Size de öyle geliyor mu, bilmiyorum ama ben nicedir nereye baksam bir “cinnet hali” görmekteyim.

Size de öyle geliyor mu, bilmiyorum ama ben nicedir nereye baksam bir “cinnet hali” görmekteyim.  Saymaya gerek yok herhalde. Ortadoğu ve Afrika’da,  çoğu Müslüman olan Afganistan, Pakistan, Irak, Suriye, Filistin, Mısır, Libya, Sudan, Yemen, Nijerya gibi birçok ülke savaş çılgınlığında. Yüzbinlerce insan ölmüş, milyonlarcası evinden, yurdundan olup ya sokaklara ya kamplara sürülmüş; acının bini bir para! Yıllardır milyonlarca insan savaşta yaşıyor,- buna yaşamak denirse- ne durmaya niyetlenen var, ne durdurmaya...

Mesela İsrail! Geçmişte yaşadıkları mağduriyetleri unutup bugünün zalimine dönüşen İsrail... Kendi topraklarında sürgüne yollanan, Batı Şeria ve Gazze gibi iki küçük alana sıkışan Filistinlilerin isyan etmekten başka yapabilecekleri bir şey olmadığının farkında olması beklenirken ve savaşı durduracak gücü varken, kışkırtmaktan başka bir şey yapmıyor. İçteki güç  hesapları daha mühim tabii!  Oysa, 41km uzunluğu, 6 ile 12 kilometre genişliği olan ve topu topu 360 kilometreyi bulan alanda 1,5 milyon insanın yaşadığı Gazze’yi getto haline getirmenin nereye varacağını uzun uzun hesap etmeye gerek yok!  Öyle olunca da, kendi insanlarının ölümünden de İsrail devletini sorumlu tutmak gerek. Peki İsrailliler!  Onlar da ölmek istemiyorlarsa, o topraklarda birlikte var olmanın yolunu bulmak durumunda olduklarını nasıl bilmezler?

Ama yok; bilmiyor, bilmek istemiyorlar. İçlerinden bazıları nedamet duyguları gösterse de, gazetelerden öğrendiğimize göre, içlerinde Filistinlileri yola getirmek için kızları, kadınlarına tecavüz edilmesini önerenler de varmış.  “Maalesef, Ortadoğu kültürü bu” diyormuş; “maalesef, ancak böyle yapılırsa İsraillilere saldırmaktan vazgeçerlermiş!” diye akıllar veriyormuş!

Tabii insan canını, yerin yurdun önemini boşlayanlar yalnız İsrail değil. Irak ve Suriye’nin kanla yıkanması yetmezmiş gibi, şimdi, bir de Müslümanları öldürerek İslam devleti kurma sevdalıları ortaya çıktı; neymiş mezhepler farklıymış!  Bu cihadı hangi İslam’a sığdırmaktalar, şaşmak lazım.

Ya gelişmiş dünya... Dünyanın kaymağını yemekle kalmıyorlar yalnız; yaşanan savaşların neması da onların cebine girmekte. Paralar geldikçe, savaşlar da sürecek tabii. Adına  “savunma harcamaları” diyorlar bir de. Sonra da, insan hakları, demokrasi nutukları attıklarını düşünerek, acılar ve adaletsizlikler karşısında sesini çıkarmalarını bekle!

Yalnız devletler değil, insanlar da çıldırmış. Kimi dava uğruna çalıp çırpmakta beis görmez, kimi savaşa gönüllü yazılmakta... İslam devleti kurulması adına memleketini bırakıp insan öldürmeye yollananlar mesela. Bunların yanı sıra,  para diye insan gibi doğanın, toprağın, yeşilin canına ot tıkamaktan kaçınmayanlarla, hormondan GDO’ya insan sağlığıyla oynamaktan çekinmeyenler de var. Kendi çocuklarının da yaşamlarını katlettiklerinin farkında değiller mi, aldırmıyorlar mı, bilemem!

Pek karamsar olacak ama, devletiyle, insanıyla var olma savaşı hala şiddetle, haksızlıklarla, hatta ölümle yazılmakta desek yanlış olmaz. Günahlarına kılıf uydurmakta da mahirler. Dinden ideolojiye, haktan hukuka her türlü kılıf var. Çok sıkışırsa kabahati şeytana yüklemeyi de bilir. Bir de kendine eşref-i mahlukat diye bir etiket yapıştırmış ki, ne desen  az!

Tamam, dünya, daha doğrusu insanlık hep böyleydi. Ama, hadi,  geçmişte insanın aklı, bilgisi daha kıt, zorbası, zalimleri daha fazlaydı diyelim de, bugüne ne oluyor? Yıl 2014 olmuş; yalnız aklı değil, akıllı araçları var; cep telefonu, bilgisayarı, insansız hava aracı var; dünyayı haçlı, hilalli seferleriyle değil turizmle öğreniyor; konuşamadığı, haberleşemediği bir öte dünya kalmış!

Şimdi bu durumda, daha ne istiyor bu insan, insanlık mı diyelim; ya da insana bu kadar yüklenmeden-işin içinde kendimiz de varız- başka sebepler mi arayalım? Ne zamandır bunu düşünüyorum! Sonunda, -inanırsınız, inanmazsınız, bilemem- bir şey buldum galiba!

Dünyanın ekseni değişmiş! Cinnet hali de bundan olmalı!

Eksen deyip geçmeyin, değişen açı nedeniyle baktığımız gökyüzü ve yıldızlar değişmiş. Mesela, son olarak Ankara’dan gökbilimciler  dünyanın 30 derece batıya kaydığını söyleyerek, burçların tarihlerinin de değiştiğini söylemişler. Daha önce de Amerikalı bir astrolog, burçların 12 değil 13 olduğunu iddia etmiş. Buna göre, “yılancı “diye yeni burç ortaya çıkarken, burç tarihleri de tarumar olmuş; kiminin saltanatı  44 güne çıkmış, kimininki de 6 güncüğe inivermiş!

Yıldızlar, burçlar bu kadar değişince insanlığın çıldırmasına da şaşmamak gerekir. Bu dönemin yükselen yıldızları ise, bir yanda para, güç, şöhret, öte yanda şiddet ve ölüm... Her zamanki gibi demeyin; şimdi bir de yaşananları film gibi seyreden milyarlar var ki, seyredilenlerin de, seyircilerin de her gün daha çılgınlaşması işin doğası gibi görünüyor.

İyi seyirler....