Penguen’den BirGün’e, her yazısını okuduğum sevgili Kaan Sezyum geçenlerde, bu sayfadan bir çağrıda bulundu: “Cahillik çok güzel, gelsene!”

Sahiden güzel olmalı cehalet. Sevgili Murathan Mungan’ın Şahmeran’ın ağzından söylediği gibi “bilmek lanetlenmektir” zira. Özellikle bu ülkede... Bilmek lanetlenmektir. Acıdır. Hüzündür. Korkunçtur.

Bilmezseniz, Kaan Sezyum’un yazdığı üzere, dünyanın düz olduğuna inanabilir… Buna inanan insanlarla birlikte “kazananların safında” olduğunuzu düşünebilir... Mutlu olabilirsiniz.

Erdoğan Türkiyesi’nde bilmemek mutluluktur. Ne kadar az bilirseniz kafanız o kadar “rahat” olur.

Örneğin;
Tarihimizde ilk kez bir (eski) bakan hakkında (güya) stratejik ortak ABD’de tutuklama kararı veriliyor. Erdoğan, bu konuda “burnumuza pis pis kokular geliyor” diyerek “Türkiye üzerine oyunlar oynandığı” imasında bulunuyor. Ama sonra bir bakıyorsunuz New York’ta Trump ile yan yana büyük sırıtışlarla poz veriyor. Yapılan açıklamalardan da anlıyorsunuz ki, ERDOĞAN HÜKÜMETİ’NİN BAKANI Çağlayan hakkındaki tutuklama kararı ikilinin gündeminde yer almamış. Eğer Çağlayan vakasını bilmiyorsanız, zaten bu tuhafınıza gidecek bir şey değil. Biliyorsanız da, beyninizi neredeyse her gün resetlemeniz gerektiğini öğrenmişsinizdir. Bas “dün” tuşuna, “delete” et. Mutlu ol!

Ya da örneğin;
Erdoğan - Trump (ayaküstü) görüşmesinde değinilmiş olduğu kesin Barzani Referandumu… Malum, Erdoğan New York’a giderken tankları sınıra yığarak (güya) gözdağı verdi. New York’ta da “fena yaparız” minvalinde mesajlar verdi. Daha on gün önce bu konudaki sorulara “Dışişleri’nden gelecek raporlara bir bakalım” diye yusyuvarlak yanıt verdiğini duymamış olabilirsiniz. Duysanız da unutmuşsunuzdur. Hele iki yıl önceki şu sözlerini mümkün değil hatırlamazsınız:

“Bağımsız Kürdistan meselesini, Irak’ın birinci derecede kendi iç meselesi olarak değerlendirmek gerekiyor. Yani Irak, kendi içinde böyle bir eyaleti bu şekilde BÖLÜNME ile neticelendiriyorsa, bu onun iç sorunudur, bizi ilgilendirmez.”

O sırada bu sözleri fevkalade uygun bulur, mutlu olursunuz. İki yıl içinde kesinlikle unutur, daha da mutlu olursunuz. Hatta Barzani’ye (olmaz ya) savaş ilan edecek olursanız vatan - millet nutuklarıyla mutluluktan “ölürsünüz”.

•••

Erdoğan’ın yine New York’ta, Küresel İş Forumu’nda Türkiye’deki tutuklu gazetecilere dair soruya verdiği yanıtı okudunuz mu peki?

Bir kez daha ve çok çok özetle “onlar gazetecilikten değil terörden, adi suçlardan içerde” yanıtı verdi. Adi suçlardan söz ederken de “bankamatik soygunu”ndan bile söz etti.

Bunu söyleyenin, bu ülkeyi yöneten kişi olduğunu unutalım mı lütfen! Hadi! Hemen!

•••

İşin vahim yanı şu: Erdoğan’ı... Yaptıklarını... Yapacaklarını... Hatta “kim olduğunu” unutabiliriz. Ama her gün, bize “onu hatırlatacak” biri / birileri çıkıyor karşımıza.

Bakın; aşağıda “açıklamasını” okuyacağınız kişi iktidar partisinin, AKP’nin üst düzey isimlerinden biri. AKP Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ... Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesinde yaşananlar üzerine söyledikleri aynen şöyle:

“Son günlerde yaşanan bir olay var. HDP Milletvekili birisinin annesi vefat etti ve bir mesele oldu. Bir gün sonra birçok açıklama oldu. Ben Ankara’daydım açıkçası, HDP genel başkan yardımcısı ve milletvekilinin annesinin vefatından haberi olmadı. Bir takım hadiseler yaşanmış. Şimdi insan şunu sorguluyor. O cenazenin oraya gömüleceği ve o insanları oraya getiren zihniyet, hangi zihniyet. Yani o eylemcileri oraya getiren, onu haber veren kimler. Daha sonra içişleri bakanımızın bir kişinin fotoğraf çektirmek istemesi ve fotoğrafı çektirmesi, o kişinin gözaltına alınması. Orada o fotoğrafın servis edilmesi. Oraya baktığımız zaman ne yazık ki, ölümler üzerinden bir takım operasyon yapma görevine yeniden başladılar. Geçmişimizde Berkin Elvan olayı vardı. Bir yıl fişe takılı olan Berkin Elvan’ın fişini, yerel seçimler öncesinde çektiler. Biz, bunları çok gördük. Artık bu bayatlamış operasyonları yapmaktan vazgeçin.”

Ne demek istiyor acaba? Hatun Tuğluk’u Ankara’da toprağa vermek provokasyon mu oluyor? Saldırganları bizzat HDP’liler mi oraya getirmiş? Saldırganı İçişleri Bakanı’nın yanına götürüp fotoğraf çektirenler de mi onlar yoksa?

İyi misiniz beyefendi?

Berkin Elvan’ın “fişini çekenler” kimler ayrıca?

İktidardasınız ya! Eğer söylediklerinize inanıyorsanız gereğini yapsanıza. Berkin’in fişini çekenleri bulsanıza. Hatun Tuğluk’un cenazesine saldıranın HDP’li falan olduğunu kanıtlasanıza.

Tamam, “işinizi yapmadan” akla ziyan iddiaları ortaya atmaktan utanmıyorsunuz, anladık. Yahu, ölümlerden asıl medet umanların asıl siz olduğunuzu hatırlamıyor musunuz?

1 Kasım seçimlerinden önce, hani şu korkunç 10 Ekim Ankara katliamı sonrasında, dönemin başbakanı ne dedi, unuttunuz mu:

“Ankara’daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var.”

•••

Elbette unutmuyorlar. Elbette dün dediklerini daha dün gibi hatırlıyorlar.

Ama cehalete güveniyorlar. Kitlelerin, ne kadar az bilir / öğrenir / soru sorarsa o kadar kolay “yola geleceğini” düşünüyorlar.

Diktatörlüğün en beğendiğim tarifi şudur:

“Diktatörlük bir kişinin milyonlarca insana hükmetmesi değildir. Milyonlarca kişinin tek bir kişiye boyun eğmesidir.”

İşte bu, ancak cahillerle mümkün. Ve elbette, cahil olmadığı halde üç kuruşluk çıkarı için susan iş insanları / akademisyenler / köşe yazarları / sanatçılar ile...