Kravatınızı takmalısınız. Gömleğinizle kravatın rengi, pantolonunuzla ayakkabıların uyumu tam olmalı. Eteğinizi o günkü görüşmelere göre seçmeli, ayakkabınızla çantanızın rengini aynı kılmalısınız. Belki o gün hiç istemediğiniz halde uyanmalı, bedeniniz ve zihniniz buna uygun olmadığı halde sabahın köründe çalışmaya başlamalısınız. Koşuşturarak aldığınız bir araba varsa ona binmeli ve o arabayı yine daha hızlı bir koşuşturmada kullanmalısınız. Patronunuz geldiğinde ayağa kalkmalı, söylenecek şeyleri pür dikkat dinlemeli ve alacağınız para karşılığında yapabileceğinizin en iyisini yapmalısınız.

Pazartesi adaptasyon sıkıntısı çekiyor, Cuma hafta sonu heyecanıyla yanıyor olmalısınız. Bütün bir hafta, ay, yıl ve hatta seneler boyunca bunu tekrar etmelisiniz. İşinizi sevmemek gibi bir lüksünüz; yanlış gördüğünüz şeyleri söylemek gibi bir yanlışınız olmayacak şekilde hayatınızı devam ettirmelisiniz. Birilerinin yalnızca ve yalın bir şekilde sadece yaşamak dediği şey sizin için lüks olmalı ama siz bunun farkına varmamalısınız. Bütün bunları sağlayabilmek için tek başınıza olduğunuzu ve çevrenizdeki herkesin sizin rakibiniz olduğunu aklınızdan çıkarmamalısınız. İnsanlara gerekliyse temas etmeli ama derinlemesine nüfuz etmemelisiniz. Sevmemelisiniz. Sevmenin getireceği her türlü sorumluluğun size bir şekilde yük getireceğinden emin olmalı, dokunmaktan ve kucaklamaktan kesinlikle kaçınmalısınız. Çoraplarınızı yılın modasına bakarak ayakkabınızın rengine göre ayarlamalısınız. Ve bacak bacak üzerine attığınızda bacaklarınızı açıkta bırakmayacak uzunlukta olmasına özen göstermelisiniz.

Başka yer ve zamanda olsa yüzüne bile bakmayacağınız insanları çekmelisiniz. İyi kokan, kötü kokan, parfüm kokan, ter kokan ama bir şekilde kokuyor varsaydığınız; iyi görünen, kötü görünen, şık görünen, paspal görünen ama bir şekilde öyle ya da böyle görünüyor varsaydığınız insanları çekmelisiniz. Ancak insanlar sizin için varsaydığınız birer görüntü olmaktan ileri gitmemeli. Risk almamalısınız. Ellerini sıkarken yüzlerine gülmeli göz teması kurmalı ama samimi olmamalısınız. Saatlerce çalışmalı, performansınızı artırmalı ve diğerlerinden daha iyi görünmelisiniz.

Ve posanız çıktığında eve doğru yola çıkmalısınız.

Yol kendinden eziyet, kendinden bir cehennem olacak. Ve siz kravat takacaksınız. Akşam eve geldiğinizde kravatınızı çıkaracak, topuklu ayakkabınızı rafa kaldıracaksınız. Ve bu, kumaştan ve deriden yapılma kıyafetlerinizi; yani aslında bir başka canlının cesedinden ya da vücudundan devşirilen giysilerinizi; sizden daha önemli olan ve yer kaplayan bu eşyaları baş köşeye koyacaksınız. Koltuklarınıza kurulacak, bir katliam, iki üç ölüm haberi izledikten sonra, “Bizden uzak olsun da...” temennileriyle gerilen sinirlerinizi gevşetmek için üçüncü sınıf bir diziyle avunmaya çalışacaksınız. Güleceksiniz. Ağlayacak, şaşıracak, korkacak, sevineceksiniz. Bolca gülerek, hayret ederek, şaşırarak, her gece kendinize ayırabildiğiniz bir iki saatin eğlenceli geçtiğine kendinizi ikna edeceksiniz. Ve sonra belki çıplak bedeninizi seyre dalacak, belki sevişecek, belki de dönüp uyuyacaksınız...

Aşk yok diyecek, mutluluk uzakta diyecek, dünya kötü diyecek ve uykuya dalacaksınız. Yeni dünyanın el üstünde tutulan yeni insanı sizsiniz. Güzel rüyalar görecek ama her sabah bir kâbusa uyanacaksınız.