Geçen hafta Türkiye’de yılın en önemli 10 futbol olayını incelemiştik. Sınır ötesinde olup bitenlere göz atarak yılı kapatıyoruz

Dünyada 2016’nın 10 futbol olayı

1- Leicester City’nin şampiyonluğu: Kariyerinde İtalya Kupası dışında doğru dürüst hiçbir başarı olmayan ve Yunanistan teknik direktörlüğünden 4 maçta 3 mağlubiyet 1 beraberlik performansından sonra kovulan Claudio Ranieri için İngiliz gazeteleri "Leicester ligde kalmak istiyorsa, çok iyi bir seçim olmayabilir" diyorlardı sezon başında. Ne de olsa Yunanistan Futbol Federasyonu Başkanı Giorgos Sarris, “Ömrümde yaptığım en kötü hoca seçimi” demişti onun hakkında. Leicester, futbol tarihinin en güzel hikâyelerinden birisini yazarak Premier Lig şampiyonu oldu. Evet ligin büyükleri çok iyi bir sezon geçirmeyip onlara yardım ettiler ama bu yapılan işin değerini asla azaltmıyor. Bu hikâyenin ayrıntıları için 5 Kasım 2015 ve 6 Mayıs 2016’da yazdığımız köşe yazılarına bakmanızı tavsiye ederim.

2- Portekiz ve Euro 2016 şampiyonluğu: Pierre Van Hooijdonk, Euro 2016 grup müsabakaları bittiğinde, "Portekiz’e dikkat edin, İtalya 1982 Dünya Kupası‘nda gruptan 3 beraberlik alarak çıkmış ve sonunda şampiyon olmuş" dediğinde itiraf edeyim tespit yapmış olmak için tespit yaptığını düşünmüştüm. Belki de öyleydi, ama yaptığı tespit turnuvanın en isabetlilerinden birisi oldu. Portekiz, Cristiano Ronaldo’nun son kozunu oynadığı (2018 Dünya Kupası’nda 33 yaşında olacak) turnuvanın finalinde, 1,5 saat ondan yoksun oynayarak şampiyonluğa ulaştı. 19 yaşında, henüz kariyerinin başında iken kendi evindeki turnuvada şampiyon olmayı hedeflemişti Ronaldo, tam 12 yıl beklemek zorunda kaldı.

3- İzlanda: 20 Kasım 2014’te, henüz Euro 2016 eleme gruplarının ilk aylarında İzlanda’nın nasıl FIFA sıralamasında 121. sırada iken o günlere geldiğini anlatan bir yazı yazmıştım bu köşede. Lars Lagerback’in takımı o günlerden de ileriye gitti ve yaz aylarında futbol takımıyla, taraftarıyla, stadyumu inleten o meşhur tezahüratıyla, teknik ekibiyle ve hatta İngiltere maçının bitiminde, Brexit’e atıf yaparak, “Şimdi nereye gidersen git İngiltere” diye bağıran spikerleri Gudmundur Benediktsson ile tüm dünyanın sempatisini kazandı. Dünyanın en güzel ülkelerinden birisi, artık aynı zamanda sapasağlam bir futbol takımına sahip.

4- Antonio Conte: Şu an dünyanın en başarılı birkaç taktisyeninden biri olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz (vatandaşı Allegri’yi de anmadan geçmeyelim). Antonio Conte, Chelsea’nin başına geldiğinde medyadan, Klopp, Mourinho, Guardiola gibi, takımlarına yeni atanmış diğer teknik direktörler kadar ilgi görmedi zira diğer 3 isim, tabir-i caizse daha eğlenceli ve sansasyoneldi. Eylül ayının ortasında önce Liverpool sonra da Arsenal’e kaybettiklerinde İtalyan hoca 2009’daki Atalanta görevinden beri ilk kez 2 lig maçında üst üste mağlup olmuştu. Hull City maçı ile 3-4-3 dizilişine döndü ve takımı 2016 yılını en yakın rakibi Liverpool’un 6 puan önünde lider bitirdi. Special One? 13 puan geride.

5- Şili, Amerika’nın hâkimi: Şili 2015 Copa America’yı finalde Arjantin’i penaltı atışları sonucunda mağlup ederek kazandı ve bundan 6 ay sonra onları 4 yıldır çalıştıran Jorge Sampaoli istifa etti. Yerine Juan Antonio Pizzi getirildi ve takım onun yönetiminde CONMEBOL’un 100. kuruluş yılı sebebiyle Birleşik Amerika’da düzenlenen Copa América Centenario’yu, hem de finalde yine Arjantin’i penaltı atışlarıyla mağlup ederek kazandı ve Amerika kıtasındaki hâkimiyetini net biçimde taçlandırdı. Hoffenheim forması giyen Eduardo Vargas’ın her iki turnuvada da gol kralı olduğunu not düşelim.

