Turgay Fişekçi ile yayın dünyasının ihmal edilen türlerinden biri olan gezi türünde yazılan son kitabını, şiiri, topluma karşı sorumluluk hissetmeyi ve günümüz edebiyat dünyasını konuştuk

Dünya artık hepimizin evi

SONER SERT

Edebiyatımızın üretken yazarlarından Turgay Fişekçi’nin son kitabı Unutulmaz geçen günlerde yayımlandı. Fişekçi ile son kitabı vesilesiyle buluştuk ve edebiyat dünyasında bir geziye çıktık

Türkçe edebiyatta gezi notları ya da günce olgusu, hep ötelenmiş ve hak ettiği değeri görmemiştir, diyebiliriz. Romanlar, şiirler peş peşe baskı yaparken, gezi yazılarında böyle bir durum söz konusu değil. Bunun sebebi nedir?

Hak ettiği değeri görmemiştir derken haklısınız ama bu gezi ve günce türlerinde çok değerli yapıtların verilmiş olması gerçeğini değiştirmiyor. Yazar, okur ve yayıncılardan oluşan edebiyat dünyası ne yazık ki popüler olana eğimli. İnsanlar neye gerçekten ihtiyaçları olduğunu, neleri okumaları gerektiğini tam olarak kavrayamıyorlar. Bunun da okullarımızdaki edebiyat eğitiminin yetersizliğinden, eleştiri kurumunun önemsizleşmesine dek çok sayıda nedeni var.

Her sözcük, yazarının kimliğidir aynı zamanda. Şiirlerinizden yola çıkarsak, kaleme aldığınız bu gezi notları da sizin kişiliğinizi, karakterinizi yansıtıyor diyebilir miyiz?

Kesinlikle diyebiliriz. Şiiri her zaman önde ve hayatımdaki en değerli şey olarak görsem de düzyazılarımın da benim dünyamın yansımalarını taşıdığını, beni ve hayata, insana bakışımı yansıttığı açıktır. Dahası kendimden öte şiirlerimde de düzyazılarımda da insanlık için özlediğim ‘güzel günler’in türküsünü söyledim.

Gerek içerik, gerekse de dilsel olarak kitabınız deneme formuna daha yakın bizce. Fakat pek çok mecrada kitabınızın bir gezi kitabı olduğuna dair vurgulara da rastlamak mümkün. Düzyazılarınızı kaleme almadan önce mi biçimine karar verirsiniz, yoksa biçim zamanla mı ortaya çıkar?

Kitaptaki yazıların her şeyden önce uzun bir zaman dilimine yayıldığını söyleyebilirim. Neredeyse yirmi yıl içinde yazılmışlar. Kimisi Cumhuriyet gazetesi kültür sayfasında yazdığım köşe yazıları, kimi çeşitli ülkelerde katıldığım edebiyat etkinliklerinin ya da yalnızca keyif ya da meraktan çıktığım gezilerin günlükleri. Bu izlenimleri kâğıda dökerken biçimini ya da türünü hiç düşünmedim. Gördüklerimden insana, topluma ve dünyaya dair düşünceler çıkarabilmek, bunları da okurlarla paylaşabilmek oldu hep amacım. Tek başına gezi yazıları demek haksızlık olur bence. Gezi izlenimlerinden çok düşünceyi öne aldığımı sanıyorum.

İster gezi kitabı, ister deneme olsun, bu türdeki her çalışmanın bir de tarihsel karşılığı vardır. Yazarın, tarihsel bir sorumluluğu olduğunu, nesnel doğruya ya da gerçeğe bağlı kalması gerektiğini düşünüyor musunuz?

Elbette. Hiçbir cümlemi insan ve toplum kaygısı olmadan kâğıda dökmedim. O zaman yazdıklarımı yayımlamanın da bir anlamı olmazdı. Kendimiz için yazıyorsak yine kendimiz okuyabiliriz. Başkalarının zamanını almaya gerek yok. Bu yüzden tarihsel ve nesnel gerçeklik her zaman yanımda, aklımdadır.

