Lois Sebahban, hem tarihin karanlık bir dönemine ışık tutuyor hem bu durumu bir çocuğun gözünden yansıtarak sorgulamalara çok açık, insan olmanın anlamları üzerinde düşündüren bir anlatı ortaya koyuyor

Dünya tarihinde karanlık bir sayfa

Lale Ay

İkinci Dünya Savaşı’nın tüm dehşetiyle sürdüğü günler… Manami, 10 yaşında Japon asıllı Amerikalı bir kız çocuğudur. Dedesi, üniversitede okuyan abisi ve ablası, annesi, balıkçılık yapan babası ve köpeği Yujiin ile birlikte Amerika’nın Bainbridge Adası’nda huzurlu bir hayatı vardır. Japonya’nın Pearl Harbor limanını bombalamasının ardından, 1942 yılında, Amerikan hükümeti Japon asıllı Amerikalıları toplama kamplarında yaşamaya zorlayan bir kararname çıkarır. Manami o güne dek 'Japon yüzlü' ve 'Japon isimli' olduğunun farkında bile değildir. Ne var ki limanlarına savaş gemilerinin geldiği bir gün öğretmenleri Manami gibi Japon asıllı çocukları toplayıp artık okula gelemeyeceklerini söyleyip onları evlerine gönderir. Gerekli açıklamaları aileleri yapacaktır.

Manami’nin ailesi zaten hiçbir konuda pek açıklama yapmaz. Ona sadece “Üzülme!” derler. Şehrin farklı yerlerinde gördüğü afişlerde Japon asıllı vatandaşların adayı 'tahliye etmesi' gerektiğini okuyan Manami sözlükten 'tahliye' sözcüğünün anlamına bakar, aslında normal olmasına rağmen hiç de normal olmayan durumlardan kendince bir sonuç çıkarmaya çabalar.

Anlayabildiği tek şey evlerini bırakıp taşıyabilecekleri kadar eşyayla yaşamak üzere başka bir yere gidecekleridir, seçme şansları yoktur. Nereye gidecekleri ve orada ne kadar kalacakları belli değildir. Niçin gitmek zorunda oldukları ise daha büyük bir muammadır.

Daha sonra Manami için en belirleyici olacak şeyi ise hazırlıkları tamamlayıp evden ayrılacakları sabah öğrenir. Köpekleri Yujiin’i adada dedesinin bir dostuna bırakacaklardır. Yujiin’i geride bırakma fikri Manami için bütün bu ayrılıklardan daha korkunç, belki anlamlandırması, belki de dayanması en zor olanıdır. O da küçük dostunu gizlice paltosunun içine sokar. Nereye gideceklerse en azından birlikte gitmelidirler. Aile ayrılmamalıdır.

İlk kontrol noktasında şansı yaver gider. Askerler Yujiin’i fark etmez. Ama ikinci kontrol noktasındaki asker paltonun içindeki kabarıklığı fark edip, “Köpek yasak!” der. “Onu şuradaki kafesin içine koy!” Manami donup kalır, annesi, babası, dedesi, kimse bir şey diyemez. Herkes dehşet içinde ve çaresizdir. Dede, gözleri yaşlı, küçük köpeği alıp kafesin içine koyar ve yollarına devam ederler. Manami, Yujiin’in o kafesin içinden, parmaklıklar arasından arkalarından bakışını bir daha hiç unutmayacaktır.

Manami o kontrol noktasında köpeğiyle birlikte sesini de bırakır. Artık konuşamaz; sadece gözler, günlüğüne yazar ve resim yapar. Gerisi toplama kamplarının, hayatın böylesine altüst oluşu karşısında ailenin kendi içinde ve aynı kaderi paylaşan dostlarıyla dayanışmasının, kültürün geçmişten o güne getirdiği değerlerle direnmenin öyküsüdür. Hayatta kalmanın öyküsü…

Yujiin’in başına gelenlerden kendini sorumlu tutan Manami içinse vicdanla, kayıp ve suçluluk duygusuyla, umut ve umutsuzlukla verilen zorlu bir mücadelenin başlangıcıdır. Bir Japon geleneğine uyarak her gün kâğıtlara yazıp rüzgâra bıraktığı mektupları Yujiin bulup ona geri gelebilecek midir? Kayıp, hele ki anlamlandırılamayan bir kayıp karşısında hissedilebilecek her evreden geçer: öfke, kızgınlık, umut, umutsuzluk, suçluluk, üzüntü, çaresizlik, güven kaybı ve sonunda tekrar sevgiye açılma, kabullenme. Hayat devam eder…

Manami’nin büyümesi hızlı, adaletsizce ve zorlu bir şekilde olur. Ama Yujiin için söyleyemediği o “Hayır!”ı haykırarak sonunda sesine kavuşur. Bir daha olmaz! Bu sefer olmaz! “Hayır!” Ne güçlü, sarf edilmesi ne kadar gerekli, sarf edilememesi ne kadar yıkıcı bir kelime!

Lois Sebahban tarihsel olaylara ve belgelere dayanarak başarıyla kaleme aldığı bu ilk romanında pek çok temayı ustalıkla harmanlamayı başarmış. Hem tarihin karanlık bir dönemine ışık tutuyor, hem bu durumu bir çocuğun gözünden yansıtarak sorulara, sorgulamalara çok açık, insan olmanın anlamları üzerinde düşündüren bir anlatı ortaya koyuyor. Çocuklar kadar büyüklerin de severek okuyacağı bir eser Rüzgâra Bırakılan Dilekler.