Dünya Çocukları Projesi veya bir gelecek rüyası

GÖKHAN YAVUZ DEMİR

Dünya can çekişiyor. Bunu uzun bir süredir reddetmek mümkün değil. Herkes bunu kabul etse bile yine de bu korkutucu durum sanki hiç değişmeyecek gibi ciddiyetini ve aciliyetini muhafaza ediyor. İtirazlar, bahaneler, tartışmalar, tezler ve anti-tezler arasında dünya can çekişmeye devam ediyor.

Sonuçlarını her geçen gün daha çok iliklerimize kadar hissettiğimiz bu can çekişmenin elbette edebiyatta bir yankısı olmaması düşünülemezdi. Türkçenin usta ve verimli yazarlarından Cemil Kavukçu da son kitabı Siyah Rüya Taşı’nda dünyanın bu can çekişmesine son verecek bir düşünü hikâye etmiş. Her şey evvela düşlemekle başlıyorsa, dünyayı kurtaracak müşterek bir düş inşa etmemiz kaçınılmaz. Geleceğe, müşterek geleceğimize dair bir düşün ancak çocuklarla inşa edilebileceği de muhakkak. İşte Cemil Kavukçu da çocuklar için, içinde çocukların olduğu bir düş kurgulamış. Çok da iyi etmiş!

Her şey bir apartmanda yaşayan modern şehirli çekirdek bir ailenin küçük çocukları Emre’nin bir okul dönüşü yolda karşılaştığı gizemli bir yaşlı adama yardım etmesiyle başlıyor. Yaşlı adamın bu yardımına karşılık kendisini siyah bir taşla ödüllendirmesine hayli şaşıran Emre, birden rüyalarında istediği yerlere seyahat edebilme imkânına kavuşuyor. Ancak bu kimseyle paylaşılmaması gereken bir sırdır. Emre’nin taştan ve onun sihirli gücünden bahsetmesi durumunda, taş bu rüyalarda seyahat imkânı sağlayan tılsımını kaybedecektir. Fakat daha taşın sihrini test ettiği ilk gece Emre, göreceği rüyalarda hiç ummadığı birtakım gerçeklerle karşılaşmaya başlar. Rüyalarında ne kadar mekân değiştirirse değiştirsin, bütün rüyaların teması hep aynı kalır: dünya çölleşmektedir.

Daha ilk rüyasında tanıştığı dünyadan görülemeyeck kadar uzaktaki TİO gezegenin mensupları Emre’ye dünyadaki bozulmanın bütün uzayı olumsuz etkilediğini, evrende her şeyin birbirine çok ince ağlarla bağlı olduğunu ve dünyalıların kendi gezegenlerini kurtarmalarının hem kendileri hem de bütün evrendeki düzen için hayatî olduğunu anlatır. Emre’nin bütün bu anlatılanlara ilk cevabı, hepimizin vereceği cevapla aynıdır: “Ben mi yardım edeceğim?” Nedense hiçbirimiz, bir tek kendimizin çözemeyeceği kadar büyük ve karmaşık olan çevre kirliliği, bozulan doğa, nesli tükenen hayvanlar gibi problemlerin, aslında tek tek hepimizin eylemleriyle çözülebileceğini anlayamıyoruz.

Oysa TİO gezegenindekiler bu hayatî vazife için Emre’nin dışında başka çocukları da seçmişlerdir. Peki neden çocuklar? Çünkü dünyayı ve geleceği aslında sadece çocuklar kurtarabilir de ondan.

İnsan nüfusu hızla artarken, başka memeli, sürünen ve balık türleri hızla azalıyor yahut daha da fenası yok oluyor. Ormanlık alanlar hızla azalırken, betondan canavarlara benzeyen şehirler daha da büyüyor. Küresel sıcaklık hızla artıyor. Ve aslında insanlık sadece kendi kendini değil, kendisiyle birlikte dünyanın yaşam alanını da yok ediyor. Emre, kız arkadaşı Ayça ve başka çocuklar rüyalarında doğaya hoyrat davranırlarsa doğanın da onlara hoyrat davranacağını, fakat doğayı korurlarsa doğanın da onları koruyacağını öğreniyorlar. Dünyayı, bir “dünyayı kurtaran adam” olmadan kurtarmak için iyi bir başlangıç.

Bu iyi başlangıcın akabinde bizi iyi bir sonucun bekleyip beklemediğini şimdilik bilemiyoruz. Fakat dünyayı kurtaracak o çocuklardan biri olmak için hiçbirimizin sihirli bir taşa ihtiyacı yok. Belki bizler de sadece Cemil Kavukçu’nun düşüne ortak olarak Emre ile Ayça’nın rüyalarındaki seyahatlerine katılıp Siyah Rüya Taşı’nı okuyarak dünyayı can çekişmekten kurtarmaya yönelik umut verici ilk adımı atabiliriz.