Kitabınızda, “Her baktığı şeyde insanı ve toplumu düşünen biriyim” cümlesine yer veriyorsunuz. Bu cümlenin, sanatçının sorumluluğu bağlamında nitelenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Sizce bir sanatçı veyahut da bir insan, çağına karşı sorumlu olmalı mıdır? Cevabınız olumluysa, üretim bağlamında bunun sonuçları nasıl ortaya çıkar?

Yalnız her sanatçı değil, her insan yaşadığı çağa da, yeryüzüne de, tek tek bütün insanlara karşı sorumludur. Dünya öyle bir yere geldi ki, artık topyekûn var olma ya da yok olma sınavıyla karşı karşıyayız. Yaşanan güncel dunya-artik-hepimizin-evi-714217-1.gelişmeler bu olguyu daha da görünür kıldı. İnsanoğlunun özgürlükçü ama planlı bir yeni üretim aşamasına geçmesi gerekiyor. Plansızlık ve denetimsizlik dünyayı çürütüyor. Düşünün çocuklar için dünyanın öte ucunda üretilen oyuncaklar kanser yapıcı çıkıyor. ‘Çocuk, oyuncak, kanser’. Üçünü aynı cümle içinde düşünebilmek bile ne korkunç. Neden böyle? Denetimsiz kâr tutkusu. Böylesi insanı zehirleyen, bilincini körelten bir kâr tutkusunu insanoğlu hayatın her alanından söküp atmalıdır. Dünyayı topyekûn yok oluşa götürecek günler gelmeden.

Çalışmanızın bir bölümünde, Yurt sevgisi soyut bir duygu mudur, yoksa düşünceyle ulaşılmış bir sonuç mu? sorusunu soruyorsunuz. Bu sorunun, Doğulu (Aslında Latin Amerika’yı da kapsar şekilde, Batı haricinde kalan yerleri) aydının bir sorunu gibi geldi bize daha çok. Bir Batılı aydın bu soruyu bugün de kendine soruyor mudur?

Yurt sevgisi kavramının ülkeden ülkeye ya da kültürden kültüre değişeceğini sanmıyorum. Günümüz aydınları artık ulusal çapta değil, küresel çapta düşünüyorlar. Bu da son derece doğal. Dünya artık hepimizin evi. Yok olduğunda da bütün canlılarla birlikte yok olacak. O zaman ne yurt kalacak elimizde ne sevdiğimiz insanlar ne de hayranlık duyduğumuz sanat eserleri…

Türkçe’nin en önemli şairlerinden birisiniz de… Bugün Türkçe şiir hakkındaki görüşleriniz nelerdir? Yeni kuşak şairleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

20. yüzyılda öylesine zengin, görkemli bir şiirimiz oldu ki, sonraki kuşakların bu büyüklük altında ezilmemeleri olanaksız. Bu yüzden kendi arayışı içinde yolunu kaybetmiş bir şiir günümüz şiiri. Doğruyu ve güzeli arama yollarını yitirmiş. Neye bakacağını, kendisi için değerli olanın ne olduğunu göremiyor. Günümüzün şair diye ortalıkta dolaşanlarının büyük çoğunluğu kafası kesilmiş tavuklar gibi etkinlikten etkinliğe koşa koşa gidiyorlar. İyi de gittikleri etkinlik ne işe yarıyor, kim cebini doldurmak için kullanıyor bu etkinlikleri, çağrılanlar neye göre çağrılıyor kimse durup bunları düşünmüyor. İnsani, ahlaki ve sanatsal değer yargıları olmayan insanlar olarak görüyorum, günümüz şairlerinin ezici çoğunluğunu.

Hazırladığınız yeni bir çalışma var mı? Günleriniz nasıl geçiyor?

Özel bir çalışma yok. Haftada bir Cumhuriyet gazetesinin kitap ekini yayına hazırlıyorum, iki ayda bir Sözcükler dergisini yayımlıyorum. Yanı sıra sevdiğim yazarların başka yayınevlerince basılmayan kitaplarını yayımlıyorum. Bunların dağıtımıyla da uğraşıyorum. Yitirdiğimiz sevgili dostları anarak, onların kitapları, fotoğrafları arasında, sessiz bir evde, kendimce yaşıyorum.