Dünyanın en talihli torunu

Mehmet ÖZÇATALOĞLU

Bazı kitaplarla buluşmakta geç kalıyorum. Bunu bile isteye yapmasam da gerçek bu. Kitap akışı o kadar hızlı ki aralarından seçerek okumaya çalışırken (hatta seçemeyip hepsini okumaya çalışmanın getirdiği sonuç bu) bazıları raflarda beklemek zorunda kalıyor. Kimisinin yazarı, kimisinin adı, kimisinin resimleri sırlamayı belirliyor. Ve bu yoğun akış içerisinde yıllar yılı hep gözümde olan bir kitap vardı: Dünyanın En Talihli Vapuru. Adıyla beni kendisine çekmişti, merak uyandırmıştı fakat bir türlü masamın üzerine gelememişti. Neyse ki sonunda oldu. Gamze Sürcan’ın yazdığı, Zeynep Dağgüden’in resimlediği ve Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları’nın yayımladığı kitap, sabahı karşılama seansında yol arkadaşım oldu.

İSİMSİZ KARAKTER

Bilenler bilir, konusu denk gelince sözünü ederim, bu dünyada tadamadığım sevgi anneanne/babaanne sevgisidir. Sevmek de sevilmek de… Her iki yönden eksik kaldım. Bu yüzden bu türde bir serüveni konu edinen kitapları içim burularak okuyorum. Ve kafamda hep aynı soruyla. Acaba ben neler yapardım onlarla? Bu sorunun yanıtı gizliliğini korusun, biz kitabımıza bakalım. Kahramanımız neler yaşıyor acaba ninesiyle? 'Kahramanımız' olarak geçiyor ve geçecek bu yazıda çünkü bir adı yok. Fatih olabilir, Murat olabilir, Berkecan olabilir… Okur nasıl uygun görürse. Belki de okurun kendisi olabilir. Özdeşleştirmeyi kolaylaştırması açısından isimsiz karakter olmasını yadırgamıyorum. Aslında bu kitapta kimsenin adı yok. Anne var, baba var, nine var, öğretmen hanım var ama ismi olan bir kişi bile yok. Sanırım bu görevi okuruna bıraktı Gamze Sürcan.

Okur, merkeze kendini alarak başladığı yolculukta, ninesine bırakılan çocuğu ve bu çocuğun ninesiyle yaşadıklarını okuyacak. “Her şey annemle babamın Kuş Cenneti’ne giderken beni nineme bırakmalarıyla başladı. Ninemi dokuz yıldır görmemiştim. On bir yaşında olduğuma göre, kendisiyle tanışıklığım iki yaşıma denk geliyordu. Yani pratikte onu hiç görmemiş sayılırdım. Bu durum beni çok endişelendirmişti. Ancak birkaç gün içinde ninemin dünyanın en eğlenceli, en akıllı, en iyi kalpli, kısacası en müthiş insanı olduğu ortaya çıktı.”

ARADA İKİ KUŞAK FARK VARSA...

Zordur tabi tanımadığı bir insanla kalacak olmak. Ninen bile olsa. Hele ki arada iki kuşak fark varsa… Fakat kahramanımız beklemediği bir ortamla karşılaşıyor ve bu da işleri biraz kolaylaştırıyor. “Ninemle tanıştığım ilk gün akşama kadar hep birlikte arka bahçede oturduk. Arka bahçe, adanın arka tarafından olduğu gibi tüm denizi kucaklıyordu. Bahçede trambolin ve havuzdan başka bir hamak, meyve ağaçları, ninemin sebze yetiştirdiği bir bostan, rengârenk çiçekler ve şu anda oturduğumuz yuvarlak bir piknik masası vardı…” Böyle bir ortamla birlikte bir kavanozda dedenin göbek deliği pamuğu koleksiyonu, denizkızı kuyruğu koleksiyonu, muz etiketleri koleksiyonu, bulut koleksiyonu tüm ilgi çekiciliğiyle etkilemişti kahramanımızı.

Şimdi bir düşünelim. Böylesi ilginç ve çılgınca bir koleksiyonu olan insan torunu ile birlikte neler yapmaz ki? İçeriği değil ama bölüm başlıklarını aktarayım burada. En azından bir kısmını. Kitapla ilgili yeterli merak uyandıracaktır sanırım. 'Bir Kuş Kafasını Nasıl Gökkuşağına Çarpabilir ki?', 'Patlıcanlı Pamuk Helva Çorbası', 'Bir Hava Akımı Nasıl Yakalanır?'… Ve daha bir sürü şey! Vapur nerede derseniz, o da var tabi daha. Kitabın içinde. Onu da kitabı okuyanlar görebilsinler artık.

Gamze Sürcan bu ilk kitapta başarılı bir performans göstermiş. İlgi çekici bir kitap yazmış. Fakat aradan uzun da bir zaman geçmiş. Yeni kitabı beklediğimizi de belirterek yazıyı noktalayayım.

cukurda-defineci-avi-540867-1.