyi kendinize, çuvaldızı da başkasına batırmalı.

>>Devlet kaynakları kullanılarak Avrupa’da yapılmak istenen referandum mitinglerinin düşünce özgürlüğüyle bir alakası var mı? Faşizmin bir düşünce değil, suç olduğunu ve bu nedenle Avrupa’da faşist rejime yönelik propaganda mitinglerine izin verilmemesi gerektiğini söylüyorsunuz.
Avrupa’daki bu yasakların düşünce özgürlüğü uzaktan yakından ilgisi yok. Düşünce özgürlüğünün de bir sınırı vardır. İslam’a karşı yapılan saldırılara dair düşüncelerde bir sınır varsa bu konuda da var. Karikatürlere verilen tepkilerde bu sınırlandırmayı anlıyoruz. Düşünce özgürlüğüne saldırı varsa bu bir sınırdır. Avrupa, Türkiye’deki ölümcül veba salgınını artık görüyor. Avrupa bu hastalığının kendisine bulaşmasını istemiyor. Bunu düşünce özgürlüğü ile açıklamak yanlış olur. Düşünce özgürlüğünü kendi ülkesinde siyasetçileri ve gazetecileri hapse atarak başka ülkelerden bunu beklemek ikiyüzlülüktür.

>>Almanya, Avusturya ardından da Hollanda ile yaşanan krizi nasıl okumak lazım? Kriz nereye evrilebilir?
Bu çok önemli bir konu. Hollanda’da yaşananların sadece seçimlerle ilgili bir durum olduğunu düşünmüyorum. Bu Avrupa’nın hak ve hukuku ile ilgili bir mesele. Hollanda, egemenlik hakkını kullanıyor. Nasıl Türkiye, Alman Federal milletvekillerine İncirlik veya Konya üssünde Alman askerlerinin ziyaretini engelleyebiliyorsa, ki bu da bir egemenlik hakkıdır, Hollanda da bir üniter devlet olarak egemenlik hakkını kullanıyor. Burada mesele, Hollanda’ya gitmek için bir müzakere süreci vardı. Bu müzakere süreci sonunda Türk tarafı Hollanda’ya karşı şantaj yapmaya başladı. Ekonomi ve siyasi yaptırımla yapılan bir şantaj. İzin çıkmayınca da Nazi suçlaması geldi. Hollanda gibi bir ülke için Nazi suçlaması yapılacak en ağır suçlamadır. Hollandalılar Nazilerden nefret ederler. Bu söylemle Türkiye, diplomaside kırmızı çizgisini aşmıştır. Bu gerilim bir müddet referandum süreci için muhtemelen devam edebilir. Çünkü Türkiye hükümeti gerilim ve kutuplaşmadan faydalanıyor. İsrail ve Rusya krizinde de gördük bunu. Bu ilişkiler belki bir gün iyileşebilir ama güven sorunu her zaman kalır. Bu kriz yine Türkiye ekonomisini ve turizmini vuracak. Almanlardan sonra Hollandalı turistleri de artık Türkiye’nin güzel sahillerinde mumla arayacağız. 2017 turizmi Türkiye açısından başlamadan bitmiştir.

