Film, politik olarak doğru noktalara parmak basıyor ama büyük bütçeli bir aksiyon filmi olmanın tuzaklarından da kaçmıyor

Dünün mağduru, yarının faşisti

‘Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti’

Baştan söyleyeyim: Bu kadar uzun süre maymun seyredeceksem, 'Maymunlar Cehennemi: Şafak Vakti'ndense (MCŞV) maymunlara dair bir belgesel seyretmeyi tercih ederdim. MCŞV, maymun gribinin ardından dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun öldüğü bir gelecekte başlıyor. San Francisco maymunları ise evrimleşerek, daha insani bir uygarlık kurmuş, çat pat İngilizce (Tarzan düzeyinde) konuşmaya da başlamışlardır. İngilizce konuşmadıkları zamanlarda ise işaret diliyle ileri bir iletişim tutturmuş durumdalar. Ve fakat insan nüfusu tükenmiş değildir. Bir grup hayatta kalmayı başarmıştır. Maymunların bölgesindeki barajı çalıştırırlarsa enerji sorunlarını da çözeceklerdir. Bu grubun otomatik silahları da vardır. İnsanlar, maymunlarla karşılaştığında politik olarak dersler çıkarılacak gelişmeler başlar.
Film siyaseten oldukça doğru bir yerde duruyor. Maymun faşizmi, Alman faşizminin yükselişine benzer bir şekilde yükseliyor. İnsanların elinden çok çekmiş, çok işkence görmüş bir maymun siyasi suikastler işleyip, suçu insanlara atarak ve Reichstag benzeri yangınlar çıkartarak kitlesini manipüle ediyor ve iktidarı ele geçiriyor. İleri evrim, karşı devrime dönüşüyor.
Alman faşizminin ardında malum, I. Dünya Savaşı’nın mağduriyeti vardı. Hitler bu mağduriyet duygusunu kullanarak ve kitleleri manipüle ederek iktidara gelmişti. Tıpkı güzel ülkemizde Yeni Osmanlıcıların yükselişinde I. Dünya Savaşı’ndaki yenilgiyi kabullenemeyişin ve kişisel mağduriyetlerin olması gibi. Tıpkı bugünkü İsrail dehşetinin ardında Alman faşizminin Yahudilere yaşattığı mağduriyetin olması gibi. Mağduriyet üzerine politika inşa edenden korkacaksın. Türk, Kürt, Alman, Yahudi fark etmez.
Filmin maymunlar cephesinde dünün mağdurları, bugünün faşistleri iktidara gelirken, insanlar cephesinde de benzer şeyler oluyor. Akrabalarının ölümünden maymunları suçlayan ve dolayısıyla kendisini maymunlar tarafından mağdur edilmiş hisseden biri, her fırsatta şiddete başvurarak savaşı körüklüyor.
Film, dediğim gibi politik olarak doğru noktalara parmak basıyor ama sonuçta büyük bütçeli bir aksiyon filmi olmanın tuzaklarından da kaçmıyor. Yani bol bol vurdulu kırdılı sahne izliyoruz. Çocuksu bir kavga dövüş seyretme merakınız yoksa bu sahnelerde sıkılmamanız zor. Ayrıca filmin ne insan ne de maymun karakterlerinin akılda kalıcı bir niteliği var.

***

‘Pıtırcık Tatilde’

Sevgili orta sınıf

‘Mavi Dalga’nın yönetmenleri Zeynep Dadak ile Merve Kayan’ın pek sevdiğim bir kısa belgeselleri var: ‘Bu Sahilde’. ‘Pıtırcık Tatilde’yi izlerken aklıma hep ‘Bu Sahilde’ geldi. Orta sınıfın yaz tatilleri Fransa veya Türkiye’de benzer ruh hallerinde, hiçbir şey yapmadan kumsalda yatarak ve fanteziler kurarak geçiriliyor. Türkler vücutlarına geçici dövmeler yaptırarak bir süreliğine de olsa vahşi bir cazibeye sahip olmaya çabalarken, Fransız kadınlar da sinema yıldızı olmanın, herkesin bakışlarını üzerinde toplamanın hayalini kuruyor. Ama orta sınıf rutininin dayanılmaz bir cazibesi ve sıkıcılığı vardır. Her şeyin az çok bilinen bir ruhsal coğrafyada yaşanıyor olmasından kolay kolay vazgeçilemez. Hattı sıkıntı yoktur sathı sıkıntı vardır. O satıh bütün hayattır.
Kahramanımız Pıtırcık ise ergenliğin arifesinde aşktan aşka koşan bir şanslı bücürüktür. Fransa’da yaşamanın genç erkekler için bazı avantajları var, Türkiye’de yaşamaya göre. Pıtırcık’ın tavlayandan çok tavlanan olması şanssız olduğu şeklinde yorumlanmamalı. Ama yetişkin ve maaşlı çalışan bir erkekseniz kendinizi iğdiş edilmiş gibi hissetmeniz için her türlü neden var iki ülkede de. Patronuna kendini sevdirme kaygısı Pıtırcık’ın zavallı babasına tatili bile zehir edebiliyor.
Bütün bunları dedikten sonra ah nerde o ilk Pıtırcık filmi, nerde o eski tatiller deyip, eleştirimize bir son veriyoruz.

***

‘İlk Görüşte Aşk’

Parçacıklara ayrılırsınız inşallah

Allah, Quantum Teorisi’ni maymuna çevirenleri kelebek kanatlarının çıkardığı rüzgârda zatürre etsin. Tengri, onları paralel evrenlerde sürüm sürüm süründürsün. Manitu onları ‘Kayıp Otoban’da ebediyen aynı döngüye mahkûm etsin. Niels Bohr’un laneti üzerlerine olsun. Heisenberg’in belirsizlik ilkesi beyinlerini muhallebiye çevirsin. 81 dakika süren ‘İlk Görüşte Aşk’ın hissedilen süresinin 181 dakika olması Quantum Teorisi’ni doğrular mı? Film üzerine düşünmeye değer tek soru bu herhalde. Not: Filmin orijinal ismi “Quantum Love”.