“Delikanlı ol ciğerimi ye!”

Aslında bu haftanın ‘siyasi tahlili’ çok kısa olabilirdi: “Sık bakalım, sık bakalım, biber gazı sık bakalım, kaskını bırak, copunu bırak, delikanlı kim bakalım!”

Ama belki de bütün her şey tam 10 yıl önce şubat ayında sarf edilen “ananı da al git” vecizesiyle başladı.

Ne olmuştu o vakit? Bu ülkenin Başbakanı, Mustafa Kemal’in verdiği ‘memleketin efendisi’ unvanını taşıyan Mustafa Kemal Öncel adlı bir çiftçi vatandaşa, “ulan terbiyesizlik yapma!”, “hadi ananı... al git buradan!” diyebilmişti. O başbakan o lafına gösterilen tepkilere muhtemelen “lan oolum, ne var ki bunda?” diye cevap vermişti. Çünkü bu hadiseden on yıl sonra ve şimdi iki gün önce Almanya’ya seslenirken hatırlattığı Kasımpaşalı jargonuna bu millet zaten aşinaydı. Taa o vakitlerde “Ata’ya saygı duruşunda sap gibi ayakta durmaya gerek yok”; “hatamız olur yanlışımız olmaz”; “ben ülkemi adeta pazarlamakla mükellefim”; “gözünüzü toprak doyursun” benzeri veciz kelamlarının ardından, “Sanki (meslek liselerinin) hepsi imam hatip, anasını satayım!” diye buyurmuştu… Bu devirde her şey manidar (!) ama sıkı durun, birkaç gün önce o çiftçi yine ona hakaretten ceza almış!

Son olarak haykırılan “Delikanlı ol ciğerimi ye!” vecizesi elbette böyle bir tecrübe birikiminin ürünü. Gerçi bu cümlenin daha samimisinin “Harbi ol…” diye başladığı da bilinir, belli ki biraz kibarlaştırılmış.

Delikanlı ol!

Bu hitabın benzerini ünlü Türk büyüklerinden (!) Yasin Hayal terennüm etmişti:

Akıllı ol!

İyi de vecizenin devamındaki ‘ciğer yemek’ ne demek? Tamam, biliyorum sizlerin de hemen aklına geldi o delikanlı (!) cihatçının ciğer (yoksa yürek miydi?) yerkenki ‘ünlü’ videosu… Hani üç yıl önce Suriye Humus’ta çekilen videoda Ebu Sakkar adlı bir cihatçı, elinde ölü askerin ciğeriyle kameraya konuşarak, “Beşar köpeğinin askerleri, sizin de ciğerlerinizi söküp böyle yiyeceğiz” diyor ve elinde tuttuğu ciğeri ağzına götürerek ısırıyordu. Geçen gün onun da Lazkiye’de öldürüldüğü haberi vardı, neyse…

Her şey bir yana dünkü ortak gazete manşetleri neydi öyle? Star, Habertürk, Harbi: “Delikanlı olun ciğerimi yiyin.”; Milliyet: “Delikanlı ol ciğerimi ye.”; Milat, Akit, Takvim, Güneş: “Delikanlı olun.”

Bu işler böyledir muhteremler… Önce toplumu lümpenleştireceksin, sonra o lümpenlerin manşetleriyle, alkışlarıyla yüceleceksin… İşte bu basit formülün çok işe yaradığını iyi biliyorlar.

Yetmedi mi, üstüne bir de sallayacaksın!

“Ben değil rabbim üç çocuk istiyor” dediğinde ilahiyatçı İhsan Eliaçık varsın “Ya öyle bir ayet yok, sallamış” desin… Veya niye sallamış olsun ki, nereden biliyor ona vahiy gelmediğini?!

Almanya parlamentosuyla yaptığı son delikanlılık muharebesinin sadece bir parodi olduğunun hepimiz tabii ki farkındayız. Aman Zarrab mahkemesiyle, yani adli (adi!) suçlarıyla anılmasınlar da soykırım gibi siyasi suçlarla anılsınlar, derdinde olabilirler. Peki, bu cengâverliğe karşılık Almanya da 4 milyon Türk’ü geri gönderir mi?

(İyi de yazarınız şu köşede neden ciddi tahliller yapamıyor? Yapabilse, köşe sizin! Yaptırmıyorlar. Aslında yapmaya da gerek yok, çünkü onlar ısrarlı şekilde hep aynı şeyleri yapıyorlar bizler de kaçınılmaz olarak hep aynı tespitlerde bulunuyoruz. Bir adım attıktan sonra hangi adımı atacaklarından eminiz. BirGün gibi bir gazetenin okuyucusuna, bildiklerini tekrarlamak da tuhaf oluyor. Memlekette Yargıtay oldu Yargı-çay… Yetmedi, Eğitim Bakanı dedi ki bakanlığın adı ‘Maarif’ olsun, Osmanlıdaki gibi yani, Maarif Nazırlığı veya Nezareti… Nezaret! Eğitimlerine çok yakışmaz mı?)

Almanya derken şunu da hatırladım, merkezi Münih’te olan Man Truck & Bus Company var, bizdeyse bir vakitler Man kamyonlarıyla pek meşhurdu. Yani “Dünyada Man ahrette iman” diyen bir kamyoncular toplumuyuz. Hal böyleyken, Almanya ile ilişkiler niye bozulacak ki. Sizler istediğiniz kadar akılsızlık olarak görün şu son olup bitenleri… Zaten onlar bir türlü yakmaya kıyamadıkları Alman Mercedes makam arabalarına yazdılar:

Aptalım ama iktidar bende!