Son yılların popüler konusu olan platform ya da paylaşım ekonomisi ile ilgili olarak da birkaç sunumda kısa süreli ev kiralamanın konutun kullanım değerine karşı, değişim değerinin ön plana çıkarılması ve konut hakkından vazgeçilip, özel mülkiyet hakkının önemsenmesine yol açması vurgulanıyordu.

Dünya Kentlerinde Neler Oluyor? 19. ISA Dünya Sosyoloji Kongresi’nden notlar

Meriç Kırmızı - Dr. Öğr. Üyesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi

Temmuz’un üçüncü haftasında bir hafta boyunca Toronto’da 19. ISA Dünya Sosyoloji Kongresi’ne katıldım. Kentsel toplumsal hareketler ve yerel ölçeği aşmakla ilgili üç akademisyen ortaklaşa yaptığımız kendi oturumumuz dışında, Uluslararası Sosyoloji Derneği’nin (ISA) Kentsel ve Bölgesel Gelişme ile ilgili Araştırma Komitesi’nin (RC21) düzenlediği birçok başka oturumu da dinledim.

Böylece dünya kentlerinin ne gibi sorunları var, bu sorunlarla ilgili ne gibi çalışmalar yapılıyor biraz öğrenme fırsatım oldu. Temmuz sıcağında çeşit çeşit gökdelenleri, alışveriş mekanları ve evsizleriyle biraz New Yorkumsu, tipik bir gelişmiş Batı kenti havasındaki Toronto’nun merkezi iş bölgesinde dolanıp durmanın zaten pek bir anlamı yoktu. Başka kongrelerden eski yüzleri görünce, kongre arkadaşlığı gibi toplumsal bir grup olabildiğini fark ettim.

dunya-kentlerinde-neler-oluyor-19-isa-dunya-sosyoloji-kongresi-nden-notlar-501089-1.
Eski kent bölgesinde sevilen bir açık alan

Turist olarak değişik ve keyifli deneyimler de yaşadım elbette. Örneğin, ilk kez Airbnb ile bir ailenin evinde bir oda kiraladım ve oldukça rahat ettim. Kenti Kuzey-Güney ve Doğu-Batı yönlerinde arşınlayıp duran sevimli tramvayları (Kanadalılar streetcar diyor) sıkça kullandım. Kentin doğusundaki alışveriş caddesi Yonge Street’e komşu olan Ryerson Üniversitesi’nin içindeki Balzac’s diye bir kahvede sabah kahvemi içtim. Kongrenin son gününde gözümü karartıp, günübirlik ABD ile sınırı oluşturan ve oldukça turistik Niagara Şelaleleri’ne gidip ıslandım. Bunun yanında, eski kentte St. Lawrence pazaryeri gibi kırmızı tuğladan birkaç alçak yapı (Toronto kent peyzajı bu yeni ile eskinin iç içe geçmiş karşıtlığından oluşuyor) ve yine kentin Doğu kısmında insanların çok ilgi gösterdiği, sincapların insanların elinden ceviz yediği, birkaç kamusal, açık alan düzenlemesi hoşuma gitti.

dunya-kentlerinde-neler-oluyor-19-isa-dunya-sosyoloji-kongresi-nden-notlar-501090-1.
Gökdelen, tramvay ve eski yapılar

Dinlediğim kent oturumlarında üzerinde durulan belli başlı konular, kentsel neoliberalizmin planlama, yerel yönetim ve politika boyutları, konutta finansallaşma, turizm ve soylulaştırma, yaşam tarzı göçü (lifestyle migration), kısa süreli konut kiralama ve kentsel toplumsal hareketlerdi. Neoliberalleşme ile birlikte kent planlaması anlayışında yaşanan değişimle ilgili olarak, Çek araştırmacılar (Petr Gibas ve Irena Boumová) planın yerini bir tür kent imajcılığının ya da kenti cilalama işlevi dışında içi boş, ancak arkasındaki gücü yansızlık görüntüsüyle maskeleyen siyasal söylemlerin aldığını belirtip, bu yeni sözde planlama yaklaşımının tek amacının pazar rekabeti için kentte gerekli olan ortamı yaratmak olduğunu söylüyordu. Kanadalı bir başkası (Daniel Kudla) kentsel yeniden canlandırma tartışmalarında çeşitli çıkarlar arasında uzlaşmaların nasıl sağlanabildiği sorusunu, toplumsal hiyerarşi bakımından aşağıdan ya da yukarıdan gelen hareketlere göre daha ortada konumlanan, neoliberal kentsel yönetişim biçimi olarak iş geliştirme bölgelerinin (business improvement areas) işleyişini inceleyerek yanıtlıyordu.

