Dünya adil değil
Şahika Tekand, oyunlarında toplumsal ve bireysel sorgulamaları sahneye taşırken, aynı zamanda seyirciyi de bu sorgulamaların içine dâhil etmeyi başarıyor. Tekand ile son oyunu “Ölüyor Mu Ne?”yi konuştuk.
Ümit GÜÇLÜ
1988'de kurduğu Studio Oyuncuları ile modern ve çağdaş tiyatroyu Türkiye'ye tanıtarak, tiyatroyu farklı disiplinlerle harmanladı. Tekand hem bir eğitimci hem de bir sanatçı olarak, insan psikolojisini derinlemesine işlerken, toplumsal sorunlara dair güçlü bir bakış açısı sunuyor. Studio Oyuncuları, yeni oyunları "Ölüyor Mu Ne?" ile 28. İstanbul Tiyatro Festivali’nde 16 ve 17 Kasım’da Alan Kadıköy’de sahne alacak. Şahika Tekand ile yeni oyununun temalarını, yaratım sürecini ve sahnelemedeki yenilikçi yaklaşımını konuştuk.
Studio’yu 1988’de kurdunuz, İstanbul Tiyatro Festivali 1989'da başladı. Yazıp yönettiğiniz oyunların çoğu da festivalde yer aldı. Bu iki önemli gelişmenin paralel ilerlemesi, nasıl bir anlam taşıyor? Studio Oyuncuları’nın ve kişisel tiyatro anlayışınızın festivalle ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?"
Studio Oyuncuları’nı kurduktan bir iki sene sonra bir tiyatro topluluğu haline geldik ve ilk oyunumuz Beckett’in ‘Mutlu Günler’iydi. Ve festivalde yer aldık. Çünkü o dönemde sanırım 1993’tü Prof. Dr. Dikmen Gürün Hocamız festivalin başına geldi ve bizim gibi çağdaş tiyatro dili arayan toplulukların işlerinin festivalde yer almasına imkân yarattı. Dikmen Hoca, festival yöneticisi olarak Türk Çağdaş Tiyatro tarihini değiştirecek bir cesaret göstererek hem bizlerin arayışlarını yüreklendirdi hem de yaptığı oyun seçkileriyle yepyeni çağdaş tiyatro alıcısı oluşmasını sağladı. O günden bugüne İstanbul Tiyatro Festivali’nin benim ve topluluğum için hep özel bir yeri var.
Tiyatro, ‘toplumsal bir ayna’ görevi görür. İşlerinizi bu ayna işleviyle sınırlandırmıyorsunuz. Seyirciyi daha derin düşünmeye ve sorgulamaya davet ediyorsunuz. Bu "düşünme" ve "hissetme" arasında nasıl ilişki kuruyorsunuz?
Tiyatro eğlendirmeli. Düşünmeyi de oynamayı da, seyretmeyi de, işitmeyi de eğlenceli kılmalı. Tiyatro, homo ludensin yani oyun oynayan insanın yarattığı en harika artistik buluş. Asık suratlı, azarlayan ve yukardan bakarak ders veren bir sahnenin düşünmeyi de hissetmeyi de kışkırtmayacağı gibi seyredilip tüketiliveren sabun köpüğü gibi bir eğlencenin de tadı damakta kalmıyor. O halde oyun yeri ve seyir yerinin birlikte yepyeni bir ‘biçim’in, yepyeni bir artistik dilin gramerini şimdiki zamanda birlikte çözümleyecekleri bir süreç yaratmak gerekiyor. Yaptığını hisseden oyuncu hissettiğini düşünen ve bundan haz alan seyirciyi yaratıyor.
Sanatçılar ve tiyatro yapımcıları, toplumsal ve politik sorunlara duyarsız kalırken çalışmalarınızda bu temalar var. Bu sizi yalnızlaştırıyor mu? Yoksa bu tür sorumluluklar, eserlerinizi daha güçlü kılmak için bir motivasyon mu sağlıyor?
Hayatı eksik ve yanlış bulduğum, hayata müdahale etme isteğim ve pratikte böyle olmasını sağlayacak hiçbir umut olmasa da hayatın değişebilirliği konusundaki inatçı kafam nedeniyle sanat yapıyorum. Sanatın varlık nedeni başlangıçtan bu yana bu değil mi? Hayatın bu kadar içinde olduğunuzda yalnız kalabilirsiniz ama asla yalnız hissedemezsiniz. Ben de hiç yalnızlaşmıyorum.
Oyunda hem bedenen hem de zihinsel olarak durma noktasına gelmiş olan Zeus'a tanıklık edeceğiz. Seyircilere ne tür bir deneyim sunuyorsunuz?
Aslında burada durma noktasına gelen dünya. Zeus da o nedenle işlevlerini yerine getiremiyor. Sınıflı toplumun mitolojisiyle ve gene sınıflı toplumun tanrısı Zeus’la biraz eğlenen oyun yapmak istedim. Dünyayı bile tüketmeyi göze alacak ve bir süre sonra kendisini bile işlemez hale getirecek şekilde büyümekten başka bir şeyi olmayan kapitalizmin akla uygun olmayan hali trajik olduğu kadar ironik de değil mi? Seyircimizin oyun süresince bu ağlanacak hale gerçekten gülebilmelerini ve böylece bunu düşünmekten de haz almalarını umuyorum.
Oyunda 'Konuşunca anlaşılmayı kolaylaştırmış mı oluyoruz? Olup biteni hep beraber yaşarken neden üstüne konuşulsun ki?' gibi ifadelerle günümüze dair hangi eleştiri ve göndermeleri yapıyorsunuz?
Metinlerimi birkaç katmanı da ifade edecek şekilde yazmaya çalışıyorum. Burada da bir çift katmanlılık söz konusu. Bu sözler oyunda ‘şimdiki zaman’da olup bitenlerin bağlamı içinde oyun yeri ve seyir yerinin tam burada ve tam şimdi paylaştıkları ortak zamanı ve deneyimi ifade ettiği gibi dünyada gerçekler ayan beyan ortadayken ve bütün dünya aynı kaderi paylaşıp sözün bittiği yere gelip dayanmışken hâlâ bir türlü anlaşılamayan konuşmalarla uğraşılmasıyla eğleniyor.
Oyunda, Zeus'un, Themis’in insanların ısrarlarıyla taktığı göz bandını çıkarttıramaması ve Themis'in çöp yığınında kaybolup gitmesine 'unutulur gider' şeklinde tepki vermesi ne tür mesajlar taşıyor?
Bu oyunun konusuna kaynaklık eden mitolojiyi yaratan sınıflı toplumun başından beri dünya hiçbir zaman adil olmadı. Themis, hep ilk vazgeçilecekler ve unutulacaklar listesinin başında yer almadı mı?
∗∗∗
ÖLÜYOR MU NE?
• Yazan, yöneten: Şahika Tekand
• Dekor ve Kostüm Tasarımı: Esat Tekand
• Hareket ve Ses Tasarımı: Şahika Tekand
• Işık Tasarımı: Şahika Tekand
• Müzik: Nedim Zakuto
• Dramaturg: Verda Habif
• Oyuncular: Arda Kurşunluoğlu, Ahmet Sarıcan, Nedim Zakuto