Çok uzun zamandır bekliyorum, bedenim gerili. Ne zamandan beri diye sormayın, hatırlamıyorum. Beklemek, yaşama tutunmaktır. Ama ben yaşama tutunamıyor; çivilerle ellerimden ve ayaklarımdan gökyüzüne tutturuldum. Neyi, kimi beklediğimi de bilmiyorum, sadece bekliyorum. Bildiğim tek şey, bedenimi hareket ettiremediğim; bir de avuçlarım ve ayaklarımdaki yaralar; canım çok acıyor. Bir imgeyim ben, acı çeken ve kanayan bir imge. Tanrının insanı kendi imgesine göre yarattığına kim inanır? Aksine insan, tanrıyı kendi imgesine göre yarattı ve sefil yaşamını göklere çıkardı. İnsan; gökyüzünde asılı duran, eylemi sonsuza kadar askıya alınmış bir imge. Kapatılan ve yasalarla elleri ve ayakları bağlanan insan, yeryüzünden umudunu kesince, göksel bir hayat sürmeye başladı. İnsan, yeryüzüne ait değil; natürmort tabloda bir figür. Leonardo, çarmıha gerilmiş insanı kare ve çemberin içine yerleştirdiğinde, insana dair tüm zamanların en estetik pozunu üretmiştir. O kadar güzeldir ki insan kendi imgesine âşık olmuş ve bir daha da imgesinden hiç ayrılmamıştır. Artık başka bir biçime bürünmeyi, devinerek konumunu değiştirmeyi, çemberin dışına çıkmayı aklının ucundan bile geçirmez. Zaten iktidar da ona en çok bu pozun yakıştığı söylüyor. Ve bazen kendisini unutup kımıldadığında, iktidar ona dünyanın en güzel pozunu hatırlatıyor.


***

Gözlerim açık; tek yapabildiğim, yeryüzünü seyre dalmak. Benim adıma konuşan, benim adıma hareket eden, benim adıma kararlar alan temsilcilerimin yeryüzünde sahneledikleri dramaları izliyorum. Gökyüzünde asılıyım, eylemsiz ve kudretsiz. Temsilcilerim, benim vücut bulmuş hâllerim; ben ise bir soyutlamayım; yeryüzünden ve ilişkilerinden soyutlanmış bir imago. Yumurtadan çıktıktan sonra başkalaşan böceklerin artık başkalaşamadıkları en son evrelerine imago deniliyor. Gökyüzünde asılı kalmış, başkalaşamayan bir imge ile yeryüzünde bu imgeyi temsil ettiklerini iddia eden temsilciler. Ancak temsilcilerim sayesinde bedenleşebiliyorum. Drama, Yunanca eylem demek. Drama icat edildiğinden beri, eylemimi, düşüncelerimi, bedenimi temsilcilere devrettim. Ben yaşamıyorum, benim yerime temsilcilerim yaşıyor; ben yiyip içemiyorum, benim yerime onlar ihtişamlı sofralarda tıka basa midelerini dolduruyor. Ben öfkelenebiliyorum sadece ve çaresizlikten kendi kendimi yiyorum. Bir hiçim ben; onlar sayesinde var olabiliyorum. Ve ben hiç olduğum içindir ki yeryüzünde sömürü devam ediyor. Ben, sömürgeleşmiş bir bedenim; dilleri, eylemleri, düşünceleri askıya alınmış yeryüzünün tüm bedenlerinin imgesi, bir imago. Zaman zaman başkalaşmaya kalkıştığım ve yeryüzünü ziyaret ettiğim de oluyor. Yerlerinden edilmekten korkuyorlar, “otur oturduğun yerde” diyorlar, “sana yakışan pozu takın!”.

***

Ben, Paul Klee’nin meleğiyim, Angelus Novus. Walter Benjamin’in yorumladığı gibi, yeryüzündeki yıkıntılar göğe doğru yükselirken, bir fırtına tarafından sırtını dönmüş olduğu geleceğe doğru sürüklenen Tarih Meleği. Temsilcilerim benim adıma yeryüzünü harabeye dönüştürürken, izleyebiliyorum sadece; elleri ve ayaklarından gökyüzüne çivilenmiş bir seyirci. Seyirci, “seyre daldıkça daha az var olur” (Guy Debort). Yeryüzünü daha iyi seyredebilmek için yükseldim ve yeryüzünden uzaklaştıkça sonunda gökyüzünde asılı soyut bir imge olarak buldum kendimi. O kadar uzun zamandır seyrediyorum ki artık hiç var olamıyorum. Temsilcilerim var ama. Tüm yapıp ettiklerini, onlara göksel bir imgenin yaptırdığını üstüne basa basa söylediklerinde öfkeden kuduruyorum, elimden başka bir şey de gelmiyor, başkalaşamıyorum. Ben, iktidar tarafından göklere atanmış dünyanın en güzel pozuyum.

Her başkalaşım ölümü ve doğumu içerir; eski formun ölümünü ve yeni bir formun doğumunu. İnsan, kendisine biçilen dünyanın en güzel formunu öldürmediği sürece, gökyüzünde sonsuza kadar asılı kalacak bir imagodur; kare ve çemberin içine kapatılmış, elleri ve ayakları çivilenmiş, kendi adına yeryüzünde gerçekleştirilen yıkımları seyreden ölü bir figür. Asıl mesele, insanın bu imgeyi kendisi sanması ve imgenin ölümünün kendisinin doğumu olacağını bilememesi. Her doğum sancılıdır ve her doğumda ölüme yazgılı bir form başkalaşarak yaşama geri döner. Yeryüzüne yeniden dönmek mi istiyorsunuz? İmagonuzu öldürün!