6- Paul Pogba Transferi: Paul Pogba yaz aylarında Juventus’tan Manchester United’a transfer oldu. 105 milyon avroluk bonservis bedeliyle. Bu, onu futbol tarihinin en pahalı futbolcusu yaptı. Gareth Bale dünyanın en iyi futbolcusu unvanını aldıktan sonra 2 kez Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Real Madrid’in önemli oyuncularından birisi olmasına rağmen kendisi için ödenen 100 milyon avroluk transfer bedeli hâlâ tartışılıyor. Pogba sezona o kadar kötü başladı ki onun tartışılmaması imkânsızdı. Başta Paul Scholes ve Rio Ferdinand olmak üzere United’ın eski futbolcuları ödenen transfer bedelinin anlamsızca yüksek olduğunu ileri sürdüler. Bu görüşe katılıyorum. Pogba iyi bir oyuncu, takımının performansını doğrudan değiştiren bir oyuncu ama Pogba’nın bir süper yıldız olduğu görüşünde değilim, kendisine ödenen bonservis bedelinin yarısına değdiği konusunda da ciddi şüphelerim var.

7- Infantino ve genişleme politikaları: FIFA Başkanı Gianni Infantino, Avrupa Şampiyonası’nın 16 yerine 24 takımla yapılmasının en büyük savunucularından birisiydi. Şimdi 2026 Dünya Kupası’nı 48 takımla yapmayı hedefliyor. Bu yetmediği gibi her yıl kıta şampiyonları ve turnuvayı düzenleyen ülkenin şampiyonunu bir araya getiren FIFA Dünya Kulüpler Kupası’nı da haziran ayına kaydırıp 32 takımla düzenleme hedefinde, hem de sadece 3 sene sonra, 2019’da. Infantino, “Futbolu daha fazla ülkenin damarlarına enjekte etmeliyiz” diyor ama son şampiyon Almanya’nın hocası Joachim Löw bu fikre ilk karşı çıkanlardan oldu. Löw, “Elimizde iyi bir ürün var ve bunun kalitesini düşürerek çekiciliğini kaybederebiliriz" diyerek Infantino’ya muhalefetini belirtti.

8- Lucien Favre ve enfant terrible: Bundesliga’nın en saygı duyulan teknik adamlarından olan ve Borussia Mönchengladbach’ı 80’lerden sonra tekrar üst sıraları zorlayan bir takım haline getiren Lucien Favre’nin Nice’in başına geçişi önemli bir sürprizdi. Daha büyük sürpriz ise problem çocuk Mario Balotelli’nin de kadroya dahil olmasıydı. Böyle acaip bir birlikteliğin, Ligue 1’i ilk devre sonunda lider olarak kapatacağını pek kimse beklemiyordu, ancak İsviçreli teknik adam ne kadar değerli bir hoca olduğunu bir kez daha kanıtladı. 1950’lerde kazandığı 4 şampiyonluktan sonra bir daha aynı başarının yanına yaklaşamayan kulüp için 2017 yılının ilk 5 ayı muazzam bir tecrübe olacak.

9- Alman kadınları olimpiyat şampiyonu: Erkekler 2014 Dünya Kupası’nı efsane Maracana Stadyumu‘nda kaldırmıştı. 2 sene sonra vatandaş kadın meslektaşları olimpiyat altın madalyasını aynı stadyumda boyunlarına geçirdiler. 11 yıl boyunca takımın teknik direktörlüğünü yapan Silvia Neid de ülke tarihinin ilk olimpiyat şampiyonluğu ile kariyerini sonlandırdı. Almanlar böylece uzun süredir ulusal takımları çalıştıran erkek ve kadın 2 teknik adamlarının Brezilya’da 2 sene ara ile zirveye çıkışını gördüler.

10- Chapecoense faciası: 28 Kasım tarihinde 2016 Copa Sudamericana finalinde Atletico Nacional ile karşılaşacak Brezilya’nın Chapecoense takımını Medellin’e götüren uçak inişe hazırlandığı sırada yere çakıldı. Futbol takımınının nerede ise tümü, teknik direktör Caio Júnior ve 21 gazeteci hayatını kaybetti. Trajedinin etkisi çok büyüktü, zira sakatlık, cezalar veya teknik adam seçimi ile Kolombiya’ya götürülmeyen futbolcular da aldıkları haberle yıkıldılar. Atletico Nacional kulübünün girişimi ile kupa CONMEBOL yönetimi tarafından Capecoense’ye verildi. Kulüp yetkilileri, Brezilya Futbol Federasyonu’nun kendilerine önerdiği “3 yıl küme düşmeden muafiyet” teklifini hakkaniyete aykırı olacağı sebebiyle reddetti.

Herkese mutlu ve sağlıklı bir 2017 yılı diliyorum.