“İlerici kentler” (progressive cities) temalı başka bir oturumda deneyimli akademisyenler dünyadaki gelişmelere paralel olarak kendi ülkelerinde de gitgide daha neoliberal ve tutucu olan devletler karşısında, ilerici kentlerin varlığını, geçmişi, bugünü ve geleceğiyle çok yönlü olarak tartışıyorlardı. Kaliforniya Üniversitesi’nden Walter Nicholls, 1990’lara kadar göçmenler ve yoksullar için bir “sığınak kent” (sanctuary city) işlevi görüp, direniş başkenti olmuş Los Angeles’ın nasıl sonradan bu niteliklerini yitirdiğini, kısacası, başarısızlığının nedenlerini açıklıyordu. Barselona Üniversitesi’nden Marc Pradel, İspanya’da belediyeciliğin tarihsel rolü ve bugünkü “yeni belediyeciliği” (new municipalism) özetliyordu. Sao Paulo Üniversitesi’nden Eduardo Marques, Brezilya metropollerinde son yıllarda görülen tutucu değişimden (conservative turn), buna karşın gelişen konutla ilgili hareketlerle yerli hareketlerinden ve geleceğin şimdilik darmadağınık gözüktüğünden söz ediyordu.

Başlı başına önemli bir konu olan konutta finansallaşma sorunu ile ilgili bir oturumda, Kanadalı bir araştırmacı (Martine August) Toronto gibi büyük kentlerde gayrimenkul yatırım ortaklıklarının (real estate investment trusts) nasıl çok-aileli konutları, apartman dairelerini yeniden konumlandırarak, finansallaştırıldığını ve sosyal konut ve kira denetimlerinin azaltılması politikalarının bu finansallaşmaya katkısını aktarıyordu. İsviçre’de konutların finansallaşması öyle absürt bir duruma gelmişti ki emeklilik fonları bile işin içindeydi ve Basel örneğinde olduğu gibi kendi emeklilerini bile yerinden edebiliyordu (Jonas Aebi ve Malte Flachmeyer). TOKİ konusunda ödüllü bir doktora tezi sahibi olan Türk bir araştırmacı (Havva Ezgi Doğru) Türkiye’deki ve Küresel Güney ülkelerindeki yasadışı konut piyasasının finansallaşma yerine “borca dayalı mülk sahipliği” (debt-based asset ownership) gibi başka kavramlarla açıklanması gerektiğini söylüyordu.

dunya-kentlerinde-neler-oluyor-19-isa-dunya-sosyoloji-kongresi-nden-notlar-501091-1.
Toronto Rıhtımı’nda yeniden kullanım örneği ve turizm soylulaştırması

Turizm, yaşam tarzı göçü, kısa süreli ev kiralama ve soylulaştırma konularında yapılan sunumlar ve tartışmalar genellikle, kentlerin turistikleşmesinin; küresel ölçekte insan ve sermaye hareketliliklerine yol açması ve bu artan uluslararası talebin, kentlerdeki konut stoku üzerinde ekstra baskılar oluşturarak, yerli halkı, mahalle yaşantısını, vb. olumsuz etkilemesi üzerineydi. Söz konusu turizm ister sağlık turizmi (Ludek Sykora ve Klara Fiedlerova), ister kültür ya da deniz turizmi olsun, turistikleşen kent merkezlerinde “kültürel miras soylulaştırması” (heritage gentrification), “turizm soylulaştırması” (tourism gentrification) gibi sonuçlar doğuruyordu. Buralarda mülk sahibi olan yerli sınıf rantiyeye kayarken, kiracılar yerinden, hiç olmadı, rahatsız ediliyordu (David Navarrete).

Son yılların popüler konusu olan platform ya da paylaşım ekonomisi ile ilgili olarak da birkaç sunumda kısa süreli ev kiralamanın konutun kullanım değerine karşı, değişim değerinin ön plana çıkarılması ve konut hakkından vazgeçilip, özel mülkiyet hakkının önemsenmesine yol açması vurgulanıyordu. Bu kaygılandırıcı gelişmelerin toplumsal sınıflar, kent yaşamı, kent yoksulluğu ve demokrasi ile ilgisi sorgulanıyordu. Amerikalı bir araştırmacı (Lily M. Hoffman) kısa süreli ev kiralamanın konutların otelleşmesine (hotelization) neden olduğunu ve bu durumun konut sorunu için en az finansallaşma kadar önemli olduğunu söylüyordu. Yine, İtalyan araştırmacılar (Giovanni Semi ve Marta Tonetta) bu süreçlerin yeni bir kentsel rantiyeci orta sınıf oluşturduğunu ve bu yeni ekonominin sınıflara, kuşaklara ve coğrafyaya göre değişik biçimler alabildiğini ileri sürüyordu.

Bütün bu irdelenen, açığa çıkarılan ve sorunsallaştırılan neoliberal kentsel süreçler, artık dünyanın gündemini oluşturuyor. Kentsel neoliberalizm kentsel toplumsal hareketlerin söylemlerini bile içselleştirip, yeni imar alanları için reklam malzemesi yapabiliyor (Luanda Vannuchi). Ayrıca, yarattığı yaşam tarzı göçü gibi olgularla ulus ötesi bir nitelik kazanmış durumda... Her koşulda, Walter Nicholls’un Los Angeles örneğinde olumsuz anlamda kullandığı sözü tersyüz edip, diyebiliriz ki, “Hiçbir şey sonsuza dek sürmez”, çünkü Marques’in altını çizdiği gibi, “Siyaset çok olasılıklıdır.”