Pazartesi sabahı saat yedi.. Kapı zili ısrarlı bir şekilde çalıyor. Sabah sabah,  karga kahvaltısını yapmadan kapıya dayanan da kim ola ki

Pazartesi sabahı saat yedi.. Kapı zili ısrarlı bir şekilde çalıyor. Sabah sabah,  karga kahvaltısını yapmadan kapıya dayanan da kim ola ki diye söylene söylene kapıya yöneliyorum. Kapıyı açar açmaz kadim komşum Habibe Nine soluk soluğa ; “ Hahh, çıkmadan yakaladım seni. Kemal evladım, akşam gelirken bana  kavanoz alırmısın? Ama unutma bak!”
“ alırım tabi Habibe nine. Kaç tane alayım?”
“ Şöyle yüzelli, yok yok ikiyüz kadar olsun.”
“ İkiyüz mü? Yuhh artık. Sen ne yapıyorsun Habibe nine?”
“ Semahat yok mu Semahat, şu borsacının karısı hani”
“ Eee ne olmuş Semahat’e?”
“ Ne olacak referandumdan hayır çıkarsa dünya turşu piyasası  tavan yapacak fiyatlar uçacakmış.”
“  Dünya turşu piyasasıdamı varmış. Valla ilk kez senden duyuyorum Habibe Nine. Ben turşuyu  dert edinen tek ulus olduğumuzu sanıyordum.”
“ Valla ben bilmem, ama tuşusuz  kalmak da  istemem doğrusu.”
 Çar naçar evet dedik artık. Kahvaltıya oturduğumda bu nasıl iş diye düşünüyordum. Seksenine merdiven dayamış kadıncağıza bile çok sevdiği turşu üzerinden korku yaratarak propaganda yapmak. Kimin aklına gelir. Dünya turşu piyasasıymış. Pess vallahi..
Ben böyle düşünürken radyoda ekonomi yazarları borsanın yükselişinden söz ediyorlardı. Bakan Babacan ‘ evet’ beklentisinin borsayı uçuracağını söylemiş. Bir başka deyişle tersi olur da ‘hayır’ çıkarsa borsa ve ekonomi çöker tehditi. Bakanından,  AKP üyesi vatandaşa, bu ortak ağız da ne böyle? Yoksa organize işler mi bunlar?
Referanduma beş kala her şey mubah anlayışı ile ‘evet’ propagandası ivme kazanmış vaziyette. Her şey mubah derken bunu Başbakan’ın ifadelerine dayanarak söylüyorum. Bahçeli,  kamu araçlarını propaganda esnasında kullandığı için Erdoğan’ı eleştiriyor. Erdoğan’ da; “ Ne olmuş yani, sen hükümette iken kullanmıyor muydun sanki ?” diye yanıt veriyor.
Her şey mubah, iftar sofralarının propaganda kürsüsüne çevrilmesi bile. Binlerce kişiye kamu kasasından iftariyelik hazırlatıp, üzerine ‘evet’ yazdıran,  hayatında döngelle oruca yatmamış adamların  muşmula muşmula sırıtarak gazetelere pişkince poz vermeleri yozlaşmanın, kanıksamanın, pespayeliğin hangi noktaya geldiğinin göstergesi değil de ne?
Garip gurabadan iftarlarda Allah rızası için evet, üç otuz birikim olan orta sınıftan ekonomi çöker tehditi ile evet, kimi aydın ve sanatçılardan demokrasi vaadi ile evet, vergi kaçakçısı varsıldan yurt dışına çıkış kolaylığı sağlamak vaadiyle evet, fişleme mağdurlarından fişlemeyi kaldırmak için evet, poligamik ortamda kadınlar arası eşitlik için evet isteyen AKP’ye yanıt bakalım ne olacak?
Sadaka kültüründen etkilene ve şu an için başka bir çıkış yolu göremeyen, tırsmış yoksul kitlenin evet demesinin sosyolojik açıdan izahi mümkündür. Piyasalaşmanın önünü daha da açmak için sermaye dünden hazırdır ‘evet’e. Ekonominin hayır ile daha da bozulacağından korkan,  özellikle bu kriz ortamında kötü durumda  olan,  küçük esnaf için de evet en yakın seçenek gibi gözükebilir. Hak ve özgürlük kavramının farkında bile olamayan milyonlarca ezilmekte olan kadın için de öyle.
Gel gelelim okumuş, yazmış demokrasi adına birkaç kelam edebilecek aydın ve sanatçılar için durum hiç de öyle değil. Emek eksenli siyaset yapmak üzere yola çıkmış siyasi partilerin ‘hayır’ etkinliklerinde polis kameraları yine iş başındayken, ülkenin her yanı mobese kameraları ile donatılırken fişlenme kalksa ne olur kalkmasa ne olur. Giderse fişleme gelir afişleme. Bu mudur demokrasi adına atılacak adım? Bu olsa olsa demokrasi taklididir.
Taklit dedikte, Adamın bir çok iyi taklit yaparmış. Hemen hemen her gece bir gösteride yaptığı inanılmaz taklitlerle takdir toplarmış. Gösterilerinde,  izleyenlerin tüm taklit isteklerini kusursuz yerine getirirmiş. Bir gün bir izleyeni ; “ Üstad,  bize bir de kendi taklidini yapar mısın?” dediğinde boynunu büküp;” Üzgünüm o nu yapamıyorum.” diye yanıt vermiş.
Anekdottan yola çıkarak her kes demokrasi taklidi yapabilir ama sosyalistler yapamaz. Bu nedenledir ki sosyalistler demokrasi taklidi yapanları da hemen tanır. Dolayısıyla da demokrasinin kapanmış, kısılmış vanalarını yine ancak onlar açabilir. Pazartesi akşamı yüzlerce kavanoz yerine bir kavanoz çağla turşusu ile kapısına dayanıp, bunu gece boyunca anlattığım Habibe Nine bile anladı da ‘yetmez ama evet’çi köfteler hala anlamadı.
Stad önlerinde satılan ve de mis gibi kokan o tükrük köfte anlaşılan iştahlarını kabartmış, akıllarını almış.  Canım kardeşim, güzel kokar, iştah kabartır amma o gerçek değil, soyalı köfte..
Yoksa sizde mi?