Google Play Store
App Store

‘12 Öfkeli Adam’, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam edilmeleriyle sonuçlanan yargılama sürecini anlatıyor. Yönetmen, “İzleyenler görecektir ki o günden beri hemen hiçbir şey değişmemiş” dedi.

Dünden bugüne değişen bir şey yok

Ümit GÜÇLÜ 

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın 1972’deki idam kararı, Türkiye’nin yakın tarihine dair dönüm noktalarından biri. Yazar ve yönetmen Murat Karahüseyinoğlu, 12 Öfkeli Adam ismiyle idam görüşmeleriniden anekdotları tiyatro sahnesine taşıyor. Karahüseyinoğlu, Reginald Rose’un eserinden ilham alarak, dönemin resmi belgeleri, TBMM tutanakları ve tarihsel konuşmalarla beslenen bu dramatik yapı, sadece geçmişin acılarını değil, toplumsal belleğin izlerini de derinlemesine sorguluyor.

Karahüseyinoğlu, hem tarihi bir kesiti tiyatro diline dönüştürürken hem de izleyiciyi yalnızca gözlemci değil, düşünsel bir katılımcı kılmayı amaçlayan bir adım atıyor. Oyununun yazarı ve yönetmeni Murat Karahüseyinoğlu ile bir araya geldik.

Murat Karahüseyinoğlu

Oyunun temeli yayınlanan TBMM tutanaklarına dayanıyor. Bu tarihi/resmi belgeleri sahneye uyarlama sürecinden de bahseder misiniz?

Deniz Gezmiş’i Ankara Adliyesi’ne girerken gördüğümde yaşım on ikiydi. Şehirde polisten köşe bucak kaçarlarken Ulus’ta ve Dikmen’de oturuyordum ve çoğu ev konuşmasının bizzat şahidi oldum.

Çocukken özendiğim, bir baba olarak gözyaşı döktüğüm gençlerin hikâyesini yazmaya, idamları için Askeri Mahkemece alınan kararın, TBMM’de yapılan görüşmeleri içeren tutanakların yayınlanması üzerine “tam da bilmediğimi” düşünerek başladım. Bulabildiğim kaynaklardan yola çıkıp ‘hiç bilmeyen’ birine anlatabilme tasasıyla giriştiğim bu çaba ‘tiyatro oyunu’ halini getirilerek bir film klasiği olan ’12 Kızgın Adam’dan ismini aldı. Belgesel niteliğindeki bu çalışmada, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’la birlikte anılan hareket, zamanın iktidarı ya da iktidarın unsurları tarafından nasıl algılandığı, ne derece savunulduğu ya da mahkum edildiği, vekillerin kendi ağızlarından anlatılmaya çalışıldı. Tartışılan düşüncenin parti ya da milletvekili isimleri altında başka yerlere kaymasına izin vermemek için hemen hiç kullanılmadı. Tarafları ‘Evetçi’ ve ‘Hayırcı’ olarak sınıfladım. Çünkü isimler, yaşanmışlıklarıyla izleyen üzerinde bir baskı oluştursun istemedim. Kişinin değil de dile getirilen görüşün olabildiğince önyargısız izlenmesi önemliydi.

‘12 Öfkeli Adam’ filmindeki benzer bir tartışmayla yaşananların daha iyi anlatılabileceğini düşündüm.

Oyuncular, farklı politik pozisyonlara sahip siyasi parti üyelerini canlandırırken, her bir karakterin beden dilini, ideolojik tavırlarını sahneye aktarıyor. Yer yer bugünkü Meclis oturumlarına da benzettiğimiz tartışma için politik/kültürel bir çalışma yaptınız mı?

Böyle bir çalışmaya gerek olmadı, çünkü neredeyse hepimizin yaşayarak öğrendiği belki de en iyi bildiğimiz şeydi.

KAYBEDİLMEYE DEVAM EDİLİYOR

Masa üzerindeki dönemin gazeteleri, kitapları ve karşıt görüşler arasındaki tartışmalar, özellikle o dönemi bilmeyen yeni kuşaklar için oyun, yalnızca aydınlatıcı bir deneyim mi? Yoksa toplumsal ve siyasal bağlamda günümüzle karşılaştırmayı da hedefliyor mu?

Sorulsa, hepimizin bildiğini söyleyeceği bir durumdan bahsediyoruz oyunda. Onca belge taramasından sonra ‘yorum’ içeren ya da “benim denizim” diyebileceğim bir şey de yazabilirdim ama bunun ‘gerçek’ sanılması tehlikesi vardı. Açıkçası bunu istemedim. Yani tüm metin TBMM’de yapılan konuşmalardan alınmıştır ve tüm olay bir komisyon toplantısında geçecek şekilde kurgulanmıştır.

İzleyenler görecektir ki o günden bugüne hemen hiçbir şey değişmemiştir, özellikle de sorunlara bakış hiç mi hiç değişmemiştir ve bunda hepimize çıkartılacak dersler vardır. Sadece tarihe not düşmek üzere yapılan akıl, sağduyu dolu savunmalarla nereye kadar? Sorulsa “haklıydık” diyeceklerdir, evet haklılardı “ama kaybettik” evet kaybedildi ve de kaybedilmeye devam ediyor.

Seyircilerin oyuncularla aynı masaya oturması ve hatta aktif tartışmaya katılabilmesi, dramatik etkiyi güçlendiriyor mu? Bu katılım, seyirciye sadece gözlemci olmanın ötesinde bir misyon yüklüyor mu?

Ortaya konan sorunun 3 öfkelisi Deniz, Yusuf ve Hüseyin, 4 öfkelisi Evetçi ve Hayırcı vekiller, 5 öfkelisi de masada oyunu izleyen ve oyuna dahil olup olmaması kendisine bırakılan seyirciler. Bu biçimi destekleyen en önemli unsur da oyunu ortada oynamamız.

Masada oturan seyircinin, masada bulunan malzemeyle (belge-kitap-gazete) ilgilenip sessiz kalması beklediğimiz ama sessiz kalmayıp oyuna dahil olmak istemesine de hazırlıklıyız “diyelim”.

∗∗

ÇOK KEZ YASAKLANDIK

Toplumda iz bırakmış bir olayı, özellikle de siyasi açıdan hassas bir dönemi tekrar gündeme getiren bu oyunu sahnelemek, sahne bulma aşamasında size zorluklar yaşatıyor mu? Koşullar sizi nasıl etkiliyor?

Sahne bulmak, düzenli oynamak bir hayal olmuş durumda. Oynadığımız oyun sebebiyle sahnelerle bir sorunumuz olmadı ama belediyelerle oldu. Bir Denizli Valilik yasaklaması var ama gene de oynadık, bir de Bursa’da ülkücü olduklarını söyleyen kişilerin oyuna engelleme girişimleri oldu. Üzücü olan oyunu izlememiş, ne anlattığından tamamen habersiz olmaları ve öğrenmek de istememeleri. Halbuki en çok onların izlemelerini isterdim.