Ayasofya’nın AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredilmesi, kadınların dünya mirasına erişimini de kısıtlıyor.

Dünya mirasına erişimde inanç ve mezhep temelinde engel

BirGün Kadın

Danıştay’ın Ayasofya’nın camiden müzeye dönüştürülmesine dair kararı iptal etmesinin ardından, Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile Ayasofya, Diyanet İşleri Başkanlığı’na devredildi. Fakat bu karar, laiklik gözetilmeden alınmış tüm kararlarda olduğu gibi yine toplumsal olarak en çok kadınları etkiliyor.

Kültür Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde yer alan kriterlere göre Ayasofya’nın UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasının nedenlerinden birisi de evrensel ve kültürlerarası bir değere sahip olması.

Bugün Ayasofya adıyla bildiğimiz bu yapı, Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 532 – 537 yılları arasında inşa edildi. Ancak yaklaşık bin yıl sonra Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethettiğinde camiye dönüştürüldü. Cumhuriyet kurulduktan sonra, tüm insanlığın hizmetine sunulmak üzere 1935 yılında da müzeye çevrildi. O zamandan itibaren de insanlık tarihinin bir sembolü olarak gezmek isteyen herkese kapılarını açtı. Yani adına ister Ayasofya ister de Hagia Sophia deyin cami olarak hizmete açılan bu tarihi yapı, yalnız Müslümanların ya da Hıristiyanların değil tüm dünyanın ortak mirası.

dunya-mirasina-erisimde-inanc-ve-mezhep-temelinde-engel-758182-1.

Oysa, Ayasofya’nın yalnız Sünni İslam’ın temsilcisi olan Diyanet İşleri’ne devredilmesi; kadınların evrensel önemi olan bir tarihi esere erişimini de inanç, mezhep ve inanış temelinde alenen engelliyor. Üstelik, Ayasofya cami olarak ‘hizmete’ açılmış olsa da kullanımına yönelik resmi bir yönetmeliğin henüz bulunmaması da kadınlar açısından endişe verici. Örneğin, Ayasofya’yı gezme talebinde bulunan kadınlara ve onların kıyafetlerine yönelik, tek bir inancın gereklilikleri göz önüne alınarak yaptırım uygulamaya çalışmak söz konusu bile olmamalı.

Yalnız Diyanet’in değil, devletin de erkek egemen olduğu Türkiye’de kadınların ibadet alanlarını eşit kullanım hakkı yokken, şüphesiz ki Ayasofya cami olarak kullanıma açıldıktan sonra kadınların kültürel bir mirasa erişim hakkı da kısıtlanmış olacak. Camilere hangi kapıdan veya Ayasofya’ya ne zaman gireceğimizi belirlemek ya da Ayasofya’yı nereye kadar gezebileceğimizi söylemek, manevi değerleri koruduğunu söyleyenlerin din ve ibadet söz konusu olduğunda bile kadınların haklarını gözetmediklerinin kanıtı.

Biz Ayasofya’nın Diyanet’e devredilmesinin ve cami olarak hizmete açılmasının uluslararası anlamda nasıl bir güç gösterisi olduğunun farkındayız ve bu güç gösterisinin İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için çalışan ve kadın-erkek eşitliği fıtrata terstir diyen eril zihniyetle yakından ilişkili olduğunu da biliyoruz.

Siyasal İslam’ın Türkiye’deki yaptırımları ve alınan kararlar kadınların toplumsal alandaki yerini kısıtlıyor:

İstanbul Sözleşmesi’nin iptali yaşam hakkımızı tehlikeye atarken, Ayasofya’nın cami olarak kullanıma açılması gibi popülizm kokan kararlar ve siyasilerin ağızlarından düşmeyen “Bir kadın olarak sus” ya da “Kadın toplum içinde kahkaha atmayacak” gibi cümleler de toplumda kadına yönelik ayrımcılığı körüklemeye devam ediyor. Üstelik şeriatçı söylemler ve biatçı kültür kadınlara zarar vermenin yanında Türkiye’yi Ortaçağ zihniyetine hapsetmekten başka bir işe yaramıyor. Oysa, Ayasofya’nın müze olarak kalması aslında Türkiye’nin tarihin tozlu sayfalarında kalması gereken din üzerinden ayrıştıran söylemleri bırakarak daha eşitlikçi bir yerden siyaset yapabildiğini tüm dünyaya gösterebilmesi demek.