>>Krizin her iki tarafındaki-Avrupa ve Türkiye- muhafazakâr-sağ aklın yarattığı bu kriz ne denli “Evet” oylarını artırır. Aynı şekilde Hollanda seçimlerini nasıl etkiler? Siyasal iktidarın bu irrasyonel dış politikasının faturasını Avrupa’daki Türkler/göçmenler nasıl ödeyecek?
Bu konuda henüz bir kamuoyu araştırması yok. Ama çok acilen yapılması gerekiyor. Benim kanaatim Türkiye’deki seçmen davranışını kökten bir şekilde değiştirmeyeceği yönünde. AKP, belki bir miktar milliyetçi oyları ele geçirebilir. Siyaset biliminde bir kuram vardır. Hükümet başkanları uluslararası kriz ve çatışma ortamında kısa vadede faydalanırlar ama sonra bu destek düşer. Aynı zamanda Türkiye’deki yurttaşlar iş ve aş derdinde. Ekonomi çökmüş durumda. İnsanların gündeminde Avrupa ile çatışmalar yok. Kararsızları ‘Evet’e çekilebileceği araştırılması gereken bir varsayım. Türkiye’de, bu kadar ekonomik sorun varken, “AB ile uğraşmak nereden çıktı?, “başkanlık nereden çıktı?” diye düşünen çok sayıda insan vardır. Hollanda’da ise Rutte’nin partisi olan Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi için yaşananlar avantaj olabilir ve Geert Wilders’in ırkçı etkisini azaltabilir. Ancak Wilders’in Türk düşmanlığını da körükleyebilir. Bu seçimlere bakarak, Almanya’daki Alman siyaseti bir tavır alınabilir. Bilmek gerekir ki, bu tartışma, Avrupa’daki göçmenler üzerinde ise negatif bir etki bırakıyor. Türkiye’deki kutuplaşma Avrupa’ya da taşınmış durumda. Her şey göçmenlerin sırtından oynanıyor. Bu da göçmenlerin Avrupa’daki toplumsal uyumunun zorlaştırılması demek oluyor.

>>Türkiye’deki ana muhalefetin AKP hükümetinin arkasına dizilmesine ne demeli? Saray ve iktidarın yurtdışındaki mitinglerine izin verilmesi gerektiğine inanıyorlar.
CHP’nin tipik devletçi refleksi devam ettiği sürece Türkiye’de AKP rejimi sadece 14 sene değil, bir 14 sene daha hükmeder. Bir ülkenin cumhurbaşkanı, muhalefet liderini “teröristtir, PKK’lıdır” diye suçluyor, sonra muhalefet lideri de hükümete Hollanda konusunda destek veriyor ve arka çıkıyor. Bu anlaşılır gibi değil. Hükümet lideri, devlet kaynaklarını kullanıp yurtdışında propaganda yapıyor. Kendi yasalarını çiğniyor. (YSK’nın 15 Şubat kararı) Ve siz de bir muhalefet lideri olarak Hollanda’ya karşı yaptırımların arkasında duruyorsunuz. Böyle muhalefete can kurban. Böyle bir muhalefet olamaz.

***

“Avrupa’nın Türkiye siyaseti de iflas etmiştir”

Avrupa’nın mevcut Türkiye politikalarının da bu olaylarla beraber iflas ettiğini söyleyen Çopur’a göre, Hollanda ile Türkiye arasındaki krizin bu noktaya gelmesi, Avrupa’nın Erdoğan yönetimi hukuksuzluklarına ve muhalefeti sindirme politikasına karşı çok uzunca bir zaman üç maymunu oynaması yüzünden yaşandı. Avrupa’nın AKP’ye karşı yeni yeni uyandığını ancak çok geç olduğunu yorumlayan Çopur şunları söyledi:

“Yurt dışındaki seçim kampanyası ile ilgili hükümet üyeleri devlet adamlarının görevlerini ve rollerini ya anlamış değil ya da bilerek devlet adamının görevlerini yerine getirmiyor. Çünkü devlet adamının görevi, ikili ilişkiler arasında kriz yaratmak değil, ikili İlişkileri ilerletmek ve pekiştirmek. Siz devlet adamı olarak Meclis’te iki partinin çıkardığı anayasa değişikliği için seçim kampanyası yaparsanız ve devlet kaynaklarını da bunun için kullanırsanız bunu kimse hoş görmez. Bunun içindir ki Almanya’da da hoş görünmüyor. Çünkü referandum siyasi bir karar. Ve bir devlet adamı olarak siz bunu dayatırsanız, siz devlet adamlığının görevlerini anlamamışsınızdır.